Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Büyük yazarların gizli evreni

Çoğumuz kitaplarını okuduğumuz yazarların hayat hikayelerini de merak ederiz ister istemez.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-07-20 12:19:00

Büyük yazarların gizli evreni


Onların da bizim gibi birer insan olduklarını bildiğimiz halde, sıra dışı bir hayat yaşadıklarına dair bir düşünce kafamızın bir yerinde hep saklı durur.

Bu merakı zaman zaman rivayetlerle gidermeye çalışırız. Onlar hakkında kulağımıza gelenler bazen düşünce dünyamızda oluşturduğumuz portreleri bir anda siliverir ya da daha heyecanlı kılar. Yazarların, şairlerin hayatlarına dair 'gizli' kalmış bilgiler ise tüm okurlar için her zaman ilgi çekici olmuştur. Bu yüzden bir edebiyat adamının yeni ortaya çıkan mektupları, günlükleri yahut özel hayatına dair herhangi bir belge, merakı yatışmaz edebiyat okuru için her zaman değerlidir.

İspanyol gazeteci, çevirmen ve yazar Javier Marías'ın 'Yazınsal Yaşamlar' adlı kitabı (Can Yayınları) Ünlü Yazarların Gizli Yaşamları alt başlığıyla, dünya edebiyatının yirmi dev ismini en mahrem ve bilinmeyen yönleriyle anlatıyor. Marías kitabında; William Faulkner, Joseph Conrad, Isak Dinesen, James Joyce, Giuseppe Tomasi di Lampedusa, Henry James, Arthur Conan Doyle, Louis Stevenson, İvan Turgenyev, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Rainer Maria Rilke gibi yazarların yapıtlarını ele almak yerine onların en sıradışı, bir yandan da en insanî yanlarına odaklanıyor; korkularına, tuhaf huylarına, takıntılarına, zaaflarına, çaresizliklerine... Marías'ın ironik yaklaşımı ve sevecen dili, yazarların hikâyelerini daha da ilginç hale getiriyor.

Yazarların gizli yaşamları haricinde kitapta iki bölüm daha yer alıyor. 'Gelip Geçen Kadınlar' bölümünde, farklı hayatlarıyla ilgi odağı haline gelmiş ya da büyük yazarların esin perisi olmuş kadınlar anlatılıyor. Kitabın son bölümü 'Kusursuz Sanatçılar'da ise Marías, kendi kartpostal koleksiyonundan seçtikleri eşliğinde Stéphane Mallarmé, Charles Dickens, Charles Baudelaire, André Gide, Friedrich Nietzsche, Jorge Louis Borges gibi birçok yazarın pozlarını ve yüz ifadelerini eğlenceli bir bakış açısıyla yorumluyor.

Hayat ve eser ilişkisi ya da ayrılığı, hep tartışılageldi edebiyat dünyasında. Yazarın hayatı eserinin neresindedir? Yazdıklarını değerlendirirken hayatını ne kadar ve nasıl dikkate alacağız? Yazarın hayatına dair her bilgi açıklanmalı mıdır? Bu, onun hatırasına ve yazdıklarına zarar verir mi? Bu konuda kesin bir karara varılmış değil elbette. Fakat nitelikli edebiyat okuru her zaman, bir yazarın hayatı ile eserini birbirinden ayıracak zihinsel yetkinliğe ve bakış açısına sahiptir. Ve onun için eser hayattan önce gelir. Özel hayata dair bilgi kırıntıları, efsaneler hiç mi önemli değildir peki? Ne yalan söylemeli, bu tür bilgilerin, insanın zihninde yasak bir meyveyi dişlemenin lezzetine benzer bir tat bıraktığı doğrudur. Bir başka doğru da büyük ustaların büyük efsaneleri olduğudur ve biz okurlar onları hatalarıyla, kusurlarıyla severiz. Javier Marías'ın kitabı, okurun damağında işte bu türden bir lezzet bırakıyor. Ve okuyup sevdiğimiz o büyük yazarları gezegenimize ve tabii bize biraz daha yaklaştırıyor.

William Faulkner

Yaşlanmaya başladığında doktorlarının ve ailesinin tüm uyarılarına rağmen at binmeye ve engel atlamaya devam etmiş ve sürekli düşermiş. Son kez at binmeye gittiğinde yine düşmüş. Bu kazada ciddi biçimde yaralanan Faulkner, yatakta acılar içinde uzun bir dönem geçirdi. Durumunda bir iyileşme olup olmadığını görmek için yatırıldığı hastanede öldü. Ama onun attan düştüğü için ölmesi edebiyat efsanesine uygun görülmedi. Onu daha 65 yaşına gelmeden 6 Temmuz 1962'de bir tromboz nedeniyle öldürmeyi daha uygun buldular.

Joseph Conrad

Joseph Conrad o kadar kolay sinirlenen, öylesine gergin bir adamdır ki, yazı yazarken kazara yere kalemi düşse, eğilip alarak kaldığı yerden yazacağına devam edeceğine, parmaklarıyla masada trampet çalarak dakikalarca olduğu yerde kalakalır, bu kazanın nedenini ve niçinini düşünerek ah vah eder. Conrad, şiirden hoşlanmazdı. Karısına göre yaşamı boyunca sadece iki şiir kitabını beğendi; Jessie'nin adını hatırlamadığı genç bir Fransız'ınki ve yakın dostu Arthur Symon'unki.

Rainer Maria Rilke

Rilke, hayatını esin perisinin gelmesini bekleyerek geçirir ve bu süreyi farklı kadınlarla paylaşır; çoğu soyludur. Adları ve davranışlarıyla şairi farklı mülklerinde ve şatolarında konuk ederek bekleyişinin konforlu geçmesini sağlarlar. Rilke'nin hayvanlarla ilişkisi, içindeki en iyiyi çıkarmasına yardımcı oluyordu muhtemelen. Bunu anlamak için Cordoba'da karşılaştığı ve kahvesinin kesme şekerlerinden birini paylaştığı küçük, çirkin, hamile köpek için yazdıklarını okumak yeterli: 'Bir ayini paylaşmak gibiydi.'

İvan Turgenyev

Turgenyev ve Tolstoy arasında büyük farklılıklar olmasına karşın bir dereceye kadar arkadaştılar. Bir tartışmada konu gelip Rusya'nın batılılaşmasının uygun olup olmadığına dayanınca bu farklılık doruk noktasına ulaşır ve Tolstoy, Turgenyev'e meydan okuyarak onu düelloya davet eder ve düello silahının tabanca olmasını önerir. Turgenyev özür diler iş tatlıya bağlanır ama, Tolstoy'un sağda solda onu ödleklikle lekelediğini duyunca, bu sefer o Tolstoy'u düelloya davet eder. Bu kez özür dileme sırası Tolstoy'a gelmiştir. Böyle birbirlerini düelloya davet ede-erteleye tam on yedi yıl geçirirler.

Vladimir Nabokov

1950 yılında bir gün, karısı Vara onu Lolita'nın ilk bölümlerini yakmak üzereyken bahçede yakalar ve engel olur. Yazarın kitabı hakkında kuşkuları vardır ve teknik zorluklarla boğuşmaktadır. Bir başka fırsatta kitabın kurtuluşu için kendi huzursuz ve korkak bilincini suçlar. Çünkü ateşe atacağı taslağın hayaletinin yaşamı boyunca ona musallat olacağına inandığını söyler. Bütün yazarlardan nefret eder; Mann ve Faulkner, Conrad ve Lorca, Lawrance ve Pound, Camus ve Sartre, Balzac ve Forster'a karşı daha hoşgörülüdür. Joyce'un Ulysses'ine hayrandır. En çok Freud'dan nefret eder ve ondan 'Viyana ördeği' diye söz eder.

Henry James

Roman yazmaya daldığı zaman çok unutkan olabilir, hatta akşam yemeği için kendisini bekleyen konuklarını bile unutabilir, ama konukseverlik konusunda son derece dikkatlidir ve karşılığını ister. Kadınlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Yıllarca hiç evlenmeyeceğini yineler. Kırk yıl İngiltere'de yaşamasına karşın Britanyalı bir gelinin gülünçlüğünden söz eder durur.
zaman

Haber Ara