Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Lobicilik işini beceremiyoruz; yanlış tanınıyoruz

Lobicilikte Yahudi, Yunan, Arap ve Ermenilere göre Türkiye çok zayıf. Peki Türkiye ne yapmalı?

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-07-17 11:51:00

Lobicilik işini beceremiyoruz; yanlış tanınıyoruz


Karıştırmamak gereken kavramlar var: Lobicilik başka, tanıtım başka. İletişim ise her ikisini de kapsayabilen ve ötesine geçen daha genel bir kavram. Toplumsal tartışma gündeminde bu kavramların karıştığı bulanık bir alan vardır. Sık duyar, okur, konuşuruz:

Anlatamıyoruz kendimizi, tüm dünya bizi yanlış tanıyor.

Fransa'da Ermeni lobisi karşısında zayıf kalıyoruz.

Bu lobi işini beceremiyoruz. Halbuki Yahudi , İtalyan , Yunan , Arap , Ermeni lobileri çok etkin.

AB?ye kendimizi daha iyi tanıtmak için daha çok lobi yapmalıyız.

Bu ve türevleri diğer görüşler kısmen doğrudur. Fakat yetersizler. Somut uluslararası politikalar tasarlayabilmek için, önce temel kavramların uluslararası ilişkilerdeki anlamı berraklaşmalı:
1. Lobicilik siyasal karar alma mekanizmalarını etkilemek demektir. Bunu da karar alıcıların seçmenleri ve vergi mükellefleri yapar. Bunun dışında, bilgilendirme ve sempati ilişkileri gibi bazı dolaylı araçlar vardır.

2. Tanıtım somut hedeflere yöneliktir. Yöntemleri, mesajları, bütçesi, eylem planlarıyla kapsamlı bir iletişim stratejisinin temel direğidir.

3. İletişim 21. yüzyılın en önemli uluslararası ilişkiler boyutudur. Birbirine bağlı birçok etkenin bileşkesidir: Bilgilendirme, lobicilik, tanıtım, medya, bilgi teknolojileri, reklam, pazarlama, markalaşma, kültür, edebiyat, müzik, sinema, turizm, insanlar arası ilişkiler...

Lobiciliğin anavatanı ABD
Lobi dendiğinde akla otel lobisi gelmesi, bu sözcüğün siyasal anlamından tamamen kopuk bir refleks değil. Rivayet şöyle: 1870`lerin ABD Başkanı Ulysses S. Grant Beyaz Saray `da geçirdiği işgününün stresinden, hemen yakındaki Willard otelinin şık lobisinde puro ve konyak ile uzaklaşmaya çalışırmış. Bu arada kendisine dertlerini anlatmak için etrafında dönenlere `lobiciler` adını takmış. Tarih kayıtlarına göre ise, Amerikan İngilizcesinde `lobi yapmak` fiili çok daha önce, 1850`de beliriyor. Kongre `nin geniş koridorlarında bazı yurttaşların milletvekili ve senatörlere `bir istirhamda` bulunma çabalarını tanımlıyor.

Daha sonraki yıllarda ABD `de demokrasi ile birlikte lobicilik de evrim geçiriyor. Yaygınlaşıyor, çeşitleniyor, olağanlaşıyor, kurumsallaşıyor. Yasalarla düzenleniyor. Etik kodlara tabi oluyor. Öyle ki, ABD Başkanı bile kendisinden bağımsız olan yasama gücü Kongre nezdinde bir lobi ile etkili olmaya çalışabiliyor.

Her alanda mümkün
Bazı lobiler birer sivil toplum kuruluşu olarak çevre, kadın hakları, eğitim, tüketici hakları gibi belli bir alanda var olmaktalar. Bazıları toplumda sürmekte olan polemiklere odaklılar. Örneğin silah taşıma hürriyeti, kürtaj, dinsel eğitim taraftar veya karşıtları. Bazıları belli ortak özelliklere sahip seçmen gruplarını temsil ediyor: bir eyaletin, bölgenin, meslek grubunun veya etnik grubun lobileri. Bir diğer grupta ekonomik çıkarların ön planda olduğu kurumlar var: petrol, otomotiv, savunma sanayi, tarım vs...
Sivil toplum kuruluşu olarak örgütlenenler dışında, bir de hizmet sektörüne ait ticari işletmeler var. Bunlar lobi şirketleri. Müşterileri ne isterse, o yönde Kongre ve hükumeti etkilemeye çalışıyorlar. Son yıllarda ABD `de bu şirketlere çok sayıda eski milletvekili ve senatörün katıldığı gözlemleniyor. Görevi sonrasında özel sektöre geçen Kongre üyelerinin yarıya yakını bu durumda. Bürokrasi ve bakanlar için ise, görevleri sonrasında iki yıllık bir zorunlu bekleme süresi var.

Lobi ve demokrasi
Lobi siyasetin her seviyesinde mevcut bir aktör . Yalnızca başkentte değil, eyalet başkentlerinde, yerel yönetimlerde, uluslararası kuruluşlar nezdinde lobiler yaygın. Nerede toplumu etkileyen ve etkilenebilecek bir karar odağı var, orada lobiler etkin. Zaman zaman skandallar olsa da, genelde bu sistem demokrasilerde nispeten saydam kurallara göre işliyor . Demokrasi olmayan siyasal düzenlerde ise etki koridorları loş, dar ve kaygan oluyor.

Lobi etkinliğinin amacı, gündemdeki konuları temsil edilen çıkar grubu açısından değerlendirmek. Araştırma yapmak, bilgi üretmek ve bunları tutum belgelerine ve eyleme dönüştürmek. Çoğu zaman bir yasa tasarısı veya uygulamanın belirli maddeleri veya tamamı hedeflenir. Savunulan görüşlerin siyasetçi veya bürokratlarla görüşme, yazılı bilgi sunma, toplantılarda söz alma gibi doğrudan yöntemlerle etkili olmasına çalışılır. Ayrıca dolaylı etki kanalları da devreye girebilir: medya, kamuoyu yaratma, konferanslar, mektup kampanyaları, diğer baskı grupları ile işbirliği... Genelde bu etkinlikler demokratik sürecin bir gerçeği olarak olumlu görülürler.

Karar alıcı ve uygulayıcıların toplumun değişik kesimlerinin bilgi ve görüşlerinden yararlanması, topluma karşı daha duyarlı olmalarını beraberinde getirir.

Etki dengesizliği
Fakat bazen siyasal gücü olan gruplar lehine etki dengesizliği ortaya çıkabilir. Siyasetçi açısından kimin bilgi ve görüşlerine ne kadar açık olacağına, toplumsal çıkar dengesini nasıl sağlayacağına dikkat etmek önemli bir sorumluluktur. Gerçek demokrasilerde gönüllü üyeliğe tabi sivil toplum kurumları ile iletişime açık bir kamu düzeni vardır. Türkiye `de bazı siyasetçi veya bürokratların arzuladığının aksine, yasal düzenlemelerle belirlenen ve resmi kurumların tayin edildiği dar kalıplar demokrasinin doğasına aykırıdır. Siyasetçi ve bürokrat kimin temsil gücü veya bilgi birikimi ile önündeki karar sürecine katkıda bulunabileceğine karar verme sorumluluğunu almak zorunda. Siyaset ve devlet yönetmek ince iştir.

AB lobiciliği karmaşık
Avrupa ülkelerinde lobicilik son yirmi yılda gelişti. Her ülkede farklı bir evrim söz konusu. Örneğin Fransa `da `lobi` sözcüğü hala art niyetler çağrıştırabiliyor. AB düzeyinde ise, karar alma sisteminin karmaşıklığı kaçınılmaz olarak lobiciliğe de yansımakta. AB yasalarını AB Komisyonu öneri olarak hazırlıyor. Dolayısıyla lobilerin ilk hedefi Brüksel `de Komisyon. Son kararı ise ya Bakanlar Konseyi tek başına belirliyor: Bu durumda yirmi beş başkentte ayrı ayrı etkinlik ve üzerine Brüksel `de müdahale gerekli. Ya da Avrupa Parlamentosu ile `ortak karar` mekanizması işliyor: Her Avrupa parlamenteri siyasal grubuna ve ülkesine göre bir lobicilik odağına dönüşüyor.

Birçok AB programı ve uygulaması için ise istikamet tekrar AB Komisyonu .
Brüksel?de yirmi bine yakın lobici konuşlanmış durumda. Çoğu AB kurumları nezdinde kayıtlı. Üç bine yakın etki, çıkar ve sivil toplum kurumunun Brüksel `de daimi temsilciliği var. Çoğunluk ekonomik nitelikli kurumlarda. Ulusal ekonomiler, sektörler, ABD , Japonya , Türkiye , Rusya , Çin , Brezilya gibi üçüncü ülkelerin özel sektörleri, uluslararası şirketlerin AB temsilcilikleri, AB ülkeleri veya diğer ülkelerin bölgeleri, eyaletleri ve büyük kentlerinin temsilcilikleri, sosyal, ekolojik, siyasal, kültürel, dinsel ve etnik nitelikli kurumlar, düşünce kuruluşları ve danışmanlık şirketleri... Genelde `lobi` yerine `temsilcilik`, `kamu ile ilişkiler`, `AB danışmanlığı` gibi tanımlamalar tercih ediliyor. Doğrusu da bu. Çünkü AB düzeyinde bu işler ABD `deki kadar doğrudan lobicilik sayılmaz. Genel iletişim etkinlikleri ön planda. AB kurumları da farklı toplumsal kesimlerle istişareye açık bir yaklaşım sergilemekte.

Özel sektör temel direk
Özellikle özel sektör açısından iyice farklı bir durum var. Avrupa Özel Sektör Konfederasyonu UNICE artık bir lobi olmanın çok ötesinde. AB karar alma sisteminin temel direklerinden biri olarak kabul görüyor. Yetmiş kadar teknik çalışma grubu ve en üst düzey siyasal kanalları ile etkili. Avrupa toplumunun genelleşmiş özel sektör boyutu AB `nin siyasal düzenine de yansıyor. AB kararları özel sektörün süzgecinden geçiyor.

Fakat bazen UNICE de etrafında polemik dönen bir yasa tasarısı için Avrupa Parlamentosu `nu klasik bir lobi gibi ablukaya alabilmekte. UNICE?nin üyeleri tüm Avrupa ülkelerinin özel sektör temsil kuruluşları. AB üyesi ülkelerden olanların her biri kendi ülkesinin parlamenterlerini etkilemekten sorumlu. Ayrıca, AB düzeyinde ülkelerine bakılmaksızın her siyasal grup nezdinde ayrı iletişim kanalları devreye giriyor. Diğer taraftan, savunulan görüşler için özellikle medya kanalıyla toplumsal duyarlılık yaratılarak, parlamenterlerin seçmenleri etkilenmeye çalışılıyor.

AB?de Türk lobileri
Kilit etken de bu noktada belirmekte: Seçmenler. Siyasetçinin patronu, müşterisi ve kaygısı. Ve bu nedenden dolayı, Türkiye gibi AB dışındaki ülkelerin gerçek anlamda lobi gücüne sahip olması zor. Hariçten gazel okumak yalnızca iyi bir müzik ile kalplere hitap edebilir. Ancak, AB hükümetleri ve kurumları için belirleyici olan kendi seçmenleridir; her ülke için olduğu gibi. Bu durumda örneğin UNICE `nin Türkiye `den üyeleri olan TÜSİAD ve TİSK açısından bu kurum dolaylı bir lobi aracı olabilmekte. Londra , Roma , Berlin veya Stockholm gibi bir AB başkentine düzenlenen bir TÜSİAD gezisinde bu ülke siyasetçilerini iyi hazırlanmış ve iyi iletilen görüşler ve analizlerle, düzenlenen akademik, ekonomik veya sosyal etkinliklerle, insanlar arası ilişkilerin yapıcılığı ile etkilemek olanaklı. Bunlar dolaylı fakat etkili lobi kanalları. Buna ek olarak, bu ülke siyasetçilerinin karşısına o ülkenin UNICE üyesi olan özel sektör temsil kuruluşu ile çıkmak isabetli bir nokta atışı etkisi yaratıyor her zaman. Türkiye hakkında olumlu telkinleri bir Türk kurumun vermesi yararlı. Bunun üzerine, bu kurumun çıkar, görüş ve işbirliği içinde olduğu o ülkenin özel sektörünün kendi siyasetçisi üzerindeki etkisi çok daha belirleyici.

Halihazırda TOBB?un Eurochambres , DİSK , Türk-İş ve Hak-İş`in Avrupa Sendikalar Konfederasyonu , TÜBİTAK öncülüğündeki Turbo?nun Iglo, TÜGİAD `ın Yes for Europe , İTKİB ve TGSD gibi birçok sektör kuruluşunun Avrupa düzeyindeki muadil örgütleri dahilindeki üyelikleri büyük kazanç.

Daha birçok örnek var. Türk sivil toplum kurumları, siyasal partiler, meslek örgütleri ve akademik kurumlar AB düzeyindeki muadil örgüt yapılarında ne kadar mevcut ve etkin olurlarsa, Türkiye?nin doğrudan ve dolaylı lobi kanalları o kadar etkili olacak. Tabii en doğrudan lobi kanalı olan seçmen gücü açısından Almanya , Bulgaristan , Belçika , İsveç Avusturya ve Hollanda?daki Türk kökenlilerin etkisi her seçimde artmakta. Fransa?daki 350 bini aşkın Türk de kaderlerine yön verme olgunluğuna yakında erişirler umarız. Sonuçta Fransa dahil hemen hemen her AB ülkesinde Türk kökenli dernekler, internet grupları ve etkinlikler yavaş yavaş yükseliyor. İçinde bulundukları toplumla bütünleştikçe ve demokratik sistemle yoğruldukça başarıları artacak.

Kaynak: Siyasaliletisim.org

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara