Eğer, bu dönemi geçecek olursak, Ali Şeriati?nin ölümünden sonra ve 80?lerin İslam İnkılâbının gerçekleştiği döneme doğru geldiğimizde, gerçi bu dönemde Ali Şeriati hakkında herhangi bir söz sarf edebilmek veya onun hakkında bir övgüde bulunmak pek öyle kolay değildi, Siz Şeriati?nin hicreti veya ölümünün yıldönümü münasebetiyle yaptığınız çeşitli konferanslarınızda onu övüyordunuz, hatırasını canlı tutuyordunuz. Ama sonra gitgide Şeriati hakkındaki sözlerinizin, değerlendirmelerinizin rengi değişti ve eleştiri görüntüsü almaya başladı. Ali Şeriati?yi ideolojik düşündüğünü ileri sürüp eleştirmeye başladınız. Bu da tam sizin ?Şeytani ideoloji? adlı kitabınızda Marksizmi eleştirip İslam ideolojisinden bahsettiğiniz bir dönemde gerçekleşmeye başladı. Siz bu kitabınızda İslam ideolojisini savunuyordunuz. Sizdeki bu dönüşümün nasıl bir zeminde gerçekleştiğini merak ediyorum. Nasıl oldu da siz ideolojik düşünme faaliyetinden uzaklaştınız da Ali Şeriati?yi eleştirmeye başladınız?
Bunu açıklamak için uzun bir zamana ihtiyacımız var, ben daima Ali Şeriati?ye karşı derin bir saygı duymuştum ve duymaktayım da. Meşhed Üniversitesi?nde verdiğim bir konferansta, sizin de belirttiğiniz gibi gerçekten çok etkili bir konferanstı, dedim ki, Ali Şeriati, aynı zamanda başarısının sırrı da olan cesaret, dertdaşlık ve sanatçılıktan ibaret üç sıfata sahipti. Şimdi de aynı görüşüme sahibim hiçbir zaman bu görüşümü, bakışımı değişmedim. Ama merhum Şeriati de tıpkı diğer her insan gibi eleştirilebilir, eleştirilmelidir de. Çünkü put kırıcılık her zaman için bir vazifedir. Ama bu eleştirilerimi neden daha sonra gündeme getirdim? Bunun iki sebebi var, birincisi, bu konudaki düşüncelerime tedrici bir surette ulaştım. Düşünce ehli olan herkesin fikri dönüşüm devreleri vardır. Ben de kendi fikri dönüşüm devrelerimin birinde ideoloji meselesine ulaştım. Elbette şunu hemen belirteyim, ben o zamanlar dünya edebiyatında gelişen ideoloji karşıtlığı hakkında herhangi bir malumata sahip değildim. Tabi kastım, ideolojilerin sonu ismiyle dünyada sözü edilmeye başlayan edebiyattır. Daha sonraları bazıları falan kişinin sözleri dünyadaki ideolojilerin sonu tezi ile yakınlaştı dediler. Belki de böyleydi, ama benim bunlardan hiç haberim yoktu. Ardından hiç ara vermeden ?kabz ve bast? nazariyesini yazdım ve yayınladım. Bazıları o zaman dediler ki falan kişinin ileri sürdüğü teoriler Gadamer?in teorilerine benziyor ya da ondan iktibas edilmiş. O sıralar ben, Gadamer?in düşünceleri hakkında da hiçbir bilgiye sahip değildim.
Bu arada şunu merak ediyorum, bazıları, İnkılâptan sonra ilk olarak Daryuş Şayegan beyin, Fransızca olarak kaleme aldığı ideolojik bakışı eleştiren bir kitap yazdığı, kitabının bir bölümünü de Ali Şeriati?yi ve onun ideolojik bakışını eleştirmeye tahsis ettiğini söylerken sizin, Şeriati eleştirilerinizde bu kitabın tesirinde kaldığınızı öne sürüyorlar. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?
Bu meselenin ortaya atılmasında herhangi bir lütuf veya güzellik görmüyorum. İdeolojik bakışı eleştirenlerin ilki veya sonuncusu olma düşüncesini ispat makamında değilim. Böyle bir mebdeiyet ve hatemiyet iddiam yok. Benden önce onlarca kişinin bu görüşleri ileri sürdüğünü farz edin, ne önemi var bunun. Ama meselenin aydınlanması için şunu söyleyebilirim, dünyadaki ideolojinin sonu tezinin tesirinde kalan kişi büyük ihtimalle Şayegan beydi ve bu kitabı Avrupa?da kaleme almıştı. O düşüncelerden de haberdardı. İkincisi ben o dönem Sayın Şayegan?ın düşüncelerinden kesinlikle haberdar değildim. Aslına bakarsanız daha önemli olan şey Şayegan Bey ideolojiyi kendince bir anlam vererek kullanırken ben daha farklı bir anlamda kullanıyorum. Ben ideoloji ile ne kastettiğimi kitabımda gösteriyorum. Büyük ihtimal bazı ortak noktalarımız da var fakat ben ?ideolojinin sonu? tezinden yararlanmıyorum kendi görüşümü, tercihimi ortaya koyuyorum. Benim amacım daha iyi bir şey yaptığımı söylemek ya da ilk önce ben yaptım demek değil. Ben kendi düşünsel seyrimde Ali Şeriati?nin açıkladığı, ortaya koyduğu yere ulaştım, bu dinin ideolojik hale getirilmesidir, bana göre dini ideolojik hale getirmenin önemli bir umdesi hakikati aramak değil, hareketin ortaya konulmasıdır. Daha önce işaret ettiğim gibi eğer Şeriati Ebu Ali (İbn-i Sina)ye sırtını dönüp Ebuzer?e yöneliyorsa bu gerçek anlamda hakikate sırtını dönüp harekete yönelmektir. İşte tam burada felsefi kazanımlarım, pratik tecrübelerim bana, dinin ideolojik bir hale sokulmasının iyi bir iş olmadığını söylüyordu. Benim pratik tecrübem İslam inkılâbından sonra toplum içerisinde var olan ideolojik dinin fonksiyonudur. Benim düşünce ve yönelimlerimde, özellikle İslam İnkılabından sonra, iki unsur açıkça göze çarpar. Bu unsurlardan biri İran toplumunda İnkilabi dinin fonksiyonu, diğeri ise felsefi birikimimdir ki bunlar İslam felsefesi, batı felsefesi ve Analitik felsefedir. Ali Şeriati karşısında da işte bu iki unsur pratik tecrübe ve nazari arka plan, Ali Şeriati?nin düşünce sarayındaki çatlakları ve yarıkları görmemde bir araya gelip yardımcı oldular.
Kısa bir süre önce bir konferansınızda dini aydınlanma geleneği başlığı altında dini bir aydının vasıflarını sayarak dini aydının din üzerine çok fazla yük yüklememesini öne sürdünüz. Bu arada da din aydınının dini okumalarının birkaç şekilde olabileceğini söylediniz. Ve bugün artık bu aydınlar dini metinlerden modern düşünceler istihraç etme yoluna gitmiyorlar. Şimdi sormak istiyorum, o konferansınızda yaptığınız tarife göre Ali Şeriati dini bir aydın mıdır?
Neden Ali Şeriati?yi dini bir aydın olarak kabul etmeyelim? Dini aydınlar kendi aralarında faklı projelere ve yöntemlere sahip olabilirler. Hatta bir suale karşı farklı cevapları olabilir, ama bu onları dini aydınlanmanın şemsiyesi altından çıkarmaz. Şeriati'nin din derdi vardı, dini tanıyordu ve modern dünyada Müslümanca yaşama talebi vardı. Şecaat sahibiydi, aydın olmanın yanında aydınlatıcıydı da. Şüphesiz o dini bir aydındı. Ama onun zamanının dini aydınlanması İslam'la inkılabın (devrim) barıştırılması, bir araya getirilmesi çabası içindeydi. Bizim zamanımızın dini aydınlanması ise İslam'la demokrasiyi barıştırmak ve bir araya getirmek çabasıdır. İslam ile demokrasinin yan yana getirilmesi de demokratik bir sistemde Müslümanca yaşamanın yollarını ortaya koymak ve onun kuramsal açılımlarını yapmak demektir.
Merhum Şeriati kuramsal açılımları ortaya koymak için fazla çabalamamıştır, o daha çok aksiyon ve hareket peşinde idi. Ama unutmayın ki biz Ali Şeriati?yi eleştirdiğimiz zaman kastımız onu tezyif ve tahfif etmek değildir. Her halükarda o dünyadan ayrıldığında sadece 44 yaşında idi. Ve çalışmalarının çoğunu da 40 yaşın altında iken yapmıştır. Onun zahmetlerini Allah göstermesin küçümsememiz insafa sığmaz. Fakat kendi yolumuzu bulmak için dünkülerin yolunu çok iyi tanımalıyız, çıkmaz sokakları da teşhis etmeliyiz.
Röportajın Başlangıcı
Önceki bölümler: ALİ ŞERİATİ VE DEVRİMCİ İSLAM
MOLLALAR, ŞERİATİ?YE KARŞI MIYDI?
Devamı:
ŞERİATİ SARTRE?DEN ETKİLENMİŞTİ
LİBERALİZM İLE SOSYALİZM ARASINDA FARK YOK