TÜBİTAK MAM Merkez Başkan Vekili Mehmet Önder Yetiş yaptığı açıklamada, 'Yurdumuzda sarı pas hastalığı, epidemi yıllarında duyarlı çeşit ekildiğinde bazı alanlarda yüzde 80'e varan oranlarda ürün kaybına neden olmaktadır. Ayrıca, hastalık nedeniyle bazı buğday çeşitleri tamamen üretimden kaldırılmaktadır. Örneğin 1978 yılındaki epidemi Köse 220/39, Sürak 1593/51 ve Sivas 111/33 gibi kaliteli çeşitlerin, 1990'lı yıllarda Güneydoğu Anadolu'da Seri 81 çeşidinin üretimden kaldırılmasına neden olmuştur.
1994,1997 ve 1998 yıllarında görülen epidemiler ise buğdayın 79 çeşidini halen tehdit etmektedir. Pas popülasyonlarının dinamik yapısı nedeniyle üretimdeki çeşitlerin kompozisyonu ve bu çeşitlerin taşıdıkları dayanıklılık genleri önem kazanmaktadır. Sarı pas hastalığına karşı daha etkin ve kalıcı dayanıklılık için öncelikli koşul, bu hastalığa karşı dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesidir. Ülkemizde buğdayda ıslah çalışmalarına yönelik birçok tarımsal araştırma, üniversite ve diğer kuruluşlarda yapılmaktadır. Islah amaçlarından biri de hastalıklara dayanıklılıktır.
Bu çalışmalar yapılırken ıslah materyali tarla ve sera koşullarında hastalık etmeni ile bulaştırılarak hastalıklara karşı test edilmektedir. Bu yöntemle başarılı sonuçlar alınmakta, ancak çevre koşulları nedeniyle bu her zaman mümkün olmamaktadır. Ayrıca, bu yöntem yeşil aksamı olan bitkiye ihtiyaç duyması, tekrar gerektirmesi, zaman alıcı olmasından dolayı pratik bir yaklaşım değildir' diye konuştu.
Sarı pas hastalığının en yaygın dayanıklılık mekanizmasının tek veya çok genle kontrol altında olan türe özgü dayanıklılığı olduğunu ve bugüne kadar bulunmuş olan 30'dan fazla sarı pas dayanıklılık geninin çoğunun ırka özgü olduğunu belirten Yetiş, 'Ancak, bu tip dayanıklılık mekanizmasının etkisi patojen popülasyonu içinde yeni virülent ırkların ortaya çıkışı nedeniyle sınırlıdır. Irka özgü dayanıklılık genlerinin etki süresinin uzatılmasının bir yolu, dayanıklılıktan sorumlu genlerin tek bir genotipte toplanmasıdır.
Dayanıklılık genleri tek başlarına uzun süreli etkili olmamasına rağmen, bir araya geldiklerinde etkili patojen popülasyonuna dayanıklılık sağlarlar ve bu şekilde genlerin etki süreleri uzatılabilir. Farklı türlerdeki dayanıklılık genlerini tespit etmek ve bunları bir araya toplamak her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda, her bir dayanıklılık genine yakın bağlantı gösteren moleküler markörler dayanıklılık gen kombinasyonlarını seçmek için kullanılabilir. Islah programlarında kalitatif dayanıklılığın kullanılması markörlerle yapılan seçimi büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Kalitatif olarak idare edilen hastalıklara dayanıklılık gibi birçok karakter DNA markörleri sayesinde genetik haritaları yapılmak suretiyle çok kısa sürede farklı genotiplere transfer edilerek, dayanıklı çeşitlerin ıslah programlarında kullanılmasını sağlamaktadır.
Günümüzde DNA markörleri ile yapılan bağlantı haritaları birçok kültür bitkisi için geliştirilmiş olup arzulanan genlerin doğrudan takibi ve seçimi mümkün olmaktadır. DNA markörleri ise teorik olarak genomun her noktasını temsil etme yeteneğine sahiptirler, sonsuz sayıdadırlar ve çevre koşullarından etkilenmezler. DNA markörleri farklı genotiplere ait DNA nükleik asit diziliş farklılığını çeşitli şekillerde ortaya koyan markörlerdir. Moleküler markör tekniklerinin kullanımıyla kesin olarak, kısa sürede ve tohum gibi daha erken dönemlerde buğday çeşitlerinin hastalığa dayanıklı ya da duyarlı olduğu belirlenebilmektedir' şeklinde konuştu.
TUZ STRESİNE DAYANAKLI YENİ GEN KAYNAKLARI
Bitkisel üretimde beklenen verimin alınmasını engelleyen önemli unsurlardan birisi de tuzluluk sorunu olduğunu belirten Yetiş, 'Dünyada tarım yapılan toprakların yaklaşık yüzde 40'ı tuzluluk probleminin tehdidi altındadır. 2001 FAO-UNESCO toprak haritası veri tabanına göre Türkiye'de 2-2.5 milyon hektar işlenen arazi tuzluluk probleminin etkisi altındadır.
Özellikle Güneydoğu Anadolu Projesi ile hayat bulan Şanlıurfa ve Harran ovalarındaki araziler ile buğdayın en geniş ekim alanının olduğu Orta Anadolu Bölgesi tuzlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gelişmiş ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde tüketilen en önemli gıda kaynaklarından biridir. Bugün ekmeğin ve makarnanın hammaddesi olarak kullanılan kültüre alınmış buğdayın (Triticum aestivum) yabani formlarından biri olan Aegilops tauschii'nin tuzluluğa dayanıklılıkta rol alan genleri içerdiği bilinmektedir.
Bu noktadan hareketle TÜBİTAK MAM GMBE'de yürütülen Aegilops tauschii'de Tuz Stresine Dayanıklılığı Sağlayacak Yeni Gen Kaynaklarının Belirlenmesi ve Fizyolojik, Moleküler Karakterizasyonu Projesi kapsamında bu yabani buğday formları kullanılmakta ve tuz stresine duyarlı olan diğer buğdayların iyileştirilmesi amacıyla ıslah çalışmalarında kullanılabilecek, tuz stresine dayanıklılığı sağlayacak yeni genler ortaya çıkarılmaktadır.
Sonuç olarak proje çalışmaları, belirlenen tuzluluğa dayanıklılık sağlayacak bu yeni gen kaynaklarının yüksek verimli ama tuzluluğa duyarlı olan buğday çeşitlerine aktarılmasına yönelik ıslah çalışmalarına hizmet edecektir' ifadelerini kullandı.
Hasta buğday ekilmeden tespit edilecek
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü (GMBE) Bitki Biyoteknoloji Stratejik İş Birimi, buğdaydaki hastalıkları henüz ekilmeden tespit edebilecek.
18 Yıl Önce Güncellendi
2008-07-10 16:53:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara