Derleyen: Bülent Şahin Erdeğer/ TIMETURK
16 yıl önce Madımak yangınında oluşan gazdan boğularak ölen 33 kişi, bugün yapılacak törenle anılacak. 16 yıl önce Sivas'ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Aziz Nesin'in yaptığı konuşma üzerine meydanda toplanan bir grup, Madımak Oteli'ne doğru yürümüştü. Otel önünde bir otomobilin yakılmasıyla başlayan yangın sonucunda aralarında otel görevlisi ve 1 turistin de olduğu 37 kişi hayatını kaybetmişti.
1993'te Ne olmuştu?
2 Temmuz 1993 tarihi, Türkiye?nin belleğine acı dolu bir gün olarak geçti. Gerek Alevi toplumu gerekse de Sivas halkı yoğun bir baskı altına alınmış, ortaya katliam görüntüleri çıkmıştı. 93?ten bu yana sırlarını koruyan ve bir döneme damgasını vuran olaylara Türkiye?nin farklı kesimleri nasıl bakıyor? Gerçekten adil bir yargılama yaşanabildi mi? Başbağlar Katliamı Sivas?ın intikamı mıydı? Türkiye 93 Olaylarına soğukkanlı yaklaşabiliyor mu?
Özgür Demokratik Alevi Hareketi?nden Ergin Doğu:
'Sivas'ın Faili Resmi Görüştür'
?Sivas katliamının sorumlusu olarak kullanılan insanları görmek doğru değildir. Maraş Katliamı örneğini de biliyoruz. Orada da insanları kullandılar. Ama kullanılanlar, kışkırtanlar rejimin hakim zihniyetini uygulayan güçlerdi. Fakat İslami kesimin, Sünni insanlarımızıb-n da özellikle Alevilere karşı sahip oldukları önyargıları artık aşmaları gerekir. Bunun için vicdani muhasebe yapmaları şarttır.?
Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AK-DER) Neslihan Akbulut: 'Sivas Olayı bir katliam ve vahşettir'
?Olayı bir katliam olarak isimlendiriyorum. Çnkü 33 insanın Madımak Otelinde yanarak ya da dumandan zehirlenerek ölmesi bir kaza değil. Kaza olmadığı gibi, o gün o meydanda bizzat oteli ateşe veren bir grup insan ile birlikte can pazarını izleyenler var. Bunun bir katliam olduğunu söylemek için hangi tarafta olduğunuz fark etmez ya da fark etmemeli diye düşünüyorum. Yaşımın yettiği kadarıyla hatırladığım tek şey o mezalimden belki 30 saniyelik bir kamera görüntüsü. Fakat o gün Sünni Müslüman bir ailenin çocuğu olarak o görüntüleri seyrederken hissettiğim duygu sadece vahşet idi.?
Yazıcıoğlu 'Pis Tezgah' demişti...
2 Temmuz 1993'te meydana gelen Sivas (Madımak) olaylarının, 'tezgâh ve provokasyon' olduğunu söyledi.
Sivas Milletvekili Yazıcıoğlu, Madımak Oteli'nde yaşanan olayın 15. yılı dolayısıyla yazılı açıklama yaptı. Sivaslıların Alevi'siyle, Sünni'siyle birlik ve beraberlik içinde olduğunu vurgulayan Yazıcıoğlu, 'karanlık güçlerin Sivas'a yönelik yaptığı bir tahrik' sonucu çıkan yangında birçok vatandaşın hayatını kaybettiğini, Sivaslıların da bunun faturasını ödemek durumunda kaldığını ifade etti.
'Bu olayın bir tezgâh ve bir provokasyon olduğu ortadadır. Bu üzücü olayı bahane ederek Sivaslı vatandaşlarımızın arasına kimse yeni fitneler sokmamalıdır. Buna karşı herkes ve hepimiz son derece uyanık olmalıyız. Alevi-Sünni ayrımcılığı kesinlikle söz konusu değildir. Alevi ve Sünniler hep beraber bu olaydan son derece üzüntü duymuştur. Bunun açtığı yarayı sorumlulukla sarmak için gayret içindedirler ve asla yeni gerginliklere, olaylara, provokasyonlara geçit vermeyeceklerdir.'
Sivas Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Fikret Ünsal:
'Olayların failleri başka cezasını çekenler başka insanlar'
?Olayları planlayıp sahneye koyanlar başka, cezasını çekenler başka. Sivas Madımak olaylarında bir üs olarak kullanılmıştır. Şer güçler emeline ulaşmış, Sivaslılar ise lekelenmiştir. Sivas ve Sivaslı artık bu kirli oyunun aydınlatılmasını istiyor. Bu olayları ortaya çıkaranlar bir an önce adalet önüne çıkarılmalı. Olayların baş aktörü Arif Sağ da adalet önünde hesap vermeli. Olayda kullandığı silahı adli mercilere teslim etmeli. Böylelikle kamu vicdanını rahatlatmalı. Sağ, kamu vicdanında hâlâ bir katil olarak gözükmekte?
?Sivas?ta önemli bir Alevi-Sünni çatışması çıkarılmak isteniyordu, olmadı. Bu açıklamalarda Sivaslıların suçsuz olduğunu dü- şünüyorum. Bizim istediğimiz; adaletin, gerçeğin ortaya çıkması. Gerekirse ölenlerin mezarları tekrar açılsın. Teknoloji ilerledi, kaç kişinin silahla öldürüldüğü anlaşılsın.
Mazlumder: Yargılama Adil değil İdeolojik ve İntikamcı
Mazlum-der?in olaylarla ilgili raporunda şu ifadelere yer veriliyor:
'Anılan davanın yargılama sürecinde, yapılan yargılamanın basta müşteki tarafın mensubu olduğu kesimler, giderek medya ve Genelkurmayın oluşturduğu taraflı ortam ve yargıya müdahalesi altında cereyan ettiği, birtakım üst bürokratik kesimlerce ülke genelinde oluşturulan 'ideolojik savaş' ortamından ciddi olarak etkilendiği, öte yandan asker hakimlerin de görev aldığı Devlet Güvenlik Mahkemesince yapılan yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir yargı olamayacağı, nitekim Avrupa İnsan Hakları Komisyonu?nun da bu yönde mütealalarının bulunduğu dikkate alındığında bu davanın Türkiye?deki hukukun işleyişindeki aksaklıkların izlenebilmesi açısından örnek ve dikkatle takip edilmesi gereken bir dava olduğu kanısındayız.'
Dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu
'Buradaki hadise doğrudan doğruya Aziz Nesin'in düşüncelerine bir tepkiydi. Kesinlikle halk arasında bir mezhep çatışmasına sebep olacak bir slogan atılmadı. Sloganlar genellikle Aziz Nesin'e ve yapılan heykele tepkiydi. Niye bu heykel gizli ve aniden dikiliyor diye bir tepki oldu. Bunun arkasından valiye tepki göstermişler.'
Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz:
'Sivas'ta meydana gelen olayların bir alevi-sünni çatışması değildir. Halkın inancıyla alay edilmesi ve tahrikte bulunulması sonucu bu üzücü olayların meydana geldi. Vatandaşlarımızın inançları hususundaki hassasiyetlerinden yararlanmak isteyen karanlık güçler bulunmaktadır.'
Haksöz Dergisi: Duruşmalar Adil değildi.
Ankara DGM'de görülen Sivas Davası ile ilgili duruşmalarda en göze çarpan çelişki Sivas olayları sanıklarının teşhis yöntemi idi. Dünyanın her yerinde sanıkların, tanıklar tarafından teşhis edilmesi işlemi, sanık veya sanıkların, kendilerine benzeyen olayla ilgisi olmayan şahıslar arasına katılarak yapıldığı halde Sivas davasında tanıklar tüm sanıklar arasından bir kısmı sanıkları teşhis etmekteler. Zaten tüm sanıkların resimleri duruşma sırasında müştekilere ve vekillerine dağıtılmış idi. Resimlerden belleklerine bazı tipleri kazıyan tanıklar, mevcut sanıklar içerisinde bu tipleri parmaklarıyla göstererek teşhis etmekteler. Tabii ki böyle bir teşhiste karavana yok. Mutlaka piyango bir sanığa çıkacak. Böyle ilkel bir teşhis usulü herhalde Zulu kabilelerinde bile rastlanmayacak bir usul. Zaten DGM'nin kurulması da böyle bir ilkel anlayışın ürünü değil mi? Sanık vekillerinin duruşmaların başından beri bu teşhis usullerine itirazları henüz mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmış değil. Mahkeme heyeti toplumda infial uyandıran olay nedeniyle üzüntülerini yargılamaya karıştırmaya devam etmekte. Bir sanık vekilinin 'Adaletin tesisinde üzüntünün yeri yoktur. Adalet üzüntü ile değil, adil bir yargılama ile gerçekleşir, adalete gölge düşürecek usul ve tutumlardan mahkemenin kaçınması gerekir.' şeklindeki uyarılarına rağmen heyet piyango usulü teşhis işlemine müsaade etmeye devam etmiştir.
Ayrıca müştekiler, tanık olarak dinlendiklerinde sadece olayla ilgili bilgi ve görgüleri anlatmaları CMUK'un amir hükmü iken, mahkemenin, müştekilerin saatler süren ve müslümanların inançlarına hakarete varan ve de birtakım paravanlar arkasına saklanarak süfli ideolojilerini anlatma gayretlerine karşı yapılan itirazlara ve iddia makamının bu tür anlatımlara izin verilmemesi mütalaasına rağmen tanıkların sözünün kesilmemesine karar vermesi de üzüntünün adalete gölge düşürdüğünün bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.
Duruşmalarda dikkat çeken önemli noktalardan biri de, müştekilerin, kamu tanıklarının aksi yöndeki ifadelerine rağmen, olayın laikliğe, cumhuriyete, anayasa ve anayasal kuruluşlara başkaldırı olduğu yönündeki ifadesidir. Dinlenen müştekilerden birçoğu kalabalığa yön veren şahısların yeşil sarıklı, cumhuriyetin ilk yıllarında gazete ve dergilerde karikatürize edilen müslüman tipini duruşmalarda kullanarak bir Menemen fobisi yaratma gayretine girmişlerdir. Tabii ki bunun bazı sloganlarla süslenmesi gerekirdi ve öyle yapıldı. Dosyanın hazırlık soruşturmasında, teşhis tutanaklarında ve kamu tanıklarının ifadelerinde rastlanmayan 'Ya Allah Bismillah Geliyor Hizbullah', 'Cumhuriyet Sivas'ta Kuruldu, Sivas'ta Yıkılacak', 'Zafer bizimdir, Vurun Kafirlere' gibi sloganlar, müştekiler tarafından duruşmalarda olay sırasında söylenmiş gibi dile getirildi. Kamu sanığı olarak dinlenilen Emniyet Müdürü ve yardımcıları ise bu sloganlardan hiç bahsetmediler.
Duruşma sırasında ve sonrasında görüştüğümüz sanık vekillerinden Hukukçular Derneği Üyesi avukatlar, bu davada yargılanan sanıkların insanları öldürmek gibi, oteli yakmak gibi ne bir amaçları, ne de bir gayretleri olmamıştır. Otel önünde yanan vasıtalardan otele ateş sıçraması ve yangın çıkması, insanların bir bölümünün dumandan zehirlenmesi hadisesi vardır. Ancak bizim dosya münderecatından, müşteki ve kamu tanıklarının ifadelerinden çıkarabildiğimiz kadarıyla eldeki mevcut sanıkların otelle alakalı hiç bir boyutta dahilleri yoktur.
Barış Meclisi Sözcüsü Ayhan Bilgen:
'Yaşananları unutturma yaklaşımımız bilinçli bir tercih idi ise toplumsal barışın sağlanmasına ne kadar hizmet etmiştir ? 2 Temmuz anma programlarında kendini açıkça gösteren söylemler doğrudan bir toplumsal hesaplaşma sinyallerini bünyesinde barındırıyorsa bunun sorumlusu sadece o gösterileri düzenleyenler olabilir mi ? 33 kinin hayatını kaybettiği olaylarla ilgili gerçekleştirilmiş olan yargılama gerçekten sorunun vicdanlarda çözülmesini sağlamış mıdır ? Elbette hiçbir yargılama gideni geri getirmeyecektir ama olaylarla ilgili hiçbir kamu görevlisinin, ihmal dolayısı ile bile cezalandırılmamış olması, dönemin siyasal temsilcileri ile ilgili bir sürecin yaşanılmamış olması normal bir durum olarak kabul edilebilir mi ?
Derlenen Kaynaklar: Cafer Solgun Taraf/ Haksöz Arşivi/Timeturk