Lübnanlı genç müzisyen İbrahim Maalouf, şimdiye dek Amadou & Mariam, Lhasa ve Bumcello gibi ünlü isimlere trompetiyle eşlik etti. Klasik müzik kariyerini başarıyla tamamlayan Maalouf, ilk albümündeyse Doğu ezgileriyle elektronik müziği benzersiz bir şekilde buluşturuyor. Stefan Franzen müzisyenle Marsilya'da görüştü.
İ. Maalouf: 'Ben bir Batı enstrümanıyla Doğu müziği çalma ayrıcalığına sahibim' | Klasik müzik konser kayıtlarında daha çocuk yaştaki İbrahim Maalouf, uzun kıvırcık saçlarıyla dikkati çekiyor. 27 yaşındaki müzisyen bugün kısacık saçlarıyla karşımda oturuyor. Marsilya'da düzenlenen dünya müziği fuarı Babel Med'te başarılı konser bir konser veren Maalouf enerjiden neredeyse yerinde duramıyor.
Konserde, rock müziğinin enerjisiyle soğuk elekronik müziği birleştiren düzenlemenin tam ortasında, kendine has bir gizem taşıyan trompetini ustalıkla konuşturdu. Maalouf, konserin ardından trompetini tanıtmaya koyuldu:
Dört pistonlu trompet
'Babam Nassim 1960'larda, dört pistonlu, yani Avrupalı benzerinden bir tane daha fazla pistona sahip bir enstrüman geliştirmişti. Bu da, çeyrek seslerin bulunduğu Arap makamlarını çalabilmesini mümkün kılmıştı. Hayali, bu trompetin tüm Arap ülkelerinde çalınır hale gelmesiydi; ancak imalatçılara göre bu çalgının yapımı çok zahmetliydi. Bugüne dek bu tarzda sadece birkaç enstrüman imal edildi ve ben de bu geleneği sürdüren çok az müzisyenden biriyim.'
Babası genç İbrahim'i çocuk yaştan itibaren bu özel trompeti çalmaya alıştırır. Lübnan'da doğan, ama sürekli Paris ile Beyrut arasında mekik dokuyan müzisyen, genç yaşta Paris Konservatuvarı'nda klasik müzik eğitimine başlar.
İbrahim Maalouf'un bu albüme 'Diasporalar' ismini vermesinin sebebi gurbette yaşayan tüm topluluklarla dayanıştığını göstermek istemesi.
Büyük usta Maurice André'nin öğrencisi olan Maalouf, barok müzik konserlerinde dinleyenleri büyüler. Ama hep repertuvarının bir bölümünü geleneksel Arap müziğine ayırır. İbrahim Maalouf böylece iki ayrı dünyada da kendini evinde hisseden tek trompetçi ünvanını kazanır.
Doğu ile Batı arasında bir köprü
'Ben bir Batı enstrümanıyla Doğu müziği çalma ayrıcalığına sahibim' diyen geleceğin yıldızı, bu nedenle kendisini tam anlamıyla 'insani bir köprü' olarak görüyor. Lübnan ile Fransa arasında çok sık mekik dokuması sayesinde iki ülkenin kimliğini de içinde hissettiğini belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
'Paris'te kendimi evimde hissediyorum. Bunun yanı sıra, Lübnan'ın dağlık kısmında yaşayan akrabalarımla biraraya geldiğimde de içimde güçlü bir aidiyet hissi uyanıyor. Biz Lübnanlılar hep belirli süreler için memleketimize geri dönme ihtiyacı duyarız ve bunu benim ailem savaş sırasında da yaptı. Buna neden olan, bombardımandan duyulan korkudan çok daha güçlü bir his.'
Bu farklı kimliklerden de sonuçta İbrahim Maalouf'un kendine özgü müziği doğdu: Önce klasik müzik çevrelerinde ödüller kazanan ve dünya müziği yıldızları Lhasa de Sela ile Amadou & Mariam'a eşlik eden müzisyen, şimdi de kendi müziğini ilk albümü 'Diyasporalar'da hayata geçirdi.
'Diasporalar'
İbrahim Maalouf'a istediği yönde ilerleyebilmesini sağlayan alt yapıyı, klasik müzik eğitimi sağladı. Bu yolculuğuna da Lhasa'yla yaptığı çalışma sırasında çalıştığı, en sevdiği Montréal'li müzisyenlerle çıktı. Albümünde elektronik ritimleri, rock ve caz öğelerini oryantal ezgiler ve kendi fikirleriyle birleştiriyor.
Bu albüme 'Diasporalar' ismini vermesinin sebebiyse gurbette yaşayan tüm topluluklarla dayanıştığını göstermek istemesi. Bununla birlikte küreselleşmeden en iyi nasıl yararlanılabileceği konusunda da çok net bir fikre sahip:
'Gillespie, trompet ve caz müziğinde devrim yaptı; ama aynı zamanda etrafına inanılmaz bir yaşam sevinci ve enerjisi de yaydı...'
'Albüme ismini veren parçada bir tramvayın sesini duyuyorsunuz. Peki tramvay, kültürlerin birarada yaşayabileceğini gösteren bir simge değil mi?' Siyahiler, Araplar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Çinliler tramvayda birlikte yolculuk ederler. Ben de insanı iki dakika içinde Paris'ten Beyrut'a, oradan da Tokyo ve New York'a götürecek bir tramvayın hayalini kuruyorum. Bu, albümün parolası adeta.'
Babasının ve üstat Gillespie'nin anısına
Albüm dinleyiciyi farklı dünyalar arasında daha birçok gezintiye çıkarıyor. Müzisyen, babası Nassim'in anısını yad etmek için albümde, aynı parçayı üst üste çok sesli kaydedip bir 'bakır sazlar topluluğu tınısı' elde etmeyi başarmış. Böylece babasının, oryantal, çeyrek sesli fanfar trompeti hayali de gerçeğe dönüşmüş.
Albümde caz ile Arap dünyası arasında köprüler kuran bir başka müzisyen daha anılıyor: Genç Maalouf, 'Night In Tunisia'ya getirdiği yeni yorumla eserin sahibi, caz trompetinin duayeni Dizzy Gillespie'yi de yad ediyor:
'Gillespie, trompet ve caz müziğinde devrim yaptı; ama aynı zamanda etrafına inanılmaz bir yaşam sevinci ve enerjisi de yaydı. O yüzünden eksik olmayan gülümsemesi yok muydu!' Espirili bu altın çocuğu görenlerse İbrahim Maalouf'un 21. yüzyılın Doğulu Dizzy'si olacağından şüphe etmiyorlar.
Kaynak: Qantara