AFRİKA?DA İSLAM: TAHRİF EDİLMİŞ BİR TARİH VE MEÇHUL BİR REALİTE
Hamdi Abdurrahman Hasan*
?İslam Afrika?da yayılırken önünde hiçbir engel duramadı. Erken dönemlerinde Kuzey Afrika?da yayılan İslam daha sonra Sahra çölünü aşarak Afrika?nın içlerine doğru ilerleyişini sürdürdü. İslam?ın ilk döneminde de Arap Yarımadası?nın doğu sahilinden Afrika sahillerine doğru ilerleme başlamış, Kenya ve Tanganika?nın iç bölgelerine doğru yürüyüşünü sürdürmüştür. Buradan da Afrika?nın orta bölgelerindeki ormanlık alanlara doğru ilerlemiştir. Oradan Göller yöresine, oradan da Habeşistan Platosuna doğru ilerlemiştir. Hint Kıtası ve Malezya?dan gelen göçmenlerle birlikte Afrika?nın batı sahiline ve güneyine doğru ilerlemiştir. İslam günümüze kadar da yeni ufuklara doğru yürüyüşünü sürdürmektedir.?
Haritaya dikkatli gözle bakan biri bu siyah kıtada Müslüman nüfus dağılımının kıtayı kucakladığı ve adeta içine aldığı gibi dairesel bir şekil aldığını görür. Bu kıtaya İslam Kıtası demek de mümkün. Bu dairenin ilk halkası Asya kökenli Müslüman azınlığın yaşadığı Güney Afrika?dan başlıyor, dairesin çizgileri Mozambik, Tanzanya, Uganda, Kenya, Somali ve Eritre?yi içine alacak şekilde Kuzeydoğu yönüne doğru ilerliyor. Sonra bu çizgiler Sudan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas?ı içine alacak şekilde kuzeyden batıya doğru uzanıyor. Daha sonra bu çizgi Moritanya, Mali, Nijer, Çad, Nijerya, Senegal, Gine, Gine Bissau, Sierra Leone ve Fildişi sahilinin bir kısmını içine alacak şekilde güneye doğru ilerliyor. Gana, Benin, Togo ve Liberya?da ise önemli Müslüman azınlıklar yaşamaktadır.
Bilindiği gibi Afrika?nın geleneksel kültür yapısını oluşturan unsurlardan biri de İslam?dır. Ali Mazrui İslam?ı Afrika Kültürünü oluşturan üç faktörlerden biri olarak tanımlıyor. Afrika?nın kültürel kişiliğine vurgu yapmak Afrika?yı kültürel kalkınma yoluna koymak, çevresinde ve dünyada olup biten gelişmeleri doğru okumasını sağlamak konusunda bilinçli bir adım atılmış olur. Ünlü düşünürümüz Cemal Hamdan?ın dediği gibi Afrika ?İslam?ın yayılmasının cephesi ve gelecekte genişlemesinin potansiyeli? değil midir?
YAYGIN MODELİN SIKINTILARI
Kendine has özellikleri olmasına rağmen Afrika?daki müslümanlar da dünyanın diğer yerlerindeki müslümanların yaşadığı problem ve sıkıntılardan muaf değil. Afrika?da İslam olgusu analiz süreci Avrupalı yazarların yazılarında bir propaganda sürecine dönüşmüş. 19. yüzyıl sonlarından itibaren siyah İslam gerçeği konuşulmaya başladı. Siyah ırkın kendine has psikolojik özellikleriyle örtüşsün diye yeniden formule edilip yorumlandı. Birçok Afrikalı düşünür özellikle Frankfoni düşünürler bu çağrıya uyarak İslam?ın yerel kaynakları olduğunu başka bir deyişle İslam?ın Afrikalılaştırılması çağrısında bulundu. Afrika?daki Müslüman toplumlar gerçeğini ve tabiatını araştırırken önümüze çıkacak birkaç metodolojik sıkıntıdan bahsetmek gerekir. Bu sıkıntılardan bazıları:
1960?lı yıllarından itibaren Afrika?da İslam ve Müslüman toplumları araştırma geleneğiyle ilgili dikkat çeken en önemli husus araştırmaların düşünsel moda diye tabir edebileceğimiz belli bir dönemi kapsıyor olmasıdır. Bu konuyu araştıran kişi İslam gerçeği araştırması Klasik Afrika Gerçeği araştırma edebiyatı arasında bariz bir önem ve konum kazandığını görür. Bu araştırmaların en önemlisi Spencer Trimingham, Louis Barnier, Marvin Hisket, David Robinson, Elemin Sanih ve Lansani Kaba gibi tarihçilerin takdim ettiği araştırmalardır.
Bu tarihçiler Afrika?daki İslam?ı anlamak ve bu kıtada nasıl yayıldığını tahlil etmek için belirli analitik yaklaşım ve argümanlar kullandılar. Bu yaklaşımlar Afrika Müslüman toplumlarını incelediğimiz bu yeni araştırmamızı da bir şekilde etkilemektedir. Araştırma esnasında İslam?ın Afrika pratiğinde en dikkati çeken durum tasavvuf tarikatlarının bu konuda başrol oynadığıdır. Ancak Afrika İslam?ına salt tasavvufi bir gözle bakmak bazı sıkıntılar doğuracağı aşikârdır. Bağımsızlık sonrası dönemde Afrika?da Müslüman toplumların tanık olduğu siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşümler bu olguyu analiz etmek için farklı yol ve yöntemlere başvurmayı zorunlu hale getiriyor.
BU TARİHİ BAŞKALARI YAZDI
Afrika?da Hıristiyanlık ve Hıristiyanlığın yayılma tarihini inanç ve kültürel bakımdan Hıristiyanlığa mensup yerli yazarlar ve araştırmacılar yazarken İslam?ın tarihi tam tersi bir şekilde Afrikalı olmayan tarihçiler tarafından yani aslında Müslüman olmayanlar tarafından yazıldı. Hatta Afrika?daki İslam olgusunu ele alan batılı tarihçiler İslam?a ?öteki? medeniyet gözüyle bakan batılı gelenekten gelen tarihçilerdir. Objektif olup olmadığına bakılmaksızın Afrika?da İslam?ı araştıran bu batılı gelenekte dikkati çeken en önemli husus araştırmalarında eski başka bir deyişle klasik Arapça metinlere başvurmaları ve Büyük Sahra Çölü?nün güneyindeki İslamla kuzeyindeki İslam arasında bir bağ kurmasıdır. Ancak bu gelenekten gelen bazı araştırmacıların Afrika İslam?ının Arap Yarımadasındaki esas İslami gelenekten ve onun Kuzey Afrika?daki kültürel uzantısından bağımsız olarak ele alıyorlar. Bunun nedeni bir inanç olarak İslam ile Afrika?nın mahallî geleneklerini kaynaştırma çabası olarak gözüküyor. Bu durum bu insanların Siyah Afrika İslam?ı diye bir terim ortaya atmasına neden oldu.
Geçtiğimiz kırk yıl boyunca Afrika?da İslam araştırmalarında sosyal bünye yaklaşımı egemen olurken akidevi değişken ikinci planda kaldı.
Afrika?da bağımsızlık sonrası dönemde yapılan sosyal araştırmaların en önemli özelliği olan bu düşünce akımının İvans Berchard?ın 1949?da Libya?da Senusilik ve Ernest Gelner?in 1969?da Fas Atlas Dağları Evliyaları hakkında yaptığı araştırmalardan etkilenmiş olabilir. 1979 yılında siyaset bilimci Donald Cruz O?brian Senegal?de Müridiye tarikatını ele aldığı araştırması yayınlandı. Bu araştırma Senegal toplumunda tasavvuf pratiğine ilişkin önemli bir tez ve bilinçli bir okuma olarak öne çıkıyor. Obrian?a göre tasavvuf tarikatlardaki örgütsel çerçeve Fransız sömürgeciliğin bölgeye gelmesinden sonra yıkılan devlet yerine iktidar sistemin oluşturulmasında önemli katkıları oldu. Ancak bazı yeni eğilimler Afrika gerçeğinde İslami dindarlaşmanın farklı yönleri arasındaki uyuşma ve çatışma yönlerini araştırarak kıtadaki Müslüman toplumların dinamikleri üzerinde durmaya başladı. Eva Rosander ve David Westerland?in 1997?de yazdığı ?Afrika İslam?ı ve Afrika?daki İslam? adlı kitap bu yöndeki en önemli araştırma olarak kabul ediliyor. Kitabın ?Tasavvufçularla İslamcıların mücadelesi? şeklindeki alt başlığı ise ihtilaf konuları ve akideyle ilgili hususlara vurgu yapıyor. Afrika İslam?ı terimi ise Afrikalıların uzun yıllar boyunca özelikle tasavvuf tarikatların etkisiyle geliştirdikleri inanışlar ve uygulamalar kastediliyor. Ancak Afrika?da İslam derken bunun tam tersi olarak genellikle İslam Şeriatını uygulamak için İslamcıların bayraktarlığını yaptığı dini ıslah ideolojisi kastediliyor.
İSLAMIN İLERLEMESİNİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
İslam?ın geçen yüzyılın ikinci yarısından bu yana Afrika kıtasının güneyine doğru ilerlemesinin önünde bazı engellerin olduğu görülmektedir. Bunun birçok nedeni olabilir. Bu nedenlerin belki de en önemlisi sömürgeci devletlerin İslam?ın ulaşamadığı yerlere misyonerlik hareketlerin kolaylıkla ulaşabilmesi için kapıyı ardına kadar açmalarıdır. Aynı şekilde bu sömürgeci güçler modern ilimler öğrensinler ve İslami ilimlerden uzaklaşsınlar diye Müslüman çocukların modern misyoner cemaatlerin okullarına iltihak etmelerine izin verdiler. Böylelikle bu Müslüman çocuklar kültürel ve medeni köklerinden uzaklaşmış oldular.
İkincisi: Köküne kadar laik batı terbiyesiyle yetişmiş kültürlü bir Afrikalı elit tabaka yaratmak. Bağımsızlık sonrası iktidar bu grubun eline geçtiğinde iktidar ve yönetimdeki sömürgeci miras aynen korunsun diye. Sömürgeciler daha önce yapamadıklarını bu batıcı yeni egemen elit tabaka eliyle yapmayı başardı. Buna Senegal?de Sengur, Somali?de Siad Berri ve Komor Adalarında Ali Suveylih dönemlerini örnek gösterebiliriz.
Üçüncüsü: Afrika?da Arap İslami sivil ve davet kuruluşların rolünün zayıflaması. Bu rol son derece sınırlı olmasına rağmen kendi arsında bir koordinasyona ve entegrasyona ihtiyaç duymaktadır. Ayrıca bu kuruluşlar tasavvuf ve tespih kullanmak, sedil ve kabz gibi fıkhi konularla uğraşarak Afrika için son derece hassas kabul edilen konulara karşı cephe açmaya çalıştı. Bu da başkalarını İslam?a davet etmek dururken Müslümanlar arasında fitnenin çıkmasına neden oldu. Ayrıca bu durum kilisenin ve misyoner kuruluşların durumu kendi lehine kullanma fırsatı sağladı. Bu da Afrika?da misyoner hareketin daha fazla kök salmasını sağladı. Bugün bazı batılı araştırmacılar Afrika?nın bir İslam kıtası olduğu iddiasına karşı kuşku duymalarının nedeni de budur.
Kilisenin 1978?de Amerika?nın Colorado eyaletinde düzenlediği en ünlü misyonerlik konferansında İslam Dünyasını adım adım işgal etmek için bir plan ortaya koyduğunu bilmek korku ve dehşetimizi artırmaktadır. Ünlü Amerikan Time dergisi de yirminci yüzyıl sonunda Afrika?da her iki kişiden biri Hıristiyan olacak kehanetinde bulunmuştu.
ALTERNATİF BİR MODELE DOĞRU
Yukarıda anlattıklarımıza istinaden Müslüman Afrika gerçeğini araştırmak için bu siyakla ilgili ortaya attığımız tasavvurun boyutları şu üç unsuru içermelidir:
Tarih ve Tarihin yazılışı konusu: Rejimler, kültürler ve yaşam biçimleri olarak Afrika tarihini yeniden okumanın Afrika?nın kültürel yapısını oluşturan unsurların yeniden canlanması ve kıtanın peşini bırakmayan imaj zedelenme olaylarından kurtulması için gerekli bir durum olduğu aşikârdır. İslam Afrika?ya ondört asır önce geldi. Afrika?nın sınırlarının kızıl denizde bittiğini kabul etmeyen belirli bir coğrafi bölgeyi kastedersek İslam?ın Afrika?da doğduğunu söyleyebiliriz. Bütün bunları bir kenara bırakırsak İslam?ın Afrika?ya miladi 615 yılında Mekke?den kaçıp adil bir hükümdara sığınmak için Habeşistan?a (bugünkü Etiyopya) hicret eden bir grup Müslüman sayesinde girdiği inkâr edilemez.
3. milenyumu idrak ettiğimiz günümüzde Afrika?da Arapça konuşanların sayısı en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. Diğer kıtaların aksine Afrika ?Müslüman kıtayı? temsil etmektedir. İslam Dünyası araştırmalarında bu durum görmezlikten gelinmesine rağmen İslam Afrika?da sosyal gelişimin üzerinde çok büyük ve somut etkisi vardı. İslam?ın Afrika toplumlarının dil, gelenek görenek, giyim kuşam, sosyal davranış, sanat, müzik, mimari, felsefe ve ahlâk gibi konularda etkisinin olduğu açıktır. Timbuktu, Kanu, Zariya ve Sokoto gibi köklü Müslüman şehirler ticaret ve ilim merkezleri olmadılar mı? Yüz elli okul ve büyük bir kütüphane barındıran Timbuktu Üniversitesi 16.yüzyılda en parlak dönemini yaşıyordu.
Timbuktu?nun en büyük âlimlerinden biri de kırktan fazla Arapça kitap yazan ve bazıları günümüze kadar da okunan Şeyh Ahmed Baba?dır.18.yüzyılda ise Timbuktu bize sayılı tasavvuf önderlerinden biri olan ve İslam kütüphanesine yaklaşık üçyüz eser kazandıran Seyyid el-Muhtar el-Kunti?dir. Öte taraftan Sokoto 19.yüzyılda Müslüman Afrika?nın kalkınmasında çok bariz bir rol oynadı. Örneğin Şeyh Osman Bin Fudu Sokoto?da İslam Hilafetini kurdu. Ayrıca yaklaşık yüz elli esere de imza attı.
Tarihi köklere dönmeden mevcut durumu anlamamız mümkün değil. Avrupa sömürgeciliği bölgeye yerleşir yerleşmez modernizm, medenileşme ve geri kalmışlıktan kurtulma gibi gerekçelerle Afrika?yı köklerinden koparmak ve kültürel mirasından uzaklaştırmak için sistematik girişimlerde bulundular.
Sömürgeciler askeri üniformalarıyla çekip gitmesine ve Kovami Nakroma?nın çağrıda bulunduğu siyasi bağımsızlık elde edilmesine rağmen bağımsızlık sonrası dönem birçok noktada çöküş noktasına varacak kadar kötüleşti. Öyle ki Afrika gerçeğini anlama problemi yorum ve analiz için batının tespit ettiği bilişsel modelin takdim ettiği tüm yaklaşım ve tezlerle çelişmesine neden oldu.
Buna bakarak bu tarihi faktörü aşağıdaki unsurlar sayesinde ele almamız mümkün:
A) Gana, Mali ve Sangai gibi sömürgecilik öncesi Batı Afrika?da kurulan İslami Krallıklar deneyimi.
B) Avrupa?nın Afrika?yla sürtüşmesi sonra da burayı askeri olarak işgal etmesi, sömürge idare sistemlerinin Afrika?da özellikle Müslüman bölgelerde kültürel mirasa etkisi.
C) bağımsızlık sonrası deneyim ve Afrika gerçeğinde din olgusunun siyaset olgusuyla ilişkisi. Bu bağlamda devlet, toplum ve tarihi hareketi çerçevesinde karşılaştırmalı vizyon ön plana çıkarılabilir.
2- Uluslararası ve harici faktörler konusu: Çeşitli uluslararası güçlerin Afrika?nın kültürel mirasından kurtulmak için tarih boyunca oynadığı rol. Batı bu rolü oynarken kullandığı yöntem ve argümanları iki düzeyde ele alabiliriz:
Birinci Düzey: Bu hususta Fransa, İngiltere, İtalya, Belçika ve daha sonra ABD gibi sömürgeci devletlerin oynadığı rolün ortaya konulması
İkinci Düzey: Misyonerlik örgütleri ve Dünya Kiliseler Konseyi gibi resmi olmayan sivil toplum ya da hükümet dışı diye adlandırdığımız örgüt ve kuruluşların Afrika toplumlarının kültürel yapısında ve hayat tarzını değiştirmede oynadığı rolün analizi
3) Yeni Dünya Düzeni ve bundan kastedilenler, burada bir kaç problem ortaya koyacağız. Örneğin:
? Afrika bağlamında globalleşme
? Demokratik Dönüşüm ve İnsan Hakları konuları
? Kültirel Kimlik ve İdeal Afrika rejimi konuları
? Dâhiliyle harici arasındaki ilişkinin boyutu
Afrika Müslümanları gerçeğini araştırmak metodolojik ve prosedürel zorluklar içermekte bu zorlukların başında araştırma modellerinin tespit edilmesiyle ilgili olanıdır: Müslüman topluluklardan mı yoksa Müslüman Kolonilerden hatta tabiri caizse Müslüman azınlıklardan mı bahsediyoruz, bu modellerin tespit edilmesi birinci derecede sayısal ya da istatistikî dereceye dayanmaktadır. Bu da durumun bir takım tehlikeler barındırmasına neden oluyor. Afrika?da çok gerçekçi nüfus sayımları yapılamıyor. Hatta çoğu yerlerde nüfus sayımı yapmak imkânsız. Aynı şekilde nüfusun artma ya da azalma oranları da belli değil. Ancak prosedürsel bakımdan Afrika?da bir ülkede Müslümanların sayısı nüfusun % 50?sini geçiyorsa o İslam ülkesidir, hatta bu ülkenin iktidarı dine karşı kayıtsız kalsa ya da laikliği benimsese bile. Afrika?da İslam ülkesiyle ilgili bu prosedür tespiti İslam?ın Afrika?da hakim otoriteyle ilişkisi bakımından üç modelin olduğunu gösteriyor:
Birinci model: İslami bir devlet altında yaşayan Müslüman çoğunluğun varlığında temsil ediliyor.
İkinci Model: Çoğunluğun Müslüman olduğu ancak iktidardaki seçkin tabakanın devlete laik bir kavram yüklediği model.
Üçüncü Model: Müslümanların Afrika Ülkelerinde azınlık olarak varlıklarını sürdürdüğü model.
Bu bakımdan tarihi deneyime dayanan, bu toplumların kültürel ve dini yapısını dikkate alarak Afrika?da bugün yaşanan gerçeğe alternatif bir model oluşturulmaktan bahsedilebilir. Bu modelin önemi Afrikalı insanın özgüven duygusunu hissettiren bir merciye dayanmasıdır. İslam kendisine bağlananın bağlanmaya göre daha fazla yücelik ve onur hissettirir. Bu kültürel modelde etnik ve mezhepsel çatışmaların yeri yoktur. Yirmi birinci yüzyılda Müslümanların Afrika?da yaşadığı gerçeğe yönetimsel vizyon çerçevesinde böyle bir alternatif ortaya atmam mümkün mü?
*Kahire Üniversitesi Siyasi Bilimler Uzmanı
Bu makale Mehmet S. Direk tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.