Haber Merkezi / TIMETURK
Beşinci sayısını çıkarmaya hazırlanan Söz ve Adalet dergisinde Milli Şair Mehmet Akif?in damadı Ömer Rıza Doğrul?un kaleme aldığı ?Tanrı Buyruğu? adlı meal hakkında yazılan bir yazı, bu mealin vefatından sonra nasıl tahrif edildiğini gözler önüne serdi. İlhami Karabulut imzası taşıyan yazıda, yapılan tahrif ayrıntılarıyla anlatılarak bir mealin nasıl değiştirildiği, amacından nasıl saptırıldığı ve yazarın kastettiği anlamın dışına nasıl çıkarıldığı somut örneklerle gösteriliyor.
Tahrifle ilgili çarpıcı değerlendirmelerin yer aldığı yazıya geçmeden önce mealle ilgili okuyuculara bilgi verelim. 'Tanrı Buyruğu' adlı meal, 1980 yılına kadar 4 baskı yapıyor ve ilk üç baskı, 1943 yılında yapılan ilk baskının aynısı. İnkılâp ve Aka Kitapevleri Şirketi?nin yaptığı son baskıya gelindiğinde ise Ahmet Muhtar Büyükçınar1 ve Mustafa Uzun tarafından bir takım düzeltmelere ?siz buna tahrif de diyebilirsiniz- maruz bırakılıyor, ilk üç baskıdan bariz farklılıklar arz edecek şekilde değiştiriliyor.
Meali baskıya hazırlayan bu iki isim, yaptıkları bu değişiklikleri ?Türkçemiz?de çığır sayılabilecek bir yol açmış bu eseri lekeleyen -bazen müfrit- izahların kaldırılması, gerektiğinde ehl-i sünnet ulemasının görüşlerinin ilavesi bir zaruret olmuştur? şeklinde açıklıyor. Gerçekten de kitabı basıma hazırlayan A. Muhtar Büyükçınar ve Mustafa Uzun , dedikleri gibi ?Tanrı Buyruğu?nu yazarının veya varislerinin izni olmadan mealde, Ehl-i Sünnet olduğunu düşündükleri çizgiye uyduracak şekilde bariz değişiklikler yapıyorlar.
Yazarın aktarımına göre, kitabın editörlerinden Mustafa Uzun, kendi suçunu itiraf niteliği taşıyan bu değişikliklerle ilgili İslam Ansiklopedisi'nin 9. cildi 490. sayfasında kaleme aldığı yazıyı da aynen aktarmış.
Hiçbir meal ya da tefsirin hatalardan beri olmayacağını belirten yazar İlhami Karabulut, eserin yayınlandığı dönemde Hasan Basri Çantay gibi ilim adamlarının bu mealin Mevlana Muhammed Ali'nin İngilizce olarak yazdığı tefsirinin bir kopyası yönünde eleştirilerini de aktarıyor. Yazar, Süleyman Akdemir'den yaptığı alıntıyla, Doğrul'un bu tefsirden yararlandığının bilindiğini, ancak bu yararlanmanın kopya olduğu anlamına gelmeyeceğini ifade ediyor.
Karabulut, mealde yapılan tahrifatla ilgili bir başka itirafın, bizzat bu değişikliği yapan Ahmet Muhtar Büyükçınar'ın mealin önsözünde açıkça ifade edildiğini, yaptığı alıntıyla gözler önüne seriyor. Bu önsözde Büyükçınar'ın durumdan vazife çıkardığını belirten yazar, bunun gibi daha binlerce kitabın yazarın düzeltisini beklediğini bilmenin kendisini ürküttüğünü de belirtmeden geçememiş.
Yazar Karabulut, önsöz sahibinin 'Ehl-i Sünnet ve cumhur-u ulemanın görüşlerini de ayrıca belirteceğiz' ifadesini aktararak, editörün bu ifadelerine bağlı kalmadığını, kendi görüşlerini ayrıca belirtmek yerine kendi görüşlerini Ömer Rıza Doğrul'un görüşleriymiş gibi sunmayı tercih ettiğini, bunun da ilmi ahlaka uymadığını belirtiyor. Yazar ayrıca, kitabın üzerinde oynamalar yapıldığı dördüncü baskısında da Büyükçınar'ın müfrit görüşler olarak göstermeye çalıştığı bazı unsurların korunduğunu ve dolayısıyla yazarın ortaya koyduğu bu hedefe bile sadık kalmadığını belirterek, son baskısında yapılan değişikliklerle editörün çok büyük tutarsızlıklar sergilediğini kaydediyor.
Sözü daha fazla uzatmadan yazarın mealde yapılan tahrifatın hangi boyutlara ulaştığını görmesi için okuyucuyu yazarın örneklendirmeleriyle başbaşa bırakalım. Bold harflerle yazılan ayet mealleri gerçek metni, normal harflerle yazılan ise 4.baskıdaki değiştirilmiş halini gösteriyor. İtalik yazılar ise bizim yazar Karabulut'tan aktardığımız özet ifadeler:
ÖRNEK 1: (2/Bakara Suresi, Ayet:177)
?Doğruluk ve iyilik, doğu yerine ve batı yerine yüzlerinizi döndürmeniz değildir (150).?
?150- Bu ayet Kur?an?ın en amansız düşmanlarının da takdirini kazananlardandır. Kur?anı tercüme ve tefsir eden Wherry bu ayeti kerimeden bahsederken der ki: ?Bu ayet Kur?anın en asil ayetlerindendir. Bu ayet, zahiri ve ameli iyiliğin, dinde esas olduğunu apaçık gösteriyor.? (1980, 51)
?150 ? Bu ayet Kur?anın en acımasız düşmanlarının da senasını kazananlardandır. Kur?anı tercüme ve tefsir eden Wherry bu ayeti kerimeden bahsederken der ki: ?Bu ayet Kur?anın en asil ayetlerindendir. Bu ayet, zahiri ve ameli iyiliği birbirinden son derece vazıh bir suretle ayırıyor ve Allah?a iman ile insanlara iyiliğin, dine esas olduğunu apaçık gösteriyor.?
Ayeti kerime doğu ve batı tarafına dönmenin, sırf zahiri bir iş olduğunu, bu gösterişte dinin ruhu hâkim olmazsa, onların bir fayda vermeyeceğini anlatıyor.? (1947, I, 63)
Bu ayette Büyükçınar Doğrul'un iman ve iyi işler yapma konusundaki vurgusunu zahiri amellere kaydırdığı açıkça görülüyor.
ÖRNEK 2: (3/Ali İmran Suresi, Ayet: 49)
?Onu İsrail oğullarına Peygamber olarak gönderecek, (o da onlara diyecek ki:) Size Tanrınızdan bir âyetle geldim. Size çamurdan kuş şeklinde bir şey vücuda getirir, ona üfürürüm, o da Allah?ın izniyle kuş olur. Anadan doğma körleri, abraşları iyi ederim. Allah?ın izniyle ölüleri diriltirim (33) ??
?33- Müfessirler bunları Hz. İsa?nın mucizeleri olarak sayarlar? (1980, 95).
?33 ? Umumiyetle müfessirler bunları Hazreti İsa?nın mucizeleri olarak sayarlar: Muasır müfessirlerden Mevlana Muhammmed Ali ise şöyle der:
Burada Hazreti İsa?nın her Peygamber gibi ruhen ölmüş olanları nasıl dirilttiğine işaret olunuyor. Kur?an Hazreti Muhammedin de ölüleri dirilttiğini söyler. (8:24) Matta İncili (11:5) de bunlardan bahsederek ?körler görür, topallar yürür, cüzzamlılar tathir olunup sağırlar işitir, ölüler kıyam eder? sözünü naklettikten sonra ?fıkaraya beşaret tebşir olunur? diyerek fakirlerden kalben ve ruhen fakir olanlar murat olunduğunu gösterir.
Ayeti Kerimenin ilk taraflarında kuşlardan bahsolunması da mecazidir. Burada kuş, ruhani ufuklarda uçan insanı temsil ediyor. Ayeti Kerime Peygamberin kuvvet ve kudretini üç şekilde gösterdiğini ifade etmektedir:
1-Peygamber insanı manen toprak, çamur halinde bulur ve onları irşad ederek ruhaniyet ufuklarında uçan kuşlar gibi yapar.
2-Peygamber ruhen malul insanları bulur ve onları bu illetten kurtarır.
3-Peygamber ruhen tamamen ölmüş insanlara yeniden ruh üfler.? (1947, I, 121).
Görüldüğü gibi ayeti tefsir ederken Ömer Rıza Doğrul'un Hz. İsa'nın mucizeleriyle ilgili düşüncelerini ifade ettiği satırlar, bütünüyle hazfedilmiş ve neredeyse kuşa döndürülmüş.
ÖRNEK 3: (4/Nisa Suresi, Ayet: 3)
?Şayet öksüzlere karşı adaleti ifa edememekten korkarsanız size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikah edin (3) ??
?3- Büyükçınar bu dipnotu aşağıda da değinileceği gibi çok küçük bir parça çıkararak aynen vermiştir.? (1980, 116).
?3- Bu ayet, bir takım şartlar içinde, birden fazla kadınla evlenmeye cevaz veriyor, fakat birkaç zevce almayı emretmiyor. Sahih Buhari ve Sahih Müslim?de rivayet olunduğuna göre Hazreti Zübeyrin oğlu Urve bu ayetin tefsirini Hazreti Ayşe?den istemiş, o da şu cevabı vermiştir: ?Hemşirezadem! Burada bahis konusu olan yetim o dur ki vasisinin hacri altındadır. Mal hususunda ikisi ortaktır. Yetimin hem malı, hem güzelliği vasisinin hoşuna gider, o da başkalarının vereceği kadar mehir vermeden onunla evlenmek ister.? İşte ayette bu gibi velilerin hak ve adalet gereğince saygı göstererek vesayetleri altındaki yetimlerin mehirlerini layıkıyla vermedikçe bunları nikahlamamayı ve daha başka kadınlarla evlenmeyi emrediyor. Fakat dikkat edilirse, bu tefsir, ayetin ihtiva etmediği birçok sözleri ilave etmekle mümkün olmaktadır. Halbuki, ayetin metni gayet sarihtir ve gayet iyi anlaşılmaktadır. Umumiyetle bilindiğine göre Nisa Suresi Uhud harbinden sonra nazil olmuş ve bu harbi takip eden sırada Müslümanların başvuracakları tedbirleri anlatmıştır. Uhud harbinde 700 Müslüman?dan 70 kadar kişi şehit edilmiş, bu yüzden bir çok öksüzler, geçinmekten aciz dul kadınların elinde kalmışlardı. Daha ilerde vuku bulacak olan muharebelerde öksüzlerin ve dulların sayılarını artıracaktı. Onun için surenin ilk ayetinde müslümanlara, hısımlık bağlantılarına saygı göstermeleri emrolunuyor, ve bütün insanların bir tek nefisten yaratılmış oldukları bildirilerek insanlar arasındaki hısımlık bağlantısı azami derecede genişletiliyor. İkinci ayette bilhassa öksüzleri korumağa en büyük ehemmiyet verilmesi isteniyor ve üçüncü ayette öksüzlerin hakkını gözetmekten korkulduğu taktirde dullarla evlenilmesi tavsiye olunuyor ve böylece öksüzlerin evlatlık durumunu kazanmaları sağlanıyor. Harp yüzünden kadınların sayısı, erkeklerin sayısından çok üstün olduğu için erkeklerin, iki, üç, hatta dört kadın ile evlenmelerine cevaz veriliyor. Yani bir kadından fazlasıyla evlenmek için verilen müsaade, o zamanki islam cemiyetinin geçirdiği bir takım hususi şartlar yüzündendi. Aynı ayeti kerime, öksüz kızlarla evlenmeyi de teşvik etmekte ve böylece öksüzlük ıstırabını karşılamak istemektedir. Surenin 127?inci ayetine bakınız.
Şunu ilave etmek gerekir ki islam dininde taaddüdü zevcat, bir kaide değil, bir istisnadır. Bir takım olağan üstü şartların baş göstermesi üzerine başvurulacak istisnai bir tedbirdir.? (1947, I, 152)
İlhami Karabulut yazısında Ahmet Muhtar Büyükçınar'ın dipnotu ufak bir bölüm hariç aynen verdiğini ancak, bu kez de mealin metnine müdahalede bulunduğunu belirtiyor. Buna göre Büyük çınar meal metnini
?şayet velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızları nikâhlamakla onlara karşı adaletli davranmaktan korkarsanız hoşunuza giden diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikah edin...? şeklinde verirken; Doğrul'un verdiği meal ise şöyle:
?şayet öksüzlere karşı adaleti ifa edememekten korkarsanız size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikah edin.?
Yazar Karabulut, burada okuyucunun da göreceği gibi yetim kızlara adaletle davranılmasının sanki korkulacak bir şeymiş gibi sunulduğunu belirterek, bunun bir tashih ya da baskı hatası olmasını temenni ediyor.
Diğer bir örnek:
ÖRNEK 4: (4/Nisa Suresi, Ayet: 34)
?Erkekler, kadınların destekleyicileridir (22) ??
?22- Bu dipnot Büyükçınar tarafından aynen aktarılmıştır.? (1980, 122)
?22-Aslında ?kavvam? kelimesi kullanılmaktadır. Kadının kavvamı, onun işlerine bakan, onu koruyan ve destekleyen kimse demektir. Kadının işlerine bakmak, kadını korumak ve desteklemek vazifesinin erkeğe verilmesinin sebebi de ayette daha sonraları beyan olunduğu veçhiyle erkeğin güç ve kudret, maddi teşekkül bakımından, kadından üstün olması, kadının da güzellikçe ve incelikçe erkekten üstün olması, bahis mevzuu edilmektedir. Üstünlük bir tarafa ait değildir. Her taraf kendine göre üstünlüğe haizdir.? (1947, I, 160)
Yazar, Büyükçınar'ın burada dipnotu harfine bile dokunmadan aynen aktararak kendisini şaşırttığını, ancak yine mealin metnine müdahale ederek hakimiyeti elden bırakmıdığnı belirtiyor.
Büyükçınar'ın meali:
?Erkekler, kadınların üzerine hakimdirler. Zira bu Allah?ın erkekleri kadınlardan üstün (güçlü) kılması ve (kadınlara) mallarından harcamaları (sebebiyledir).?
Doğrul'un meali:
?Erkekler, kadınların destekleyicileridir. Çünkü Allah onların bazılarını bazılarına üstün kılmıştır, çünkü onlar mallarından harcederler.?
Sözkonusu yazının birinci bölümü Söz ve Adalet Dergisinin ?Kutsallık Kaçış mı Ümit mi?? adlı 4. sayısında, ikinci bölümü ise Egemenlik adını taşıyan 5. sayısında yayınlandı. Daha geniş malumat için derginin mezkur sayılarına müracaat edilebilir.
Dergide yer alan yazı başlıklarıyla ilgili daha fazla bilgi için:
www.sozveadalet.com