DTP'de son dönemlerde ciddi bir ayrışma dikkat çekiyor. Bir tarafta barışı, kardeşliği ve birlikte yaşamayı savunan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'lar. Diğer tarafta ise radikal kanat olarak nitelendirilen Emine Ayna ve Parti Merkezi'ndeki ekip. Nurettin Demirtaş'in cezaevine girmesinden sonra partinin başkanlık koltuğuna da Emine Ayna oturdu. Ama Ahmet Türk'ün 'PKK, Kürt halkına zarar veriyor' sözünden sonra parti içi gerginlik iyice arttı. Sonunda Ahmet Türk, Grup Başkanlığı'ndan istifa etti yerine ise Emine Ayna geldi. Bu barış yanlısı isimlerin tasfiyesi olarak algılandı. Tüm bunları partinin eski eşbaşkanı ve bir dönem Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan Aysel Tuğluk ile konuştuk.
*Ahmet Türk istifa etti. DTP'de bir ayrışma mı var? Bütünlüğümüzü zedelemeyecek demokratik tartışmalar içindeyiz. Demokratik siyaseti, demokratik çözümü ayrıntılı bir şekilde tartışıyoruz.
ÖLÜ SEVİCİ DEĞİLİZ
* Parti içinde siz de barışı ve ortak geleceği savunan isim olarak biliniyorsunuz. Parti içindeki başka isimler de 'şahin' olarak nitelendiriliyor... Mevlana'nın çok sevdiğim bir sözü var; 'Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım.' Kamuoyu belki de bu alışık olmadığı 'yeni şeyler' sebebiyle bu biçimde algılıyor. Şahsen, siyasetin bu biçiminin doğru olduğuna inanıyorum. Siyasetçiler toplumsal hassasiyetlere duyarlılık göstermelidir. Kader birliği yapmış iki halkın birlikte yaşamasını zorlaştıracak ve ortak geleceğini riske edecek söylemlerden kaçınmak gerekiyor. Birbirimizi daha fazla yaralamamalı, yormamalıyız.
* Ahmet Türk'ün 'PKK'nın silahlı mücadelesi Kürt halkına zarar veriyor' sözüne ne diyorsunuz? Düzetti ama yine aynı anlama gelen şeyleri söyledi. Şiddetin çözümsüzlüğüne işaret ettiğini düşünüyorum. Şiddetin hem hak arama hem de bastırma yöntemi olarak reddedilmesi gerekiyor. Yaşadığımız çağ da bunu kabul etmez. Askerler de zaman zaman 'Bizim yapabileceğimiz bu kadar' diyor ve sorunun başka yönleri olduğunu ifade ediyorlar. PKK da silahın çözüm olmadığını söylüyor. Bu nokta çok önemli. Buradan bir çatışmasızlık sürecini geliştirebiliriz. 1924'ten sonra Türk-Kürt ilişkilerine çatışma hâkim oldu. İnkâr ve isyan süreciydi. Ancak bu dönem artık bitmeli. Demokrasiyi benimsemeyenlerin sığabileceği bir dünya yok. Bu saatten sonra yaşanacak her ölüm her acı her çatışma hem Kürtlere hem de Türklere zarar verecektir. Bundan sonra çatışmalı sürecin yaratacağı sonuçlar daha ağır olacaktır onlara bakmak lazım.
* Neler onlar? Birincisi Kürt ve Türk halkının birlikte yaşama dinamiklerini tahrip edecektir. İkincisi de silahlar, sivil siyasetin, dolayısıyla çözümün alanını daraltıyor. Belki bu çatışmalardan herkesin faydası var ama Türklerin ve Kürtlerin yoktur. Bu bir tuzak. Toplumun da büyük bölümü çatışmaların bitmesini, sorunun çözülmesini istiyor. En başta da çocuklarını yitirmiş aileler. Tuzu kuru siyasetçiler ise hamaset ve milliyetçi ajitasyonlarla savaşçı kesiliyor. Bu hepimiz açısından geçerli. Bunu yapmak ne vicdanidir ne de ahlakidir. Kürt ve Türk çocuklarının ölümü üzerinden hiç kimse siyaset yapmamalıdır. Ölümler, acılar nasıl politik bir malzeme haline getirilebilir? Biz ölü sevici değiliz. Bu çatışmalarda yoksul Kürt ve Türk çocuklarını kaybediyoruz, bunun kime ne yararı var? Yapılması gereken çatışmasızlığı sağlamaktır.
SİVİL İNİSİYATİF
* Nasıl? Kritik eşikteyiz. Ya çatışmasızlık ve demokratik çözüm sürecine evrilecek ya da konuştuklarımızın anlamını yitireceği bir felaket süreci yaşayacağız. O nedenle sivil bir çözüm geliştirmek için biz siyasetçiler inisiyatif almalıyız. PKK ile oturulsun, konuşulsun demiyorum. Çatışmazlık için sivil bir inisiyatifin oluşturulması gerekir. Asıl mesele herkesi ve her gücü çözümün bir parçası haline getirecek ve çatışmazlığı sağlayacak sivil inisiyatifin oluşturulmasıdır.
* Kim alacak bu inisiyatifi? Elbette bizler. Adına 'Ankara İnisiyatifi' denilebilir. Sivil irade olmalı. Bu inisiyatife siyasi iktidar da destek verebilir. İçinde bürokratlar, emekli askerler, kanaat önderleri, aydınlar, siyasetçiler, sözü ve eylemi olanlar yer almalı. Bu inisiyatif çalışmalarına 'Cumhuriyet'i etnik kimliklerden arındırmak ve daha fazla demokrasi' hedefiyle başlamalı.
*Ahmet Türk istifa etti. DTP'de bir ayrışma mı var? Bütünlüğümüzü zedelemeyecek demokratik tartışmalar içindeyiz. Demokratik siyaseti, demokratik çözümü ayrıntılı bir şekilde tartışıyoruz.
ÖLÜ SEVİCİ DEĞİLİZ
* Parti içinde siz de barışı ve ortak geleceği savunan isim olarak biliniyorsunuz. Parti içindeki başka isimler de 'şahin' olarak nitelendiriliyor... Mevlana'nın çok sevdiğim bir sözü var; 'Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım.' Kamuoyu belki de bu alışık olmadığı 'yeni şeyler' sebebiyle bu biçimde algılıyor. Şahsen, siyasetin bu biçiminin doğru olduğuna inanıyorum. Siyasetçiler toplumsal hassasiyetlere duyarlılık göstermelidir. Kader birliği yapmış iki halkın birlikte yaşamasını zorlaştıracak ve ortak geleceğini riske edecek söylemlerden kaçınmak gerekiyor. Birbirimizi daha fazla yaralamamalı, yormamalıyız.
* Ahmet Türk'ün 'PKK'nın silahlı mücadelesi Kürt halkına zarar veriyor' sözüne ne diyorsunuz? Düzetti ama yine aynı anlama gelen şeyleri söyledi. Şiddetin çözümsüzlüğüne işaret ettiğini düşünüyorum. Şiddetin hem hak arama hem de bastırma yöntemi olarak reddedilmesi gerekiyor. Yaşadığımız çağ da bunu kabul etmez. Askerler de zaman zaman 'Bizim yapabileceğimiz bu kadar' diyor ve sorunun başka yönleri olduğunu ifade ediyorlar. PKK da silahın çözüm olmadığını söylüyor. Bu nokta çok önemli. Buradan bir çatışmasızlık sürecini geliştirebiliriz. 1924'ten sonra Türk-Kürt ilişkilerine çatışma hâkim oldu. İnkâr ve isyan süreciydi. Ancak bu dönem artık bitmeli. Demokrasiyi benimsemeyenlerin sığabileceği bir dünya yok. Bu saatten sonra yaşanacak her ölüm her acı her çatışma hem Kürtlere hem de Türklere zarar verecektir. Bundan sonra çatışmalı sürecin yaratacağı sonuçlar daha ağır olacaktır onlara bakmak lazım.
* Neler onlar? Birincisi Kürt ve Türk halkının birlikte yaşama dinamiklerini tahrip edecektir. İkincisi de silahlar, sivil siyasetin, dolayısıyla çözümün alanını daraltıyor. Belki bu çatışmalardan herkesin faydası var ama Türklerin ve Kürtlerin yoktur. Bu bir tuzak. Toplumun da büyük bölümü çatışmaların bitmesini, sorunun çözülmesini istiyor. En başta da çocuklarını yitirmiş aileler. Tuzu kuru siyasetçiler ise hamaset ve milliyetçi ajitasyonlarla savaşçı kesiliyor. Bu hepimiz açısından geçerli. Bunu yapmak ne vicdanidir ne de ahlakidir. Kürt ve Türk çocuklarının ölümü üzerinden hiç kimse siyaset yapmamalıdır. Ölümler, acılar nasıl politik bir malzeme haline getirilebilir? Biz ölü sevici değiliz. Bu çatışmalarda yoksul Kürt ve Türk çocuklarını kaybediyoruz, bunun kime ne yararı var? Yapılması gereken çatışmasızlığı sağlamaktır.
SİVİL İNİSİYATİF
* Nasıl? Kritik eşikteyiz. Ya çatışmasızlık ve demokratik çözüm sürecine evrilecek ya da konuştuklarımızın anlamını yitireceği bir felaket süreci yaşayacağız. O nedenle sivil bir çözüm geliştirmek için biz siyasetçiler inisiyatif almalıyız. PKK ile oturulsun, konuşulsun demiyorum. Çatışmazlık için sivil bir inisiyatifin oluşturulması gerekir. Asıl mesele herkesi ve her gücü çözümün bir parçası haline getirecek ve çatışmazlığı sağlayacak sivil inisiyatifin oluşturulmasıdır.
* Kim alacak bu inisiyatifi? Elbette bizler. Adına 'Ankara İnisiyatifi' denilebilir. Sivil irade olmalı. Bu inisiyatife siyasi iktidar da destek verebilir. İçinde bürokratlar, emekli askerler, kanaat önderleri, aydınlar, siyasetçiler, sözü ve eylemi olanlar yer almalı. Bu inisiyatif çalışmalarına 'Cumhuriyet'i etnik kimliklerden arındırmak ve daha fazla demokrasi' hedefiyle başlamalı.
* DTP neden şimdi PKK'ya silah bırakma çağrısı yapmıyor? Başbakan 2005'te yaptığı gibi çıkıp 'Sorunu askeri yöntemlerle değil sivil anlayışla çözeceğiz' diye siyasi irade ortaya koysun, biz de dönüp bir şeyler söyleyebilir ve etkili de oluruz. Bu bir ön şart değil. Bir atmosferin yaratılmasından söz ediyorum. Mevcut koşullarda bizim yüzümüze bile bakılmıyorken çıkıp birilerine 'gelin' diyemeyiz. Desek bile gelmeyeceklerdir. Çünkü realitede ve pratikte bir karşılığı yok. Ayrıca bunun ne hukuki ne de sosyal zeminini hazırlamışsınız. Bu koşullarda bizden böylesi bir beklenti içinde olunması gerçekçi değil. DTP aslında bu süreçte Meclis'teki temsiliyetiyle önemli. Rolümüzü oynamak istiyoruz. Ama DTP'nin tek başına yapabileceği bir şey değil.
* DTP'nin içinde de belli milletvekillerinin veya isimlerin de şiddet söylemleri var... DTP de hatasız bir parti değildir. Zaman zaman etnik siyasete de kayabiliyoruz. Ama bir Kürt-Türk çatışması yaşanmıyorsa ve halen demokratik birlik noktasında ısrar ediliyorsa bu DTP'nin varlığıyla ilgilidir. Evet, DTP, Meclis'e girdikten sonra yeni bir dil, tarz, vizyon arayışı içine girmesi gerekiyordu. Bunu tam hakkıyla yapamadık ama bize de hiç tahammül gösterilmedi ki! DTP'ye 'Kimliği, misyonu bırak' demek yanlıştır. DTP'yi DTP olmaktan çıkarırsanız, başka bir DTP zaten kendini var eder.
* Barışçıl çizgiyi siz, Ahmet Türk ve birkaç ismin savunduğu algılaması yok mu? Maalesef var. Toplumsal barışımızı sağlamak siyaseten varlık nedenimizdir. Bunun siyasetine, tarzına, diline, yöntemine ilişkin farklılıklarımız olacaktır. Bunu 'barışçı-şahin' diye kategorileştirmemek gerekiyor. Şahsen, Türk ve Kürt çocuklarının yaşamını yitirdiği bir süreci ne vicdani ne ahlaki olarak kabulleniyorum. Toplumsal barışın sağlanması için çaba göstermekteyim. Ama Nevroz'da yaşananları, küçük çocuğun kolunun kırılmasına, insanların bayramlarını kutlamasına izin verilmemesine karşı gösterdiğimiz tepkileri de anlamak gerekiyor. Tabii bir sorunu nasıl anlattığınız da önemlidir.
* DTP'nin içinde de belli milletvekillerinin veya isimlerin de şiddet söylemleri var... DTP de hatasız bir parti değildir. Zaman zaman etnik siyasete de kayabiliyoruz. Ama bir Kürt-Türk çatışması yaşanmıyorsa ve halen demokratik birlik noktasında ısrar ediliyorsa bu DTP'nin varlığıyla ilgilidir. Evet, DTP, Meclis'e girdikten sonra yeni bir dil, tarz, vizyon arayışı içine girmesi gerekiyordu. Bunu tam hakkıyla yapamadık ama bize de hiç tahammül gösterilmedi ki! DTP'ye 'Kimliği, misyonu bırak' demek yanlıştır. DTP'yi DTP olmaktan çıkarırsanız, başka bir DTP zaten kendini var eder.
* Barışçıl çizgiyi siz, Ahmet Türk ve birkaç ismin savunduğu algılaması yok mu? Maalesef var. Toplumsal barışımızı sağlamak siyaseten varlık nedenimizdir. Bunun siyasetine, tarzına, diline, yöntemine ilişkin farklılıklarımız olacaktır. Bunu 'barışçı-şahin' diye kategorileştirmemek gerekiyor. Şahsen, Türk ve Kürt çocuklarının yaşamını yitirdiği bir süreci ne vicdani ne ahlaki olarak kabulleniyorum. Toplumsal barışın sağlanması için çaba göstermekteyim. Ama Nevroz'da yaşananları, küçük çocuğun kolunun kırılmasına, insanların bayramlarını kutlamasına izin verilmemesine karşı gösterdiğimiz tepkileri de anlamak gerekiyor. Tabii bir sorunu nasıl anlattığınız da önemlidir.
* İnisiyatifin nasıl bir çalışması olacak? Hedefi ve ilkeleri olmalı. Öncelikle, bu ülkenin üniter yapısıyla, bayrağıyla, marşıyla bir sorunu olmadığını deklare edebilir. Toplum için bu hususlar önemli. Esas hedef demokratik bir anayasa olmalıdır. İdeolojisiz, etnisitesiz ve cinsiyetsiz bir anayasadan bahsediyorum. En nihayetinde, toplumsal barışın tesisi için çatışmasızlık süreci hedeflenmeli. Bunun için projeler geliştirilebilir. Ve elbette ki silahların tamamen bırakılması sağlanmalıdır.
* Bu gerçekten mümkün mü? Son aşamada hukuki düzenlemeye ihtiyaç var. Ayrıca bunun toplumsal ve siyasal altyapısını da hazırlamak zorundayız. Eğer bu iradeyi gösteremezsek, korkarım ki yaşanacak çatışmalardan sonra bu sorunda biz değil başkaları söz sahibi olacak. ABD'sinden İran'a, hatta Irak'a kadar. Başka çıkarların, hesapların, dengelerin işin içine girmeye başladığı bir süreç olacak. Bu iş çığırından çıkabilir. Artık öyle bir sürecin içindeyiz ki, ölenlerle ilgili rakamlar konuşulmaya başladı. Bu çok tehlikeli. Bir arada yaşamak isteyen Kürtlere demokrasi içinde bir yer verilmezse, bir çözüm gelişmezse başka dinamiklerle, güçlerle ilişkiye yönelebilirler. Başkaları söz sahibi olmadan, başkaları karışmadan, başkaları daha fazla kullanmadan biz kendi içimizde çözelim. Zaten bu evredeyiz; çatışmalar, silahlar artık anlamını yitirdi. Bir an önce başkaları ölmeden bunları yapmalıyız.
* 'Çözümü kendi içimizde arayalım' dediniz ama barışçıl çözüm ilanının Le Monde gibi gazetelere verilmesi çelişki değil mi? İlan, çözümü Ankara'da arama ilkemizin dışında değil. Kürt sorunu uluslararası bir sorun. Biraz bu boyutuna, AB zeminine dikkat çekilmek istendi.
* Bu gerçekten mümkün mü? Son aşamada hukuki düzenlemeye ihtiyaç var. Ayrıca bunun toplumsal ve siyasal altyapısını da hazırlamak zorundayız. Eğer bu iradeyi gösteremezsek, korkarım ki yaşanacak çatışmalardan sonra bu sorunda biz değil başkaları söz sahibi olacak. ABD'sinden İran'a, hatta Irak'a kadar. Başka çıkarların, hesapların, dengelerin işin içine girmeye başladığı bir süreç olacak. Bu iş çığırından çıkabilir. Artık öyle bir sürecin içindeyiz ki, ölenlerle ilgili rakamlar konuşulmaya başladı. Bu çok tehlikeli. Bir arada yaşamak isteyen Kürtlere demokrasi içinde bir yer verilmezse, bir çözüm gelişmezse başka dinamiklerle, güçlerle ilişkiye yönelebilirler. Başkaları söz sahibi olmadan, başkaları karışmadan, başkaları daha fazla kullanmadan biz kendi içimizde çözelim. Zaten bu evredeyiz; çatışmalar, silahlar artık anlamını yitirdi. Bir an önce başkaları ölmeden bunları yapmalıyız.
* 'Çözümü kendi içimizde arayalım' dediniz ama barışçıl çözüm ilanının Le Monde gibi gazetelere verilmesi çelişki değil mi? İlan, çözümü Ankara'da arama ilkemizin dışında değil. Kürt sorunu uluslararası bir sorun. Biraz bu boyutuna, AB zeminine dikkat çekilmek istendi.
* Peki, AB sürecinde yapılan reformlar silahlı mücadeleyi anlamsız kılmıyor mu? Silahlar, çatışmalar zaten anlamsızlaştı ama ortada kültürel sorunumuz var. Elbette ki kısmi reformlar yapıldı ama Kürtler, 'Benim haklarım, kültürüm ve dilim anayasal güvence altında, devlet artık beni kabul ediyor' diyebiliyor mu? Diyemiyor. Aidiyet duygusunu oluşturacak reformlara ihtiyacımız var. Kürt sorununun nihai çözümü anayasal olacaktır.
* Anayasa'da Kürt kelimesinin geçmesinden mi bahsediyorsunuz? Hayır. Kürtlerle ilgili bir etnik tanımlamadan bahsetmiyorum. Sorun, Türklük üzerinden yapılan vatandaşlık tanımlamasıdır. Bu diğer kimlikleri kapsamıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı birleştirici bir tanım olacaktır. Dil hakkı, yine yerel yönetimler reformu, siyasi partiler ve seçim yasasında demokratik düzenlemelere gidilmelidir. Bu adımlar atıldıktan sonra hiç kimse kalkıp silah kullanamaz. Kürtler, Birinci Meclis'in ruhunu arıyor.
* Neydi Birinci Meclis'in ruhu? Bizim istediğimiz, Mustafa Kemal'in 1920'lerde yaptığı gibi Türk- Kürt ilişkisine özgürlüğü yerleştirmektir. İnkâr yoktu orada. Katı ulus devlet biraz esnetilmeli. Biz bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne karşı değiliz. Aksine, savunucusuyuz.
* DTP kapatıldığı takdirde etkileri ne olur? Kürtler, AKP'ye 'Bu sorunun çözüm zeminini yarat ve DTP'yi de muhatap alarak bunu çöz' diye oy verdi. Ama AKP bunu okuyamadı. Ama halen bu şansa sahibiz. Meclis'teki varlığımızın bir anlamı olmalı. DTP'nin kapatılması elbette radikalleşmeye götürür. Bu nedenle Ankara'dan başka yere çevirmeyelim Kürtlerin yüzünü. Ortadoğu'da Kürtlerin nasıl kullanılmak istendiğini hepimiz biliyoruz.
*Hem AKP hem de DTP kapatılırsa Güneydoğu'da yerel seçimler ne olur? Bölgede iki parti var; DTP ve AKP. İkisi de seçimlere giremese bile oylar yine CHP ve MHP'ye gitmeyecektir.
* Anayasa'da Kürt kelimesinin geçmesinden mi bahsediyorsunuz? Hayır. Kürtlerle ilgili bir etnik tanımlamadan bahsetmiyorum. Sorun, Türklük üzerinden yapılan vatandaşlık tanımlamasıdır. Bu diğer kimlikleri kapsamıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı birleştirici bir tanım olacaktır. Dil hakkı, yine yerel yönetimler reformu, siyasi partiler ve seçim yasasında demokratik düzenlemelere gidilmelidir. Bu adımlar atıldıktan sonra hiç kimse kalkıp silah kullanamaz. Kürtler, Birinci Meclis'in ruhunu arıyor.
* Neydi Birinci Meclis'in ruhu? Bizim istediğimiz, Mustafa Kemal'in 1920'lerde yaptığı gibi Türk- Kürt ilişkisine özgürlüğü yerleştirmektir. İnkâr yoktu orada. Katı ulus devlet biraz esnetilmeli. Biz bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne karşı değiliz. Aksine, savunucusuyuz.
* DTP kapatıldığı takdirde etkileri ne olur? Kürtler, AKP'ye 'Bu sorunun çözüm zeminini yarat ve DTP'yi de muhatap alarak bunu çöz' diye oy verdi. Ama AKP bunu okuyamadı. Ama halen bu şansa sahibiz. Meclis'teki varlığımızın bir anlamı olmalı. DTP'nin kapatılması elbette radikalleşmeye götürür. Bu nedenle Ankara'dan başka yere çevirmeyelim Kürtlerin yüzünü. Ortadoğu'da Kürtlerin nasıl kullanılmak istendiğini hepimiz biliyoruz.
*Hem AKP hem de DTP kapatılırsa Güneydoğu'da yerel seçimler ne olur? Bölgede iki parti var; DTP ve AKP. İkisi de seçimlere giremese bile oylar yine CHP ve MHP'ye gitmeyecektir.
SABAH