Haber Merkezi / TIMETURK
Lübnan?ın yeni Cumhurbaşkanı General Mişel Süleyman 1948?de doğdu. Süleyman Lübnan Üniversitesi Siyasi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu. İyi derecede Fransızca ve İngilizce bilen Süleyman 1967?de gönüllü olarak Lübnan Ordusuna katıldı. Orduya katıldıktan sonra Harp Okulu?na yazıldı ve 1970?te teğmen olarak mezun oldu. Lübnan, Belçika, Fransa ve ABD?de askeri eğitim alan Süleyman siyasi ve askeri hayatında uluslararası bir çok nişan ve madalya kazandı.
Mişel Süleyman iç savaştan önce ve savaş esnasında sergilediği aktif kişiliğinden dolayı değil ılımlı tavırlarıyla dikkatleri çekti. 1990?da Lübnan İstihbaratı?nın Cebel Lübnan şubesinin sorumluluğunu üstlenen Mişel Süleyman bir yıl sonra iç savaşın sona ermesiyle Lübnan Genelkurmay Başkanlığı Sekreterliğine getirildi.
İsrail işgal kuvvetleriyle sayısız çatışmaya giren Batı Bekaa Cephesi Piyade Birlikleri Komutanlığı esnasında (1993-1996) vatansever tutumuyla ön plana çıktı. Kısa bir süre sonra tuğgeneralliğe terfi eden Süleyman 6.Piyade Birlikleri Komutanlığına getirildi. 1998?de general rütbesine terfi eden Süleyman Lübnan Ordu Komutanlığı görevini devraldı. Aynı yıl Emil Lahud da Lübnan Cumhurbaşkanlığına seçildi.
Mişel Süleyman Ordu Komutanlığı esnasında ordu içerisinde İsrail ihtihbaratına çalışan çok sayıda şebeke ve hücre ortaya çıkarmayı başardı. 2006?da zorunlu askerliği kaldıran Süleyman orduda yeni bir yapılanmaya gitti.
Emil Lahud?un görev süresinin sona ermesinden sonra Lübnan?da ortaya çıkan anayasal kriz esnasında Lahud?un yayınladığı son kararnameyle ülkenin güvenliğini korumakla görevlendirilmişti. Gerçi Fuad Sinyora Hükümeti de bu görevi orduya vermişti.
CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI
Siyasi çevreler tarafından Cumhurbaşkanlığı adaylığı için adı geçenlerin başında geliyordu. Ancak bir çok nedenden dolayı bir türlü seçilememişti. Bu nedenlerin başında Suriye yanlısı olarak kabul edilen Emil Lahud?un cumhurbaşkanlığı döneminde 14 Mart Güçleri?nin bu askeri komutana tam olarak ısınamamasıdır. Gerçi bu komutanın taraflı olduğunu gösterir siyasi bir tavrı olmamıştı. Tek derdi bir kaos ortamına doğru sürüklenen siyasi şartlar altında ordunun birlik ve beraberliğini korumaktı. Adaylığı iç savaş koşulları ve Taif anlaşmasıyla oluşan karmaşık dengelere uygun olarak gerçekleşti.
Mişel Süleyman?ın adaylığı önündeki engellerden biri de anayasa engeliydi. Zira Lübnan anayasasına göre görevinden ayrılmış bir memur devlette yüksek bir göreve ancak ayrıldıktan iki yıl sonra gelebilirdi. 14 Mart güçlerinin ya da bu güçlerin bir bölümünün Mişel Süleyman ismine itiraz gerekçelerinin başında bu anayasal engel geliyordu. 14 Mart Güçlerinin korkusu daha önce yapılan anayasa değişiklikleri ve Suriye?nin baskıları sonucu Emil Lahud?un görev süresinin uzatılma ihtimaliydi.
Ancak Lübnanlılar kaçınılmaz bir şekilde bir çatışmaya doğru giden siyasi bir atmosferle ?tarafsız? bir cumhurbaşkanı adayı arasında bir tercih yapmak zorunda kaldıklarından Mişel Süleyman ismi daha çok ön plana çıktı ve anayasal gerekçeden vazgeçildi. Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri de tarafların Mişel Süleyman üzerinde uzlaşması halinde anayasa değişikliği için dört uygun yol olduğunu açıklamıştı.
SURİYE VE MİŞEL SÜLEYMAN
Suriye baştan beri Mişel Süleyman ismine sıcak bakıyordu. Ülkenin resmi tutumu üzerinde ?uzlaşılan? her isme sıcak bakmaktı. Hatta anımsanacağı gibi Suriye ile Fransa arasında Lübnan cumhurbaşkanlığı için yürütülen görüşmelerde önerilen üç isim arasında Mişel Süleyman?ın ismi de vardı. Suriye?nin Annapolis Konferansı?na katılmasından sonra 14 Mart Güçlerinin Mişel Süleyman ismini kabul etmesi nedeniyle uluslar arası baskılara özellikle Fransa?dan gelen baskılara maruz kaldığını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Mişel Süleyman?ın komutanlığı esnasında ordu günlük politikadan uzak kalmasına rağmen verilen güvenlik görevini ordunun Lübnan?a has karmaşık politik dengeleri itibare almadan yerine getirmesi imkansızdı. Ordu birlikleri Eski Başbakan Refik El Hariri suikastını protesto etmek için 14 Mart 2005?te sokağa çıkan göstericilerle çatışmaya girmekten özellikle kaçınmıştı. El Hariri suikastının birinci yıl dönümü olan 14 Şubat 2006?da da ordu çatışan taraflarla doğrudan bir çatışmaya girmekten uzak kalmıştı.
TÜM TARAFLARIN GÜVENİNİ KAZANMIŞ DURUMDA
Ordu İsrail?in 2006?da Lübnan?a saldırısı esnasında izlediği dikkatli askeri politika nedeniyle muhalif 8 Şubat güçlerinin güvenini de kazanmıştı. Esasında Lübnan Ordusun savunma amaçlı bir savaşa girecek gücü yoktu. 70 bin piyade ve 2000 kişilik deniz kuvvetinden oluşan ve kayda değer bir deniz kuvveti bulunmayan ordunun elinde eski model üç askeri uçak ve sınırlı sayıda helikopterten başka bir şey bulunmamaktadır.
Ancak ordu Hizbullah?ın yürüttüğü silahlı direniş düşmanları tarafından savaş esnasında yapılan sayısız şantaja da boyun eğmedi. Mişel Süleyman bu tavrını savaş sonrası dönemde de sürdürdü. Dolayısıyla savaş sonrası Hizbullah?ın silahlı militanlarıyla çatışmaya girmeden Güney Lübnan?da ordu birliklerini konuşlandırmak istediğinde hem içeriden hem dışarıdan olumlu tepkiler almıştı.
Ordu ve ordunun komutanı aynı zamanda 14 Mart Güçlerinin güvenini de kazanmıştı. Özellikle El Barid Irmağı Kampı sorununa yaklaşımı esnasında bu güven daha da arttı. Bilindiği gibi ordunun El Barid ırmağı kampına yaptığı baskını Hizbullah ?kırmızı çizgi? ihlali olarak değerlendirmişti. Kampta meydana gelen hasara rağmen silahlı isyan krizi kontrol altına alınmış ve Lübnan?ın diğer bölgelerine sıçramasına izin verilmemişti. Ayrıca kriz olabildiğince az sivil kayıpla atlatılmıştı.
Mişel Süleyman?ın dokuz yıl komutanlık yaptığı ordunun farklı ve çalkantılı siyasi olaylara yaklaşımı Lübnan Cumhurbaşkanı olduktan sonra onun yoğun olarak uluslar arası ve bölgesel baskılara maruz kalan Lübnan?ın bu çok karışık ve içinden çıkılmaz siyasi atmosferinde nasıl davranacağına dair bize yeterince ipucu vermiyor mu?