Gazze'deki Operasyonlar Beyrut'taki Operasyon Arasında
Raşid Gannuşi*
İslam'ın Lübnan'daki mesajı, ümmetin düşmanlarına karşı cihat ve direnişin yurdu olarak kalması için fitneyi söndürmeye ve tarafların arasını bulmaya yöneliktir.
Bu koşullar altında Bush'u ve onların işbirlikçilerini savunma konumuna gelmiş ve boğazına kadar Müslümanların kanına batmış olan ve maalesef düşmanla işbirliği içerisinde olma noktasına kadar gelmiş Lübnan'daki Sünnilerin seslerini yükseltmeleri önemlidir. Kaldı ki bu İslam düşmanları, İslam'ın şan ve şerefini yükseltmiş olan (Hasan Nasrallah'ın) önderliğini yaptığı muhalefete karşı çatışma içerisine girmişlerdi.
Bu seslerin yükselmesi, at iziyle it izinin birbirine karışması noktasında dostla düşmanın, hakla batılın birbirinden ayrıştırılabilmesi açısından ve hatta hatalı bile olsalar düşmana karşı savaşanla onunla işbirliği yapanları aynı kefeye koymamak açısından çok faydalıdır. Hakkı talep ederken hata yapanla batılı talep eden bir değildir. Son günlerde meydana gelen olaylar nedeniyle tozun dumana karışması açısından aşağıdaki noktaların netleştirilmesi önemlidir:
Lübnan'ın durumu birçok yönden istisnai ve olağanüstü bir durumdur. İşte bu durum nedeniyledir ki Lübnan'da küçük bir Müslüman grup, önünde bütün bölge ülkelerinin diz çöktüğü dünyanın en güçlü devletlerine karşı zafer kazanabilmiştir:
1. Bu istisnalardan biri, devletin mezhepsel ve etnik temelde yükselmiş olmasıdır. Bu da ortak yaşama için, her etnik grubun iktidarda temsil edilmesi şeklinde konsensusa dayalı bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Bu konsensus bozulduğunda ortak yaşamın temelleri de sarsılmaya başlamakta, iç savaş yaşanmakta ve devlet çökmeye başlamaktadır. Şiilerin hükümetten çekilmesi ve meclisin fiili olarak donmasına neden olması sonucunda -ki bu çekilmenin doğru ya da yanlış olup olmadığı tartışılır- meydana gelen bu olmuştur.
2. Aynı şekilde bu yapı, Hizbullah'ın düşman karşısında gerçekleştirdiği ezici zaferleri de açıklamaktadır. Şayet klasik şiddet kullanma tekelini tekelinde tutan bir devlet yapısı olsaydı Hizbullah'ın aynı zaferleri kazanması mümkün değildi. Ümmetin düşmanlarına karşı daha yeni zafer kazanmış Hizbullah'ın silahını elinden almak isteyenler şu gerçeği unutmuş görünüyorlar: Kendi orduları, Arap ordularının diz çöktüğü düşman karşısında şu ana kadar hiçbir varlık gösterebilmiş değildir. Bu nedenle de kalkıp devletin şiddet tekelini elinde bulundurması gerektiğini söylüyorlar ama, aslında batıl kastedilen hak bir sözü dile getirmiş oluyorlar. İstesinler ya da istemesinler, bu söyledikleri onları Siyonist düşmanın sözcülüğüne soyunmalarına yol açıyor. Bazıları da bunu, geçmişteki gibi sonuçlarını bilerek ve kasıtlı olarak yapıyor.
3. Demin de söylediğimiz gibi Lübnan devletinin bu cılız hali olmasaydı, önce Allah'ın inayeti sonra Hizbullah fedakârlıklarıyla elde edilmiş olan bu zaferler kazanılamazdı. Bu noktada Suriye ve İran'ın mevcut duruma müdahale ederek ümmetin maslahatıyla örtüşen yeni bir bölgesel sistemin ortaya çıkışı da Hizbullah'ın kazandığı bu zafere katkıda bulunmuştur. Bu da Lübnan'ın bir tarafta İsrail, ABD ve işbirlikçi Arap rejimlerinin bulunduğu kampla diğer tarafta Hizbullah, Hamas, İslami Cihad, Suriye ve İran'ın bulunduğu bir ülke haline getirmiştir. Bu kamplaşma içerisinde bir kişi ne kadar tarafları beğenmezse beğenmesin buradaki savaşın sembolik değil de gerçek bir savaş olduğu gerçeği göz önüne alındığında ve savaş kendisini doğrudan ilgilendirdiğinden bir taraf edinmek zorundadır. Siyasette olaylar fıkha çok benzer. Fakih, hayırla şer arasında ayrım yapabilen kişi değildir, çünkü bu kolaydır. Tersine fakih, hayırla şerlerin birbirlerine karıştığında bunları birbirinden ayırabilen kişidir. Fakih bu ikisini birbirine karıştığı durumlarda ilk önce bu karışıklığı giderir, sonra da hayrı şerrinden fazla olan unsurları ortaya çıkarır. Böylelikle bu durum kendisine, daha büyük bir kötülüğü daha az bir kötülükle giderme imkânı verir.
Kişinin Lübnan'da kimin kim olduğuna ve hayırla şerri kimin temsil ettiğini, direnişle işbirlikçilerin kimler olduğunu tespit etmek için büyük bir zekâ ve dehaya sahip olması gerekmez. Bu, ayrıca kişinin Lübnan'daki taraflar arasında şu ya da bu kampta olanlar hakkında çekinceler ileri sürmesini engelleyen bir husus da değildir.
4. İktidara meşruiyetini kaybettiren iki husus var: Birincisi Hizbullah'ın en etkin silahlarından biri olan iletişim ağını elinden almaya çalışması, ikincisi ve daha önemlisi de Lübnan'ı aşan bir strateji içerisinde ve siyonist düşmana hizmet edecek şekilde, direniş silahının Hizbullah'tan alınmaya çalışılmasıdır. Bu iki kararın alınması, en kötü ihtimalle işbirlikçiliğe en iyi ihtimalle ise aptallığa tekabül eder. Aptallık, sonuçların önceden öngörülememesinden kaynaklanır. Sonuçlar, tahmin ettiğinin aksine çok çabuk gelişmiştir. Uygulamaya geçmekten aciz kalmıştır. Hatta ahmaklıklarına ve aptallıklarına dönüşmüştür. Öyle ki Lübnan başbakanı açıklama yaparken, yayınlanmış olan kararların aslında yayınlanmamış olduğunu söyleyerek tek bir cümle içerisinde paradoksa düşmeyi başarabilmiştir. Lübnan başbakanının bu çelişkileri, onu bir memurun yerini değiştirmekten aciz bir başbakan konumuna getirmiştir. Başbakanın bu çelişkisi, onun tutarlı bir şekilde tek bir nokta üzerinde duramamasına yol açmıştır. İster bu çelişki başbakanın öngörüsüzlüğünden, ister dış dayatmalardan isterse de rakiplerinin elinde kendisini tutsak konumuna getiren aptallıklardan kaynaklansın fark etmez. Şayet demokratik bir yönetim içerisinde bir Başbakan, aslında uygulamaya güç yetiremediği bir karar almışsa ve işi de orduya havale etmişse, bu onun yönetimi askere devrettiği anlamına gelir. Bu da söz konusu durumun darbe olduğunu gösterir ki böyle bir durumda devlet adına konuşmak için yüz kalmamış olur. Lübnan hükümetinin yaptığı bu aptalca hareket aslında Gazze'de önleyici güvenlik güçlerinin (el-Fetih'e bağlı güvenlik birimlerinin) yaptığına çok benzemektedir. Bilindiği gibi önleyici güvenlik güçleri, Hamas'ı direniş silahından mahrum etmek istemiş ve çarçabuk Hamas'ın eline esir düşmüştü. Bu aptallık ve işbirlikçiliktir ki Başbakan Sinyora'ya yönetiminin meşruluğunu yitirmesine neden olmuş ve haklı olarak kendisini istifa etmesi gerektiği yönündeki taleplere maruz bırakmıştır. Böylece muhalefet onun istifa etmesiyle parlamentodaki sıkışmanın çözüleceğini, yeni Cumhurbaşkanının seçilerek Milli Birlik Hükümeti'nin kurulmasını böylece tek bir partinin karar alarak bu çirkinliğin bir kez daha tekrar etmemesini istemesine neden olmuştur.
5. Belki Hizbullah, başkentin göbeğine baskın düzenleyerek ve hükümet yanlısı partilerin karargâhlarını işgal ederek -her ne kadar bu karargâhları orduya da teslim etse de- kimseden yetki almadan hareket ederek acele etmiştir. Neticede Hizbullah, Lübnan'daki partilerden biridir. Hizbullah bazı medya kuruluşlarına saldırılar düzenlemiş, bölgedeki sivilleri korkutmuş, bazı sivil yerleşim birimlerinde kontrolü bütünüyle ele almıştır. Ki bunlar, Lübnan'daki geniş Sünni kesimleri dost konumundan düşman saflarına geçmesine yol açmıştır. Ki bu, gerçekten Hizbullah için, iç savaş yıllarında bile kirlememiş olan Şia-Sünni ilişkileri için bir kayıptır. Nitekim Hamas da geçen Haziran ayında yaptığı bazı kendisini sevenlerin bile eleştirdiği bir takım hatalı uygulamalar içerisinde olmuş ve onu vartaya düşmekle eleştirmişlerdi. Hamas'ın bu sayede Filistin'de Dayton anlaşmasını meşrulaştırdığı ve şuandaki durumu meydana getirdiği söylenmektedir. Ancak Lübnan'da şu ana kadar Hizbullah'ın yaptıklarıyla meşrulaştırdığı bir Dayton'un bulunup bulunmadığını bilmiyoruz.
6. Hizbullah'ın gerçekleştirdiği operasyon bir kez daha açık bir şekilde uluslararası güçlerin ve yerel merkezlerin göz ardı ettiği müddetçe güçler dengesinin boyutlarını göstermiştir. Aslında krizin kökeninde Hizbullah'ın yenilmez bir ordu efsanesine sahip olan Siyonistleri yendiği gerçeğinin kabul edilmemesi yatmaktadır. Hatta tam tersi iddialarda bulunarak Hizbullah'ı silahlarından arındırmak istemektedirler. Bulunduğumuz bu zaman dilimi içerisinde direnişçiler ve kahramanlar tecrit edilmekte ve suçlular haline getirilmektedir. Bu olgu, gözümüzün önüne, 1948 yılında Arap rejimleri İsrail'le işbirliği yapmamış olsa, Batılı Siyonist projeyi daha doğmadan boğacakken; gösterdikleri onca fedakârlıklara rağmen hapse tıkılmış ve neredeyse hain ilan edilmiş olan İhvan savaşçılarını andırmaktadır. Fazla uzağa da gitmeye gerek yok, Hizbullah'a karşı Lübnan hükümetini destekleyen bazı Arap ülkelerinin, Siyonist çeteyi kuruluşunun 60. yıl dönümü nedeniyle kutladığını hatırlayalım. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki hainler ödüllendiriliyorken emin insanlar hain ilan ediliyor.
7. Bununla birlikte başka bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Şayet Lübnan Devleti'nin yaşaması isteniyorsa yeni bir konsensus oluşturulmalı ve devlet güç dengelerini yeni bir gözle değerlendiren bu uzlaşma üzerinde varlığını sürdürmelidir. Bu seçenek Lübnan'ın önüne konmamıştır ancak bu yapılmadığı taktirde iki seçenek vardır: Ya iç savaş ya da mevcut çatışma ve kaos durumunun sürmesi.
8. Bu bakış açısından bir değerlendirme yaptığımız takdirde Hizbullah'ın silahı ümmeti savunmak için, üzerinde bir takım yapay gerekçeler adına hiçbir tartışmanın yapılmaması gereken bir olgu şeklinde kabul edilmesi gerekir. Ayrıca, Lübnan ordusunun gücünü yüzlerce kez aşan bir güç olarak direnişin silahının mevcut siyasi yapı içerisindeki tartışmalardan ve çekişmelerden uzak tutulması da gerekmektedir. Aksi taktirde herkes silah edinme yoluna gidecek ve silahlanmış bir toplumda kendi önermelerini doğrulamak için çatışmaya girecektir ki bu da ne polisin ne de güçlü kralların üstesinden gelemeyeceği bir durumdur. Bu nedenle, Hizbullah'ın silahı Siyonistlere yönelmesi gerektiği kadar sivilleri korkutan, parti karargâhlarını kapatan, insanların içlerine gömülmüş olan mezhebi saikleri harekete geçiren bir silah olmaktan uzak durması gerekmektedir. Böyle bir durumda, direnişin silahı Lübnan toplumu içerisinde kontrolü ele almaya ve Lübnan'da iktidar olmaya yönelik mezhepçi bir silah olarak algılanır ki bu da Siyonistlere ve İslam düşmanlarına bölgedeki hedeflerini gerçekleştirmek için fırsat verir. Kanaatimize göre Hizbullah, acele hareket etmiş ve misillemede bulunmakta aşırıya gitmiştir. Ancak daha sonra işlerin rayından çıktığı sanılırken eski haline yeniden gelerek var oluş nedeni olan ümmeti savunma noktasına tekrar dönmüş, girdiği yanlış yoldan dönerek doğru çizgisine yeniden kavuşmuş ve komşu ya da kardeşlerin ruhları, oluşan nefret ve kinden temizlenmiştir. Allah'tan Lübnan'ın uzlaşma ve özgürlük ülkesi olarak ümmetin gıpta ettiği ve örnek aldığı, bir kültür beldesi ve bir arada yaşama mekânı haline getirmesini temenni ediyorum.
*Tunuslu Müslüman düşünür.
Bu Makale Faruk Bayraktar tarafından TİMETURK için tercüme edildi.