Haber Merkezi / TIMETURK
Ortadoğu?da dengeler değişirken Suriye gençiliği ne düşünüyor. Fransan?ın prestijli aylık dergisi Le Monde Diplomatique?nin Suriye üzerinden Ortadoğu gençliği üzerine yaptığı analiz. Derginin Ortadoğu sorumlusu Semir el-Ayta tarafından kaleme alınan yazısını TİMETURK için tercüme ettik:
Suriye?de örtünen kadınların, özellikle de genç kızların sayıları günden güne çoğalıyor. Son yıllarda sayıları giderek artan kaldırım kahvelerinde oturduklarını görüyoruz. Örtülü örtüsüz kızlardan ve erkeklerden oluşan genç gruplar, kimi kahve içiyor kimi bira. Sohbetleri pek canlı görünmüyor, dahası önemsizmiş gibi bir izlenim uyandırıyor. Sohbetin konusu sanat, kültür ve bu yılın festivalleri: Şam 2008 yılında Arap Kültürü Başkenti olacak. Festival, Halep şehrinin İslam Kültürü Başkenti olduğu 2007 yılından çok daha kalabalık olacak. Dikkatleri çekecek başka bir şey olmazsa. Ancak bu yıl, bazılarının neden olduğu olumsuz havaya rağmen, konserlerini gerçekleştirmek üzere Feyruz geldi. Ancak hiç kimse konserler için önceden bilet alma imkânı bulamadı. Yalnız 200 dolara varan bilet fiyatları nedeniyle değil, bilet almak için gün boyu bekledikten sonra biletlerin bittiğinin söylenmesi nedeniyle. Biletlerin çoğu hükümet erkânı ya da büyük iş adamlarıyla bağlantılı ?yardım cemiyetleri? tarafından tüketilmekteydi.
Bir genç, kahvede küçük sanat atölyesini kapatmak zorunda kaldığını anlatıyordu. ?Günün koşullarında çalışmam mümkün değil. ?Yeni zenginler? birikimlerini bölge gayrimenkulleri yanında, artık sanata yaptıkları yatırımlarda da değerlendiriyorlar. Açtıkları sanat galerileri ressamlara, ürünlerini kendi galerilerinde sergilemeleri koşuluyla geçmişte hayal edemeyecekleri rakamlar, tek bir tablo için 10 bin, 20 bin dolar ödüyorlar. Bu sözlerle sohbeti bir hüzün dalgası kuşatıyor. ?Memleket hızla değişiyor?, ama bizim hayal ettiğimiz yönde değil. Buna da razıyız? Özellikle istemediğimiz şey, Irak?ta olduğu gibi bir çılgınlık ortamı, ya da Lübnan?da olduğu gibi bir kargaşa. Bunlar dışında her şey olabilir. Yine de bugün, Refik Hariri suikastı, uluslararası araştırma komisyonu ve özel mahkeme hikâyesiyle geleceğin bize ne gizlediğini bilmiyoruz. Bakın geçtiğimiz ay İmad Muğniye?nin, üstelik bütün istihbarat dairelerinin bulunduğu yerden sadece iki adım uzaklıkta suikasta uğramasından sonra gerilim daha da arttı. Hasan Nasrallah da (Hizbullah?ın lideri) onun intikamını alacaklarına söz verdi. O her zaman sözünü yerine getirir. Öyleyse yeniden savaş olacak mı??.
HİZBULLAH?A YARDIM ETMEKLE BİZİ BELADAN ESİRGEYECEKTİR
Hüzünlü ruh hali topluluğu bütün ağırlığıyla kapladı. Hep birlikte kalktılar ve akşam yemeğinden sonra kadim şehrin merkezindeki ?kulüp?te buluşmaya karar verdiler. Akşamın geç saatlerinde, her Cuma akşamında olduğu gibi, dansla kaygılardan uzaklaşılır. İlgisiz görünen ve aralarında jeans pantolon, beyaz gömlek giyinmiş başörtülü kızların da bulunduğu bu Suriyeli gençler, yitirilmiş şeylere duyulan özlemi çağrıştıran yavaş tango müziğiyle dans ederlerken ilginç bir görüntü oluşur (müziğe uyum sağlamak için mutlaka saatlerce alıştırma yapmışlardır). Ara sıra hareketli ?salsa? ve ?rumba? danslarıyla hava dağıtılır?
Suriyeli gençlerin oluşturduğu bu yeni nesil tek bir şeyi hayal ediyor: yurt dışında yaşamak. Ülkede hepsine yetecek kadar iş imkânı yok. Çok üreme döneminin ?baby boom? çocukları, doğumları geçen yüzyılın 70?li 80?li yılları ve sayıları kabarık. Yurt dışına çıkabilmiş, dışarıda, Körfez ülkelerinde¸ özellikle de Amerika ve Avrupa?da deneyim kazanmış olanları, belirgin bir canlılık içinde olan özel bankalarda, ya da ?kazanç? sağlayan özel şirketlerde çalışanları, iyi, hatta yüksek maaş alıyorlar. Durum öyle ki, hayat pahalılaştı, cep telefonu, marka giyim, değişik model otomobil gibi modern ürünler el uzatımı yakınlığında. Ama onlardan önce, yeme içme yük olmaya başladı. Devlet mazot ve temel gıda maddelerine sağladığı fiyat desteğini kaldırılınca durum daha da kötüleşecek. Konut fiyatları insanı yıldırıyor. Suriye askerlerinin Lübnan?dan çekilmesiyle yurda getirdikleri varlıkları; ABD?nin Irak?ı işgaliyle gelen Iraklı sığınmacıların getirdikleri paralar, hepsi gayrimenkul alımında buharlaştı. Düzenleyici kira yasaları da artık işlemez hale geldi. Oturanlardan biri, kiracısı olduğu dairenin sahibinin kira artışını yüzde 30?dan, yüzde 50?ye çıkardığını anlatıyor. ?Sıradan işleri Iraklı gençler elimizden aldı, onlar da aşağılayıcı koşullarla çalıştırılıp istismar ediliyorlar. Ama yaşamak için her ne olursa olsun bir işe ihtiyaçları var, yoksa kızları kötü yola başvurmak zorunda kalacak. Akşamları çevredeki yerleşim yerlerini izle. Şam yakınındaki Tel, ya da Menin?de fuhuştan başka bir şey görmezsin?, diyor ve ekliyor: ?Bütün bunların nedeni Iraklı mülteciler mi? Rakamlar, çok doğru olmasa da, Iraklı göçmen sayısının1-2 milyon arasında olduğunu gösteriyor? Bu sayı Suriye toplam nüfusunun %10?u demektir. Geçmişte Iraklı zenginlerin ünlü lokantalarını doldurdukları Cermana kasabasında şimdi küçük bir Bağdat kuruldu, lokantalar aynı lokantalar, büyük dönerleri de aynı. Sözün burasında nargile çeken bir genç cevap vermek için sözünü kesiyor: ?Bu doğru değil, sebep hükümetin politikaları. Laçka bir özelleştirme uygulamasına koyuldular. Çalışma bakanı hanım, güya Baas Partili bir sosyalist, ?Çalışma hayatını özgürleştirecek? dediği bir yasa hazırladığını söylüyor. Yasayla birlikte iş sözleşmesi, hükümetin hiçbir müdahalesinin olmayacağı serbest anlaşma ?tarafların sözleşmesi? olacak. George Bush bile bu kadar liberal olmadı. Biz Suriyeliler, Iraklıları ülkemizde kabul etmekten kaçınmamalıyız. Lübnan 2006 savaşında güney Lübnan Şiilerini ülkemize aldığımız ve yardım ettiğimiz gibi. Allah onlara bir bela verdi, onlara yardım etmekle Allah bizi beladan esirgeyecektir. Iraklı, Lübnanlı demek biz demektir, her şeye rağmen, dinleri mezhepleri ne olursa olsun. Şii, Sünni, Süryani, Maruni, Kürt ya da Yezidi olsun, bunun önemi yok. Bu sınırları İngilizler ve Fransızlar çizdi. Şimdi de Amerikalılar ve İsrailliler ?yarattıkları kargaşa? ortamından yararlanıp zafer elde etmemeliler?.
BAHAR O GÜN ZAFER KAZANDI
Lübnanlılar bugün sizden nefret ediyorlar. Sizden bağımsızlıklarını tanımalarını, gümrük uygulanmasını ve Beyrut?ta Suriye elçiliği açmanızı istiyorlar! Başörtülü bir genç kız öfke dalgasına kapılmış halde bana yanıt verdi: ?Buna karşı değiliz. Peki, Lübnan gençleri arasında nefret tohumlarını kim ekti? Şimdi de bütün bunları kimler istiyor? Üstalik de tam yeni muhafazakârlardan birilerinin ziyaretinden hemen sonra: Welsh (David) ve Abrahms (Elliot)? Şimdi bizden bunları isteyenlerin, bizim yöneticilerimiz kendilerini kabul edecekler diye Şam kahvelerinde oturup sıralarını beklediklerini gördük. Her iki ülkenin halkları baskıya uğradı, bu Lübnanlı liderler, insanlar iki kelime siyaset konuştular diye bizde 15 yıl hapishanelerde kaybolurlarken neredeydiler? İstihbarat örgütleriyle şakalaşıyorlardı. Lübnan?da insanların hiç mi değilse iki söz söylemeye hakları vardı. Hariri?nin öldürülmesinden sonra, ?Suriyeli şöyle yaptı, Suriyeli böyle yaptı? demeye başladılar. Ama hangi Suriyeli? Bizim bunlarla ilgimiz yok. Biz onlardan daha fazla eziyet gördük. Öyleyse duvarlarda ?Suriyeli köpektir? türünden yazılar da görüyoruz, yoksul Suriyeli işçilerin iki kuruş kazanmak için gittikleri Lübnan?da nasıl aşağılandıklarını da görüyoruz. Bu mu pirinç devrimi? Diktatörlük aygıtlarından kurtulmanın hedefleri bunlar mı??. Kendine hâkim olmaya çalıştı. Konuşmasını sakin, açık bir dille sürdürmek istiyordu. Kahvede oturanların duymamaları için de kısık ama duyulabilecek bir sesle: ?Bizim zorumuz Esad ailesi, ama onların yerine Hariri ailesini getirmek için değil?. Hemen bütün gözler tavanda gezinmeye başladı.
Sohbeti sürdürmek için ikinci günü beklememiz gerekmişti. Ya Suriye?de siyasi gelişmeler nasıldı? Abdulhalim Haddam, Müslüman Kardeşler, Şam Bildirgesi ve yeni basının durumu neydi memlekette? Diğerlerinden yaşça en büyük olan genç konuşmaya katıldı: ?Öncelikle Şam?ın baharından söz edelim. Yeni başbakanın ettiği yemine inandık. Bizler gibi genç biriydi. Sonra, 2000 yılı sonbaharından başlayarak herkes Suriye?nin geleceğini tartışmaya başladı. Her yerde toplantılar yapılıyordu. Bu durum başlangıçta keyifli görünüyordu. Bazen de zor geliyordu. Yönetim bize Baas partili öğretmenleri gönderiyordu. Onlar da sürekli olarak anlaşılmaz konuşmalar, tahliller yapıyor boş sözlerle zamanımızı harcıyorlardı. Bu da pek önemli değildi. Sonuçta her konuda araştırma yapma hakkı kazandık. Sonra, bir gün, düzen korkuya kapıldı. Sözünü ettiğim Baas partili öğretim üyeleri, o bizim yaşamımızı beğenmeyenler, fakültenin sınıflarında, dönemin başkan vekili Haddam?a aşağılamayla bağırarak: ?Çocuklarının arabalarının benzin masrafları düşük maaşlarımızı arttırmaya yeterli olur?, demeye başladı. Haddam da onlara yanıtla ?Ne istiyorsunuz, Suriye?yi Cezayirleştirmek mi istiyorsunuz? (Cezayir?deki şiddet olaylarını kastediyordu). O gün bahar zafer kazanmıştı, çünkü havası ve düşünceleri öteki taraftakilere, Baas partisi üyelerine ulaşmıştı. O zaman, ?Bahar?a bir sınır koymaya karar verdiler. O günden sonra siyasi yaşam son buldu. Bazıları, Mişel Kilva benzeri küçük bir azınlık, (bahar ateşinin) sönmediğini sandılar. Hatta Baas komitelerine 2005 yılı Haziran ayında kongrelerini yapmalarına yardımcı oldu. Bu yardım taslak belgelerin siyasi partilere özgürlük önermesine kadar sürdü. Sonra, kongrenin son günü, başkan 3 saat süren uzun kapanış konuşmasını yapmak üzere geldi ve her şey değişti?.
UZUN SÜREDİR SURİYE?DE GERÇEK BİR SİYASİ FAALİYET OLMADI
Konuşma, o dönemde hapsedilen Mişel Kilva geldi. Konuşmanın başından şimdiye kadar suskun kalmış daha genç biri sözü aldı ve soğukkanlılıkla şöyle dedi: ?Kilva, onlara kurnazca davranmayı denedi. Onlar da onu ?köşe?de beklediler, yapacağı ilk yanlış için. O da o yanlışı, makalede sahil dağlığında ve Şam?da ölüm fermanını karşılaştırdığı, ?tadı yok? dedikleri makaleyi yazmakla yaptı. Dikkatli olmak lazım, böyle şeyler mezhep ayrılıklarını kışkırtmaya girer. Ne kadar üzücü!?. Bir başkası: Kilva?nın amacı bu değildi. Hapsedilmeyi de hak etmedi. Hiç olmazsa başkaları gibi, Haddam gibi bozuk düzeni yıkma çağrısı yaptığında bizi oyuna dâhil etmeye kalkışmadı. Üstelik arkasında ?Parisli Hariri? ailesinin ileri gelenleri de yoktu?. Bir diğer genç, keyifle: ?Gerçekte Haddam Suriye?ye önemli bir hizmette bulundu. İnsanlar, idamla yargılanabilecekleri olağanüstü yasaların tehdidi altında (idamla yargılanmak üzere haklarında soruşturma açılıyordu) onlar adına yönetime meydan okurken, Müslüman Kardeşler onunla anlaşmak için yanına koşturunca, bütün inanılırlıklarını yitirdiler. Haddam böylece Suriye?de İslam devleti ihtimalini ortadan kaldırmış oldu. Yakın gelecekte vatandaş devletinden başka bir devlet kurulması ihtimali kalmadı. Böylesi daha iyi?. Bir genç kız ekliyor: ?Suriye?de hiç kimse 14 Mart (Lübnan) hareketine yakın bir söylemin arkasında yürüyemez. George Bush daha baştan onları desteklediği için?.
Peki, Şam Bildirgesi için ne diyorsun? Ağır bir suskunluk çöktü, sonra yaşça büyükleri konuşma cesareti gösterdi: ?Birinci bildirge bir cesaret işiydi, hem de insanların baharı (Şam baharını) unutmaya başladıkları bir sırada. Ancak ?İslam çoğunluğun dinidir? deniliyordu. Ne gereği vardı? Her şeyi bozdu. Bütün bu insanlar cesur kimselerdir, bazıları, sadece farklı düşünce özgürlüğünü savunmak için hapislerde 10-15 yılını geçirdi. Sonra bu sayfa, Hariri?nin öldürülmesi ve Suriye?nin Lübnan?dan çekilmesi sonrasındaki olayların döngüsü içinde kapandı?. Biraz nefeslendikten sonra konuşmasına devam etti: ?sonra, yeni bir metnin oylanması için yeni bir toplantının Aralık ayı daveti geldi. Artık hiçbir şeyi bilemiyordum. Toplantıda belki 200 kişi katıldı, bir kadını toplantı başkanlığına seçtiler. Kadın, ?birinci bildirge?yi yayımlayan üç siyasi grubun hiçbirinin fiili yandaşı değildi. Bu seçimleri yapmak bile gerçekten başlı başına bir cesaret işiydi. Bu cesaretlerini ağır bir bedelle ödediler, olağanüstü hal mahkemeleri ve hapis?. Hemen arkasından gençlerden biri anlatmaya başladı: ?Ben de hükümetin yerinde olsam birilerinin ?barışçıl yolarla? da olsa ?köklü değişim? istemesinden hoşnutluk duymazdım. Bir başka genç kız neşeyle ekledi: ?Onlar kargaşa yaratmadılar, başkanlığa bir kadını seçtiler. Kendilerinin geçmişte geldikleri ufuktan geldiği için. Kadın, Ekrem Horani?nin kızı, ?Baas partisinin kurucularından? biriydi?. Dördüncü genç söyleyeceği şeyin önemine dikkat çekmek istercesine kısa bir suskunluk sağladıktan sonra konuşmaya başladı: ?Uzun süredir Suriye?de gerçek bir siyasi faaliyet olmamıştır. Şu veya bu seçilmediği için saflarında görüş ayrılıkları ortaya çıktı, tartışmalar yaşandı; üstelik de kimi zaman güvenlik güçlerinin aralarından birini tutuklamaya geldiği bir dönemde. Bu kadarı da sorumsuzluk! Şam baharı ruhuna dönmek gerek. ?Bahar? çok önemli bir semboldü. Daha tartışmaların başlangıcında, üstelik de Baas partililerle yapılan görüşmelerde bile kabul edilmişti. Bahar ruhuna dönülmeli. Pek çok insan hapse girdi, dış baskılar ve tehditler de çok ağır?.
Onu, şivesinden Halepli olduğunu anladığımız başka bir gencin konuşması izledi: ?Asgari ölçülerde toplumsal kavrayış kalmadı. Bir gün ?onlar? Halep?in güzel bir caddesi olan Kral Faysal caddesini yıkmaya, caddenin ortasındaki büyük ağaçları sökmeye geldiler. Kimse bundan haberdar değildi. Belediye meclisi bile bundan habersizdi. Hiç kimse de parmağını kıpırdatmaya cesaret edemedi. Bu memlekette ?adam? kalmadı?. Bu üzücü haberle sohbetimiz sona erdi.
Suriye gençliğinin günümüzdeki durumu bu; Ne büyük bir siyasi değişimin hayalini kuruyorlar, ne de büyük devrimin üzücü sonuçlarının beklentisi içindeler. Umarım böylesi tartışmaları, hüzünlü bir ortamda olsa da, onları dinleyecek birileriyle sürdürürüler. Onlar bu tangonun tekrarla çalınmasını istiyorlar, dans etmek için; başörtüleriyle de olsa...