TÜSİAD'dan yapılan yazılı açıklamada, Araştırmacı ve Hukukçu David Saltzman'ın, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde kabul edilen, ancak Genel Kurul gündemine alınmayan, 1. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen trajik olayları konu alan Ermeni yasa tasarısı hakkında bir rapor hazırladığı ifade edildi.
Açıklamada, TÜSİAD tarafından yayınlanan 'ABD Temsilciler Meclisi Yasa Tasarısı No.106: Yasal ve Olgusal Eksiklikler' (H.RES.106: Legal and Factual Deficiencies) başlıklı çalışmanın, dün, Washington DC'de, Türkiye-ABD ilişkilerini ele alan '21. Yüzyılda ABD-Türkiye İlişkilerinin Temelleri' (The Foundations of US-Turkey Relations in the 21st Century) konferansı sırasında kamuoyuna sunulduğu bildirildi.
TÜSİAD Yönetim Kurulu imzasıyla raporun ön sözünde kaleme alınan yazıda, TÜSİAD'ın, Osmanlı İmparatorluğunun Ermeni yurttaşlarının Birinci Dünya Savaşında yaşadıkları olayların tartışılması için bir platform oluşturulması girişiminde bulunmayı arzuladığı ifade edildi.
Bu konu hakkındaki anlaşmazlık ve tartışmanın aşırı siyasal niteliğinin, Türkiye'nin en yakın müttefikleriyle olan ilişkilerini etkilediği ve Türk kamuoyundaki batı karşıtı tepkilerin etki alanını genişlettiği vurgulandı.
Raporda, Ermeni diasporası örgütlerinin çoğunun, akademisyenler ve siyasi olarak etkin bazı çevrelerin, dönemin trajik olaylarını 'soykırım' olarak adlandırmakta ısrar ettikleri, bu çevrelerin, tarihsel verileri ciddi bir zeminde tartışmak için, Türkiye'nin soykırımı kabullenmesi şartını arama yönündeki ısrarlarının konunun tartışılmasına imkan tanımadığı kaydedildi.
'DÜNYA KAMUOYU BU TEK TARAFLI GÖRÜŞE ŞARTLANMIŞ DURUMDA'
Bir milletin tümüne yöneltilebilecek en ciddi suçlamayı içeren bu tartışmanın, bu kadar dar bir perspektifte yürütülmesinin, konunun siyasallaşmasının önünü açtığına işaret edilen raporda, şunlar belirtildi:
'Dünya kamuoyu da bu tek taraflı görüşe şartlanmış durumdadır. Siyasi fırsatçılık, demokratik ülke parlamenterlerini, -insanlığa karşı işlenmiş bu suç kategorisi konusunda tarihsel verileri karşı görüşleri içerecek şekilde ortaya koyma iradesi göstermek yerine- Türk milletini, farklı bir yerde konumlandırmaya yöneltmektedir. Olguların objektif bir şekilde dikkate alınmaması, karşı olgulara dayanan unsurların tanınmasının reddi ve olayların tarihsel bağlamının ihmal edilmesi mevcut kanaatin süreklilik kazanmasını kolaylaştırmaktadır.
Olayların militanca yorumuna karşı çıkacak kadar bilgi ya da cesaret sahibi olanlara açık ve gizli sansür uygulanmaktadır. Bazı durumlarda 'inkarcı' diye nitelendirilen araştırmacılar, şiddete ya da fiziksel saldırılara maruz kalmaktadır. Bu araştırmacıların kariyerleri, siyasal kazanım elde etmeyi, gerçekleri ortaya çıkarmanın önünde tutan fanatikler tarafından tehlikeye atılmaktadır.'
'TÜRK HÜKÜMETİ KENDİ ARŞİVLERİNİ ARAŞTIRMACILARIN KULLANIMINA AÇMAKTA'
1915 yılındaki trajik olayları 'soykırım' olarak tanımlamak adına hiçbir zaman hukuki bir görüş oluşmadığı ifade edilen raporda, soykırım yapıldığını iddia edenlerin, bu konuyu, herhangi bir uluslararası mahkemeye götürmedikleri bildirildi.
Raporda, 'Ermenilerin tehciri ve buna eşlik eden şiddet olaylarına ilişkin tarihsel belgeler, Ermeni topluluklarının isyanı ve nüfuslarının gerilemesi, Türkiye'de, şimdiye kadar rastlanmayan bir açıklıkta kamuoyunda tartışılmaktadır. Bu memnuniyet verici gelişme, tarihin siyasallaştırılması girişimleri nedeniyle zarar görmekte, Türk kamuoyunun büyük bir bölümü de bu girişimleri kötü niyetli, haksız ve ulusal kimliklerine düşmanca bir tutum olarak değerlendirmektedir. Türk hükümeti kendi arşivlerini araştırmacıların kullanımına açmakta, ancak Ermeni Taşnak arşivleri gibi birçok ilgili kaynağa ulaşılamamaktadır' denildi.
Bu koşullar altında, ne tarihsel gerçekliğin özüne inilebileceği ne de Türkiye ile Ermenistan arasında normal ilişki kurma çabalarının sonuca ulaşacağına işaret edilen raporda, yeni gelen kuşakların, daha fazla nefret ve düşmanlıkla yetiştirileceği ve iki komşu ülkenin, birbirlerinin beşeri ve ekonomik kaynaklarından yararlanamayacakları aktarıldı.
Raporda, şunlar kaydedildi:
'TÜSİAD olarak, konunun özüne inebilmek için daha mantıklı ve siyasal olarak istismar edilmeyecek bir yol bulunması gerektiğine inanıyoruz. Yaşanan karışık ve çalkantılı dönemlerde, başta Osmanlı Ermenileri olmak üzere savaşın, şiddetin, açlığın ve salgın hastalıkların kurbanları için büyük üzüntü duymaktayız. Türkler ve Ermeniler, neredeyse bin yıldır birlikte yaşamışlar; ortak bir tarih, kültür, sosyal alışkanlıklar geliştirmişler ve sevgi ile bağlandıkları bir toprağı paylaşmışlardır.
Ermeni toplumu, Osmanlı Devletine başarıyla hizmet vermiş pek çok devlet adamı yetiştirmiştir. Tehcir kararının verildiği dönemde, Osmanlı ordusunda, Gelibolu topraklarını savunan Ermeni kökenli askerler savaşmaktaydı. Trajedi nedeniyle yitirilen hayatları kolektif hafızamızda yaşatmak, bir arada yaşayan pek çok topluluğun birlikteliğinin sona erdiğini kabul etmek ve kayıplarımız için yas tutmak durumundayız. Ancak bunu yaparken, tarihi tek taraflı okumaktan ve bir milleti temelden suçlamaktan kaçınmalıyız.'
TÜSİAD'ın, konunun bir karşılıklı suçlama oyununa dönüşmeden nesnel, çok boyutlu ve sakin bir şekilde tartışılmasını sağlayacak bir zemin yaratmak arzusunda olduğu ifade edilen raporda, 'Bu rapor, geniş çaptaki tartışmaya mütevazı bir katkı sunmakta ve konuya ilgimizin ilk adımını oluşturmaktadır. Bizler tarihçi, ya da yargıç değiliz. Biz, sadece, Ermeni sorununda gerçeğin arayışı içerisinde olup, pek çokları tarafından tarihsel gerçek olarak kabul edilen bir yakıştırmaya karşı durulması gerektiği inancındayız' denildi.