Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

?Ortadoğu büyük adaletsizlikler yeri?

İngiliz The Independent gazetesinin 32 yıldır Ortadoğu'da yaşayan ünlü muhabiri Robert Fisk'ten bölge hakkında çok çarpıcı açıklamalar.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-05-09 06:56:00

?Ortadoğu büyük adaletsizlikler yeri?

Haber Merkezi / TİMETURK

Pakistan asıllı gazeteci Wajahat Ali?nin ünlü Ortadoğu muhabiri Robert Fisk ile özel röportajı:

 ?Sana şimdi söyleyeceğim şey, ama lütfen beni tam olarak doğru alıntıladığına emin ol ? ve umarım kasete çekiyorsundur. Hatta kısaltmak amacıyla bile, söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi yapma,? diye emretti ünlü gazeteci Robert Fisk.

?Yanlış alıntılanmayacaksınız ve istiyorsanız öyle yaparım -? diye cevapladım.

?Çünkü gazetecilikte yaşadığım en büyük problem alıntılanıp veya yanlış alıntılanıp sonra söylemediğim bir şey nedeniyle savunmamın istenmesi.?

Onu temin ettim. ?Her kelimesini kasete çektim ve her dediğinizi not aldım ve bu zamana kadar hiçbir röportaj -?

?Ve hepsini bir araya getirirken, çünkü tamamını kullanmayacaksın, karşı hareket noktalarımı dâhil ettiğinden emin olmaya çalış. Yani Ahmedinejad?a ?çatlak? diyorsam bunu yazın ama genel olarak İran?dan bahsettiğimden de emin olun. İsraillileri eleştirdiğimde aynı zamanda Arapları da eleştirdiğimi unutmayın.?

Röportaj boyunca dünyanın en renkli yabancı muhabirinin bir müdür ya da eğitim çavuşu olsaydı da eşit derecede parlak bir kariyeri olacağını düşündüm.

The Independent gazetesinin yaklaşık otuz yıldır bölgede yaşayan Ortadoğu muhabiri Robert Fisk ile röportaj zamanını sağlama almak için yaklaşık bir hafta telefon kovalamacası sürdü. Onu her aradığımda bana pek çok numara verdi, bir İrlanda?da iç hat, diğeri Lübnan?da cep telefonu hattı ve hummalı seyahat programı nedeniyle sürekli değişen randevular. Sonunda on beş dakikalık bir röportaja karar verdi ama birden uzun bir saate çıkan sohbete ve ünlü muhabir tarafından aydınlatıcı ve eğlenceli bir Ortadoğu tarih dersine döndü.

Fisk?in tutkulu, dik kafalı gevezeliği ile ilgili dedikoduların gerçekten doğru olduğunu belirtmeme izin verin. Bazı iftiracılar onun kişiliğinin kibrini yansıtan önyargılı bir abartılı üslupla yazılarına bulaştığını iddia ederlerken, pek çok destekçisi heyecanlı sesini otantik ve canlandırıcı olarak vurguluyor. Deneyimli eski asker hem gazetecilikle hem de Ortadoğu tarihiyle ilgili bu talep edilmemiş işaretleri ve ipuçlarını vermeye karşı koyamadı.

Bu Ortadoğu?daki çok az sayıdaki gazetecilik otoritelerinden biri ile yapılan özel ve içten bir görüşmedir.

Geçenlerde bir İngiliz gazetesi Gazze?nin son 30 yıldan beri en kötü durumunda olduğunu söyledi. Daha geçen hafta bir toplantı hedeflendi ve pek çok sivil öldürüldü. Amerikalılar bunu görüp ?İşte Araplarla Yahudiler, her zamanki gibi birbirlerini öldürüyorlar? diye düşünüyorlar. Bu çabuk alevlenmeyle ilgili temel gerçeklik nedir? Bu son yangın felaketinde bir taraf diğer taraftan daha fazla mı suçlanacak?

FİSK: Oh, Tanrım! CNN sorusu gibi geldi! Biliyorsun, bu tarihle ilgili, toplumlarımızın geliştirdiği yolla ilgili ve bize söylenilenler ve söylenilmeyenlerle ilgili. Birinci Dünya Harbi?nin bitmesinden sonra sahip olduğunuz aynı duruma şimdi Batı Şeria?da, Gazze?de, İsrail ya da ?Filistin?de? sahipsiniz. İki grup insan aynı toprak parçasında yaşamak istiyor ve zıtlaşan iddiaları var; biri Osmanlı dönemine ve İngiliz dönemine giden senede büyük ölçüde dayanıyor. Diğeri ise Tanrı?nın vaat ettiği fikrine dayanıyor görünüyor. Ve bu ikisi bir çözüm yolu bulamıyor. Bir taraftan şöyle diyemezsiniz, Toprakla ilgili senetlerim var ama hayır Tanrı aslında burayı bana verdi. Görüşmenin sonu bu, değil mi? Oradan her türlü tarihi alegoriye, haber yapma yoluna ve tarihi haber yapma yoluna çekebilirsiniz ve oradan da bir yere gidemezsiniz. Her defasında bize tekrar başlamamız gerektiği söyleniyor. Saati şu andan başlatıp geçmişi unutmalıyız. Irak?ta, Avrupa?da ya da Amerika?da unutamadığınız gibi geçmişi artık unutamazsınız.

İkinci Dünya Harbi?nin geçmişte de şimdi de Blair ve Bush tarafından Irak?ın işgaline bahane bulmak için sürekli dibi deşiliyor. Sürekli İkinci Dünya Savaşı?na geri dönüp Saddam?ı Bağdat?ın Hitlerine benzetip sonra da diğer taraftan Ortadoğu?nun geri kalan bölümleri için tarihe geri dönemeyeceğiz diyemezsiniz, çünkü bu uygun olmaz, dolayısıyla tam buradan başlayacağız. İnsanların sürekli ?Hadi ilerleyelim? dediğini duyuyoruz. (Gülüyor) Evlilik rehber danışmanlarının psikolojik jargon dilini bilirsiniz, ne kadar hüzün yaşanmışsa yaşansın geçmişe bakmayın sadece geleceğe bakın. Korkarım bunu yapmak zorundasınız.

Krallar istenmediğinde generaller getiriyoruz

Ortadoğu büyük adaletsizlik yeri. İsrailliler 1917 Lord Balfour Deklarasyonu?nun Filistin?de İsrail haline gelen sadece kuzey kısım anlamına gelmeyecek bir Yahudi yurdu için İngiltere desteği vaat ettiğini iddia edebilir ya da en azından dileyebilir. Pek çok İsrailli ve sözde İsrailli şu anda Filistin?in Ürdün Nehrine kadar olan her yer anlamına geldiğini iddia edebilir. 1921?de yapılan Kahire konferansından sonra Chaim Weizmann?ın ümidi Yahudi yerleşimlerinin Ürdün Nehri?nin doğusuna kadar izin verilmesiydi. İngilizler tarafından kafa karıştırıcı vaatlerin verildiği iki grup insan var. Biri Arapların bağımsızlı için Yahudi göçünün yerli Arapları hiçbir şekilde yurtlarından çıkarmayacağı ve hiçbir şekilde kötü bir duruma uğratmayacağını vaat ediyor. İngiltere tarafından verilen diğer bir vaat de Filistin?de bir Yahudi yurdu desteği. Bu ikisinin bugün olduğu gibi o zaman da bütünleşmesi imkânsızdı.

Ortadoğu?da gezinmeye ve çeşitli diktatörlerimizi yerleştirmeye devam ediyoruz, Suudi Arabistan Kralları olsun veya Mısır?da Kral Faruk olsun ya da Libya?da Kral İdris olsun. Sonra insanlar bu çeşitli kralları istemediğinde çeşitli generaller getiriyoruz. General Sedat ve Albay Kaddafi. Kral Abdullah askerdi, Kral Hüseyin askerdi. Sonra insanlar ?yeter artık!? dediklerinde şaşırıyoruz. Ama günün sonunda ?Kim doğruydu ve kim yanlıştı?? dediğinizde, yanlış olan tarihtir. O bölgede yaptığımız hatalar ve işlediğimiz adaletsizlikler. Osmanlı İmparatorluğuyla başlatabilirsiniz, Birinci Dünya Savaşı sonrasıyla başlatabilirsiniz ve Amerikalılarla başlatabilirsiniz. Ve tarihe geri dönüp baktıkça, kâğıtlar daha da inceliyor ve kırılganlaşıyor, öyle değil mi?

Yıllardır Ortadoğu?dasınız. Hem Cumhuriyetçi hem de Demokratik yabancı politikayı gördünüz ?

Farkı nedir? Fark yoktur. Clinton ile Bush arasındaki fark ne? Bu insanların İsrail?de İşçi partisi hükümeti geleceğini ve Likud partisinden farklı olacağını söylemesi gibi ve sonra pek de fark olmadığını görüyorsunuz.

Peki, bildiğiniz üzere Obama Başkanlık yarışından önce Filistinlilerin haklarına karşı daha taraflıydı. Ancak geçen ay Clinton ile birlikte Filistinlilerin şiddetini şiddetle kınayan bir mektup yazdı. Çoğu kişi merak ediyor, o ya da Clinton kazanırsa, politikada herhangi bir değişiklik olacak mı?

Amerika Birleşik Devletlerinde seçimi kim kazanırsa kazansın Ortadoğu bakımından politikada farklı olacak şey budur: bu tamamen konu dışıdır.

Lübnan unutulmuş bir hikâye gibi görünüyor. 2006?da o toplumun büyük bir kısmını perişan eden bir mücadele yaşadı İsraille?

Hizbullah yaşadı. Lübnan tamamen yaşamış mıdır bilmem ama Hizbullah yaşadı.

Lübnanlı toplum son iki yılda kendine gelebilmiş midir, yoksa sadece Hizbullah?ı mı güçlendirmiştir?

Elbette Hizbullah?ı güçlendirdi ama o zamandan beri siyasi performansları öyle muğlak ki prestij bağlamında askeri olarak ne kazandıysa siyasi olarak Lübnan?ın kendi içinde o ölçüde kaybetti. Bak Lübnan ile ilgili tek iyi haber sivil savaşın yeniden başlamamasıdır. Pek çok insan başlayacağını düşündü, ben de öyle düşünmüştüm, ama başlamadı. Bu da savaşın saçmalığının farkına vardıkları anlamına gelebilir: kazanmıyorsunuz. Tamamen ölümle ilgili, zaferle ilgili değil. Sivil savaş sırasında çocukken eğitim görmek üzere Paris?e, Londra?ya, Cenevre?ye, Boston?a ve benzeri şekilde yurt dışına gönderilen çok sayıda Lübnanlı Lübnan?a geri döndü ve ?Bu hizipçilik saçmalığını istemiyorum ve artık savaş olmayan sıradan bir ülkede yaşamak istiyorum? dedi. Bu boyutta ?Amerikalıların ve İranlıların savaş meydanı olarak kullanmak istemelerine rağmen ? ki 2006?da neredeyse olmak üzereydi- Gazze veya Afganistan ya da Irak gibi parçalanmadığı gerçeği- Lübnan ve Lübnanlıların övüncüdür. İyi talihlerini takdir edip etmemeleri oldukça farklı bir meseledir.

Kosova ve Sırbistan?da deneyimlisiniz ve biliyorsunuz ki Kosova 17 Şubat?ta bağımsızlığını ve Sırbistan?dan özerkliğini ilan etti. Uzun süre devam eden cefasında Batılı aracıların yardakçılığı olduğuna inanıyor musunuz? Bu umut sinyali veren yeni bir sayfa mı? Ve daha erken olabilir miydi?

İki buçuk yıl içinde çıkacak bir kitabım var. Kosova, Bosna ve özellikle İslam hakkında oldukça çok şey içerecek. Kitabın ismi ?Gücün Gecesi? , açıklamama gerek duymazsınız. Elbette çok farklı yerler var. Bosna?daki Sırp hareketleri Sırpların Sırbistan?ın parçası olarak gördükleri Kosova?daki Sırp hareketleriyle aynı siyasi güdüler tarafından teşvik edilmedi ve bunu uzun süre tartışabilirsiniz. ?Aracıların? herhangi bir şeyde suç ortağı olduğunu bilmiyorum. Bir tarafta tırnak içinde ?komployu? tamamen göz ardı etmiyorum, örneğin CIA ve İngilizler Musaddık?ın (CIA tarafından indirilen İran?ın demokratik olarak seçilen lideri) indirilmesinde ve 50lerin İran?ına Şah?ın getirilmesine dâhil oldular. Bunların hepsi doğru. Ancak devletleri bağımsızlık için manipüle edebilme fikri muhtemelen olmayacak şeydir.

Kosovalıların konuyu ele alış biçimi Avrupa?nın bağımsızlık için desteğini bir şekilde sürdürmesi gerektiği şeklindeydi. Şimdi Balkanlarda biliyoruz ki her zamanki gibi bölgesel Avrupa güçlerinin bunda parmağı var. Tıpkı Almanların Hırvatların bağımsızlığını desteklediği gibi ve tarihi olarak bunu nedenini biliyoruz. Tito Dönemi sırasında ve öncesinde pek çok Arnavut?un Kosova?ya girdiğini ve etnik oluşumunu değiştirdiğini tarihi olarak biliyoruz. Ancak sonra gene diğer yola gittiğinde tarihte ne kadar geriye gidersiniz?

Bunun gerçekten bir Osmanlı hikâyesi olduğunu ve Birinci Dünya Savaşında başlayan Osmanlı İmparatorluğu?nun parçalanmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa içinde çekişmeye başlayınca, Sırbistan?dan olduğu kadar Bulgaristan?dan da bahsediyorum, bunu tertipli bir şekilde yapmadı. Bunu katliamlarla ve korkunç ölümlerle yaptı, o dönemin rivayetlerini okuduysanız 1990?larda Bosna için yazdığımız şeyler gibi görünüyor. Orada maalesef kanın kusurlu ve adaletsiz bir şekilde cezalandırdığı önemli derecede tarihi miras bırakılmıştı. Bence Kosova daha fazla düşmanlık tohumları taşıyor çünkü herhangi bir Sırp liderinin Kosova ile ilgili olarak Kosova?nın Sırbistan?ın tarihi yurt toprağı olduğunu söyleyeceğine inanmıyorum. Ve Bosna?nın da bu meseleyi çözdüğünü sanmıyorum. Sadece federal aldatıcı görünüşte bağımsız bir devlet, değil mi? Her ne olduysa Osmanlı İmparatorluğunda herkesin gözü boyanmıştı. Tüm bunları çözümlemek için Osmanlılara geri dönmeniz gerekir.

Çok ilginç bir kitap çıktı, adı Jerusalem 1912 (Kudüs 1912). Toprak sahipliği ve Yahudi göçü gibi köklü meselelerin Birinci Dünya Savaşından önce, İngilizler ve Türkler savaşa girmeden önce, Osmanlı İmparatorluğu parçalanmadan önce büyük meseleler haline geldiğini oldukça ikna edici bir şekilde ileri sürüyor. Ve bence Arapları ve Yahudiler içermemesine rağmen benzer bir ışıkta Balkanlardaki problemleri görmelisiniz. Sürekli babalarımızın ya da büyükbabalarımızın yaptıklarının üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Great War of Civilization (Medeniyetin Büyük Savaşı) kitabını yazdım. Babam şimdiki Ortadoğu?yu üreten Birinci Dünya Savaşı?nda askerdi ? bununla ilgili yapabileceği pek bir şey yoktu ? ama Medeniyet için Büyük Savaş olarak inandığı şey için savaştı.

Basit kalıplı ?Akıl hocaları? her yeri işgal etmiş durumda

Mevcut liderliğin problemlerinden biri geçmişte liderler ne yapacaklarını ve belli bir durumla nasıl en iyi başa nasıl çıkacaklarını yansıtma ve tartışma zamanı bulurlardı. Kararları garip bir şekilde adaletsiz veya yanlış olabilirdi ancak en azından o kararları derinlemesine düşünmeye dayandırarak verirlerdi, bazen Londra kulüplerinde, bazen Downing Caddesinde ya da yatakta Shelley okurken ama en azından ne yaptıklarını yansıtmak için fırsatları olurdu. Günümüzde basın konferanslarıyla, TV prime time ile, 10 Haberleriyle, CBS haberleriyle, CNN özel haberleriyle yaşıyoruz. Başkanlık seçimleriyle, Önseçimlerle şişiriliyoruz, dolayısıyla politikalar hareket halinde yapılıyor ? otomobillerin arka koltuklarında, cep telefonlarında, sonrasında başka basın konferansı olan acele akşam yemeği öncesinde kokteyllerde. ?Bu tanımı sevmiyorum ama ? bu kadar ?akıl hocalarının? , yani basit kalıplarla çözüm bulan adamların, olmasının nedeni budur. Dolayısıyla, yarın, ertesi gün ve ertesi sene ne olacağını düşünen yansıtmacı karar vermenin yerine bir dakika önce bir basın toplantısında yapılan bir eleştiriye nasıl yanıt verileceği üzerine karar verme süreci işliyor. Bu nedenle uzun dönemli planlamanız olmuyor.

Irak savaşı sonrası için hiç planımızın olmamasının sebebi bu, çünkü zaferi duyurmak için CNN?e gitmekle meşguldük, dolayısıyla onu düşünemedik. Ünlü İngiliz tarihçisi Corelli Barnett?in harika bir akademik kitapçığı var. İngiliz Kamu Sicil Bürosu?ndaki arşiv belgelerinden ve 1941 Bakanlar Kurulu?nun Ulusal Arşivlerinden adım adım gidiliyor. Hitler Rusya?ya girmeden önce ve Amerika iki uzun yıl tarafsız kaldıktan sonra savaşa girmeden önce, İngiltere Nazi Almanya?sından işgal beklerken 1941?de Churchill Nazi bombardımanı altında İşgal edilen Almanya?nın Savaş sonrası hükümetini planlamak için Londra?da bir Bakanlar Kurulu komitesi tayin etti. Şimdi ileride düşünmek var!

Hükümetlerin eskiden nasıl davrandıklarının bir işareti var. Savaşın bitmesinden dört yıl önce Almanlar kazanacakmış gibi görünürken Churchill ve İngilizler savaşa hiçbir Amerikalı karışmamışken Savaş sonrası Almanya?yı planlıyordu. 1945?de Alman şehri Cologne?ye ateş altında İngiliz orduları giderken, İngiliz Devlet Memurları çelik yeleklerle Kasaba Merkezi?ni ele geçirmek için onlarla gittiler, çünkü sivil yönetimin hemen başlamasını istiyorlardı. Yakıtın çalışmasını, vesika sisteminin başlamasını ve insanların karınlarını doyurmasını istiyorlardı. İşe yaradı ve insanlar ölmedi. Demek istediğim Almanlar fakir ve açtı ama ölmedi. Hazır televizyon, basın konferansı haberleri, akıl hocaları, vb çağından önce insanların geleceği nasıl planladıklarının klasik bir örneği var ve genel olarak işe yarıyordu; büyük ölçüde başarılıydı. İkinci Dünya Savaşının sonunda dört yıl önceydi. Amerikalıların Bağdat?ın merkezini işgal etmeden dört gün önce bile tutarlı bir planları yoktu. Devlet Bakanlığında tuhaf bir komite kuruluşları vardı ama kimse onu dinlemiyordu ve 20 kişiydiler. Böylece bu ani karar vermede sürükleniyorsunuz: ?Peki ne yapacaksınız Sayın Bush? Buna nasıl yanıt vereceksiniz?? Ve Bush?un ne diyeceğini gözden geçirmesi için 5 dakikası var.

İngiltere?de BBC?de Desert Island Discs adında bir program var. Issız bir adaya bırakılırsanız çalmak isteyeceğiniz 8 kayıt seçmenize izin veriliyor. Benim seçtiğim kayıtlardan biri Winston Churchill?in 18 Haziran 1940?da Dunkirk savaşı bittiğinde ve İngilizler Nazi Avrupa?sına karşı savaşta yalnız kaldıklarında yaptığı konuşmaydı. Bush ve Blair sürekli kendilerinin Churchill olduklarını iddia ettiklerinden bu kaydı çaldım ama buradaki gerçek şeydi. Ve Churchill?in sesi oldukça yorgundu, belki konuşmadan önce bir kaç kadeh içmişti ve dinlediğinizde olağan dışı bir güç ve tarih bilgisini kullanan bir adamın fikirlerini insanlara aşıladığını hissediyorsunuz. Bush?un tarih bilgisi nedir? Kamboçya?yı Vietnam?la karıştırmıştı. Vietnam?dan bahsediyor ama oraya gitmekten kaçınmayı başardı, biliyoruz ki Cheney gitti.

Şu an sahip olduğumuz başka bir problem de biliyorsunuz ki savaşta bulunmuş tek bir Batılı devlet adamı olduğunu sanmıyorum, McCain Başkan seçilirse bu değişebilir. Ortadoğu liderlerinin hepsi ise sizi temin ederim ki savaşta bulunmuştur. Ama hiçbir Batılı lider savaşta bulunmamıştır. Görüyorsunuz, Bush?ların ve Blair'lerin savaş bilgisi televizyondan, Hollywood filmlerinden geliyor. Churchill insanları savaşa teslim ettiğinde kendisi de Birinci Dünya Savaşında siperlerdeydi. Theodore Roosevelt?in doğrudan deneyimi vardı. Eisenhower da gerçekten savaştı, yani İkinci Dünya Savaşının Üst İttifak Kumandanıydı. Dolayısıyla savaş sonrası yıllarda savaşın ne anlama geldiğini bilen Batılı liderler vardı: ölüm, çığlık, kayıp ve hüzün demekti. Şimdi Londra?da gölgesi donuk ve sıkıcı Gordon Brown üzerine düşen Blair gibi insanlar için savaş politik bir tercihti: Birleşmiş Milletlere giremediyseniz yaptığınız bir şey. ?İkinci bir devrime ihtiyacımız var mı yok mu?? Eskiden insanların savaşa gitme yolları böyle değildi. (Gülüyor.)

Bugün eksik olan şeylerden biri sağduyudur. Sağduyulu herhangi biri, oturan herhangi biri ?Irak?a Saldırma!? derdi. Aslında Bush da işgal etmeden önce Irak?ta demokrasiden bahsetmeye başlamıştı. Solcu yorumcuların söylediklerine karşın, demokrasi istiyoruz demedi ama şöyle konuştu; ?Ortadoğu?da demokrasi istiyoruz.? 2002?de şöyle yazdığımı hatırlıyorum, ?Ortadoğu?da demokrasi istiyor ve bunu Irak?tan mı başlatmak istiyor?!?? bu sağduyu değildir. Şu an sahip olduğumuz pek çok problemin herhangi bir şey hakkında uzun dönemli bir görüşe sahip olmadaki başarısızlığımızdan kaynaklandığını düşünüyorum.

İsrail hükümetini ele aldığınızda,  ?Terörün kötü otlarını kökünden kazıyacağız? diyor, yani bunu 1948?den beri söylemekte. 1948?den beri Lübnan üzerinde kaç hava saldırısı oldu? Binlerce ve binlerce ve binlerce. Ve hiçbir şey elde edemediler çünkü hala terörün kökünü kazıyacaklarını söylüyorlar. Televizyonda sürekli tekrarlandığından artık kabak tadı verdi ve normalleşti. Kimse ?Bir dakika burada bir problem var. İsrail ortaya çıktıktan 60 yıl sonra hala savaştaysa, orada bir problem vardır,? demiyor.

Bir yerde şöyle diyorsunuz, ?Gazetecilerin objektif olabileceği yanlış kanısı var.? Ayrıca şöyle de diyorsunuz, ?Gazetecilik gerçekte nedir??

Sanırım söylediğim şey ?tarafsızlık?. Adaletin tarafında taraf tutmalıyız. Şu anda Ortadoğu?da sahip olduğumuz problemlerden biri kısmen özellikle Birleşik Devletlerde lobi gruplarınca gazeteciler üzerine yapılan baskılardandır. Bildiğimiz Arap Lobisini ve İsrail Lobisini kastediyorum. Kısmen vaktinizin %50?sini her bir tarafa vermek zorunda olduğunuz bu Amerikan gazeteciliğinin berbat eğiliminden, sonunda bir tür matris, tutku veya gerçeklikten yoksun, donuk bir matematik formülü üretiyorsunuz ve sanki bir tür matematik problemi okuyorsunuz. Ortadoğu haberlerinin çoğu futbol maçı gibi veriliyor: bu taraf bunu yaptı, bir gol attı, diğer taraf karşılık verdi, top kale direğine çarptı, vb. Haberinizde iki muhalif tarafa eşit yer ayırmanız gülünç olur! Demek istediğim 18. yüzyılda köle ticaretini haber yapıyorsanız köle gemisinin kaptanına kölelere yer verdiğiniz kadar yer vermeyeceksinizdir. Nazi imha kampının serbest bırakıldığı zamanda bulunsaydınız, Nazi sözcüsüne eşit zaman vermezdiniz, gidip hayata kalanlarla ve kurbanlarla konuşurdunuz.

2001?de Batı Kudüs?te benim yerimde olsaydınız, bir İsrail pizza lokantası havaya uçurulduğunda kurbanların çoğu okul çocuklarıydı. O sırada caddenin aşağısındaydım. Üzerine bir sandalyenin ayağı fırlayan bir kadın ve gözleri önünde patlama gerçekleşen bir çocuk hakkında haber yapmıştım. O zaman yazımda şöyle demiştim; ?Bu çocuk Filistinlilere ne yaptı?? Ve o sırada İslami Cihat sözcüsüne eşit zaman ayırdığımı düşünüyor musunuz? Hayır, ayırmadım. Aynı şekilde Sabra Shatilla?dayken de (Ariel Şaron tarafından denetlenen Lübnan?daki Filistinli Mültecilerin Katliamı) İsrail sözcülerine zaman ayırdım mı? Evimizden çıkıp sıradan insanlar olarak yürürken bir acımasızlık gördüğümüzde sinirleniyoruz. Bu şekilde hissediyorsak biz gazeteciler de sinirlenmeliyiz. ?Şey, diğer taraftan bunu X, Y, Z ile dengeliyoruz,? dememeliyiz.

Biri diyemez mi FOX Haberlerini taraflı ve sağcı olduğundan kolayca görevden alabiliyorsak, sizi de objektif ve tarafsız olmadığınızdan kolayca işten çıkaramaz mıyız diye?

FOX haberleriyle ilgili şey önceden belirlenmiş biri versiyonları olmasıdır. Adaletle ilgilenmezler; sadece ?sağ? ile ilgilenirler, değil mi? Onlar için bir Demokrat yeterince sağ kanattan görünmedikçe Cumhuriyetçi tarafın sağ kanadıyla ilgilenirler. Siyasi bir bakış açıları var. Ben solcu değilim. Hayatım boyunca hiçbir seçimde oy kullanmadım. Kudüs?ün İsrail tarafındaysam, büyük tutkuyla yazıyorum. The Great War for Civilization (Büyük Medeniyet Savaşı) kitabımdaki İsrailli pizza lokantasının bombalanması hikayesine bakabilirsiniz. Bosna?daydım ve katil Sırplara karşı tutkuyla yazdım, demek istediğim orada katleden Sırplara karşı.Ama NATO bombalaması sırasında Sırbistan hakkında haber yaparken NATO tarafından bilerek ölmelerine neden olunan Sırp siviller hakkında da büyük duygularla haber yaptım. NATO Kosova savaşı sırasında Sırbistan?da sivilleri öldürdüğünü biliyordu. Ve ben ayrıca Kosova Arnavutlarına yapılanları da haber yaptım. Fox Haberlerin yaptığı böyle değil. Fox Haberlerinin belli bir gündemi vardır.

Sizi eleştirenlerin çoğu, özellikle bazı Siyonist eleştirmenler, Ortadoğu?da çok uzun süre yaşadığınızdan taraflı hale geldiğinizi ve ?onların? anlattıklarına teslim olduğunuzu söylüyorlar.

Biliyorsunuz aynı eski, sıkıcı şey. Bu hep çıkar. Bir yere vardıysanız ve vardıktan bir hafta sonra tatmin edici şekilde yazmıyorsanız, ağaçlardan ormanı göremediğinizi söylerler. Ve iki hafta sonra yeterince anlarsanız, oranın yerlisi olduğunuzu söylerler. Siyasi olarak taraflı bir muhabir olmak için hayatımı dünyanın en tehlikeli bölgelerinde riske atmadım. Böyle yaptıysam kafayı yemiş olmam lazım. Bu arada sürekli beni eleştirenler ve Siyonistler hakkında konuşuyorsunuz. Blogları okumuyorum çünkü Internet kullanmıyorum çünkü saçmalık olduğunu düşünüyorum. Ancak düzenli olarak bana saldıran İngiltere?de iki ya da üç yazar, Amerika?da da üç ya da dört yazar olduğunu biliyorum ama hepsi bu. Yani posta kutuma bakarsanız haftada 250 mektup gelir, belki sadece iki ya da üçü eleştiridir, gerisi gayet hoş, yardım edici, öneri getirici hikayelerdir. Demek istediğim problemlerimden biri insanlar sayıları abartacak ve ?eleştirmenleriniz diyor ki?? dendiğinde sanki 600 kişilik bir ordu orada sürekli makale ve yorum yazıyor gibi görünecek. Ve bu doğru değil. Öyle bir şey yok. Amerika?ya ortalama her üç buçuk haftada bir seminerler için geliyorum ve bu insanlarla karşılaşmıyorum. En son gerçekten uygunsuz olan Teksas?ta bir röportajdı ve ikincisi de bir kameraman programdan sonra üzerime geldi ve bana vurmak istediğini söyledi. (Gülüyor.) Ona kameralara dönmesini ve bunu canlı yayında yapmamızı söyledim ama yaparken dikkatli ol dedim. Bunu söylediğim için üzgünüm ama çoğu insan Ortadoğu ile ilgili bir laneti umursamıyor.

 

Röportajı devamını okumak için tıklayın:

Fisk'i Türkiye'den arayan iki isimsiz telefon

 

 

Haber Ara