Dolar

34,8719

Euro

36,7287

Altın

3.040,58

Bist

10.123,70

Başsavcıya laiklik ve başörtüsü dersi

AK Parti'nin savunmasında başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliği ve 'türban' konusunda adeta başsavcıya ders verildi:

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-05-06 12:49:00

Başsavcıya laiklik ve başörtüsü dersi

2.2.3 Yasama faaliyeti olan Anayasa değişikliklerinin laikliğe aykırı olduğu ileri sürülemez

İddianamede TBMM?nin 09.02.2008 tarihinde yaptığı değişiklikler de partimiz aleyhine en önemli ?delil? olarak kullanılmaktadır. Nitekim, Başsavcı bir gazeteciyle yaptığı mülakatta bu anayasa değişikliklerinin partimiz hakkında açılan davanın temel gerekçesi olduğunu söylemiştir. (EK ? 4)
Nitekim, iddianamede Anayasanın 10 ve 42 inci maddeleri ile ilgili olarak şu hususlara yer verilmiştir:

?Cumhuriyetin değiştirilmesi ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen nitelikleri arasında bulunan laiklik ilkesi gereğince üniversitelerde türban ile öğrenim görülmesinin mümkün bulunmamasına binaen; Yüksek Öğretim Kanununda üniversitelerde türbanla öğrenim görülmesini sağlayacak bir değişikliğin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini öngören davalı Parti önce Anayasa?nın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapmak ve daha sonra bu değişikliğe dayanmak suretiyle Yüksek Öğretim Yasasında yapacağı değişiklikle üniversitelerde türbanla öğrenim görülmesinin yolunu açmak istemektedir. Yükseköğretim Yasasında değişiklik içeren teklifin Anayasaya aykırı olduğu tartışmasızdır. Anayasa değişikliği içeren teklif ise amaç yönünden Anayasaya aykırılık taşımaktadır.

Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik öngören teklif TBMM?de 09.02.2008 tarihinde kabul edilmiş, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasını müteakip 5735 sayılı Yasa olarak 23 Şubat 2008 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.?(s.133).

?Türbanın yükseköğretim kurumlarında serbestçe takılmasına olanak sağlamak üzere Anayasanın 10 ncu ve 42 nci maddelerinde değişiklik yapılmasını içeren kanun teklifinin Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin imzalarıyla, aynı amaca yönelik olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun Ek 17 nci maddesinde değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin ise her iki partili yedi milletvekilinin imzalarıyla 29.01.2008 ve 30.01.2008 tarihlerinde TBMM?ne sunulduğu? belirtilmektedir (s.112-113).

Evvela, ?laiklik ilkesi gereğince üniversitelerde türban ile öğrenim görülmesinin mümkün bulunmaması?na dair görüş, yukarıda açıkladığımız nedenlerden dolayı isabetsizdir. Bir an için, bu görüşün Anayasa Mahkemesi?nin 1991 yılında verdiği ?yorumlu ret? kararına dayandırıldığı düşünülse bile, bu kararın Parlamentonun aynı konuda bir yasa veya Anayasa değişikliği yapmasını engellediği savunulamaz. Anayasa Mahkemesi?nin iptal kararından sonra yasama organının aynı konuda düzenleme yapabileceğine dair çok sayıda örnek bulunmaktadır.

İkinci olarak, ?Yükseköğretim Yasasında değişiklik içeren teklifin Anayasaya aykırı olduğu tartışmasızdır? sözü de hem hukuken yanlıştır, hem de Anayasa Mahkemesi?nin yorum yetkisine müdahale niteliğindedir. Bir kere, bizim anayasal düzenimizde kanun tekliflerinin Anayasaya uygunluğunun incelenmesi Parlamento dışındaki bir organ tarafından yapılamaz. Bu anlamda henüz yasalaşmamış, Parlamentoda yasama sürecinin komisyon ve genel kurul aşamalarından geçmemiş bir metnin ?Anayasaya aykırı olduğu?nun söylenmesi hukuken hiçbir geçerliliğe sahip değildir.

Üçüncüsü, ?Anayasa değişikliği içeren teklif ise amaç yönünden Anayasaya aykırılık taşımaktadır? görüşü hem yanlıştır, hem de aynı şekilde yukarıda belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesi?nin yetki alanına müdahale niteliğindedir. Yanlıştır, çünkü Anayasanın hükümleri arasında hiyerarşi bulunmamaktadır. Şekil sakatlığı dışında, Anayasanın bir hükmünün diğer bir hükmüne aykırı olduğu hukuken ileri sürülemez. Nitekim Anayasamız anayasa değişikliklerinin esas bakımından denetimini kabul etmediği gibi, şekil bakımından uygunluk denetimini de ?teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı? tutmuştur (m.148/2). Bu anlamda iddianamenin yukarıda alıntılanan kısmında da belirtildiği üzere 23 Şubat 2008 tarihinden bu yana yürürlükte bulunan Anayasanın 10 ve 42 nci maddelerindeki değişikliklerin laiklik ilkesine aykırı olduğu iddiası hukuki açıdan ileri sürülemez. Kaldı ki, bu değişiklikler kamu hizmetlerinden yararlanmada kanun önünde eşitlik ilkesi, üniversite eğitiminde fırsat eşitliği ve öğrenim özgürlüğünün alanını genişletme gibi amaçlar taşımaktadır.

Diğer yandan, Anayasayı yapma ve değiştirme yetkisi, herhangi bir iddianameye konu edilemeyecek kadar önemli, demokratik ve anayasal bir yetkidir. Bu yetkinin ürettiği temel normu denetleme yetkisi, sadece belli şekil sakatlıkları bakımından Anayasa Mahkemesine aittir. Hiç kimse, Anayasanın kurucu iktidar olan Meclise verdiği yetkinin kullanımının, Anayasa karşıtı eylem grubuna girdiği iddiasında bulunamaz. Böyle bir ilk örneğin, hukuk ve demokrasi tarihinde Türkiye?de yaşanıyor olması düşündürücüdür.
AİHM de, toplumsal sorunları çözmek için faaliyet gösteren siyasi partilerin belli şartlar altında temel anayasal değişiklikler yapabileceğini belirtmektedir. Bu değişikliklerin iki şarta uygun olması gerekmektedir.

1) Bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçların tüm boyutlarıyla yasal ve demokratik olması gerekir.

 2) Değişikliğin bizzat kendisi temel demokratik ilkelerle uyumlu olmalıdır. (Sosyalist Parti/Türkiye, par. 46 ve 47; Refah Partisi/Türkiye, par.47, Refah Partisi/Türkiye, Büyük Daire, par.98).

DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ BİR PARTİNİN DEĞİL, MİLLETVEKİLLERİNİN

Dördüncüsü, Anayasanın 10 ve 42 nci maddelerindeki değişikliklere ilişkin kanun teklifi herhangi bir partinin teklifi değil, milletvekillerinin teklifidir. Anayasaya göre, Anayasa değişikliklerinin Meclise Bakanlar Kurulu tasarısı olarak getirilmesi de mümkün değildir. Anayasa değişikliklerinin parlamentoda gizli oyla yapılması, bu tür değişikliklerden herhangi bir siyasi partinin sorumlu tutulmasını da hukuken engellemektedir. Nitekim, parlamentodaki oylamada söz konusu Anayasa değişikliklerinin 411 oyla kabul edilmesi, AK Partiye mensup milletvekilleri dışındaki diğer partilere mensup milletvekillerinin de bu değişikliğe olumlu oy verdiklerini göstermektedir. Bir Anayasa değişikliği teklifine bizzat Anayasanın kendisi tarafından bu konuda münhasıran yetkilendirilen milletvekillerinin imza atmalarının Anayasaya aykırı olarak nitelendirilmesi asla düşünülemez. AK Parti ile diğer partilere mensup ve bağımsız milletvekillerinin yaptıkları, meşru anayasal yetkilerini kullanmaktan ibarettir.

YASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN DENETLENMESİ ANAYASA'DA

Son olarak, Anayasa ve kanun değişikliği şeklindeki yasama tasarruflarının nasıl denetleneceğine dair hükümler Anayasamızda açıkça belirtilmiştir. Bu denetimlerin dışında, yasama tasarruflarından dolayı bir siyasi partinin kapatılmasını istemek hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter sistemi işlemez hale getirecektir.
Ayrıca, yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbestliğine ilişkin yasal düzenlemeler daha önceki dönemlerde de yapılmıştır. Parlamentoda 1988 ve 1990 yıllarında bu konuda iki kez düzenleme yapılmış, ancak bu düzenlemelerden dolayı dönemin iktidar partisi hakkında bir kapatma davası açılmamıştır. Öte yandan, yasama organının partilerden ayrı bir tüzel kişiliği vardır ve yasama faaliyetlerinden dolayı hukuken partiler sorumlu tutulamaz. Kaldı ki, yasama organınca kabul edilen kanunların Anayasaya aykırılık taşıması durumunda Anayasa yargısı denetimi işletilebilmektedir.

3. AK Parti Genel Başkanının açıklamaları da ifade özgürlüğü kapsamındadır

İddianamede AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?ın ?laikliğe aykırı eylemleri? olarak sıralanan 61 adet ?açıklama? (s.27-54) incelendiğinde bunların büyük çoğunluğunun üniversitelerde kılık ve kıyafet özgürlüğüne ilişkin beyanlar olduğu anlaşılmaktadır. Bu tür açıklamalar sadece AK Parti mensupları tarafından değil, başka partilerin mensuplarınca da yapılmıştır. Kaldı ki, kendi bütünlüğünden koparılarak belli bölümleri alındığı halde iddianameye alınan kısımlardan bile, bu açıklamalarda sürekli olarak demokrasiye, laikliğe, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe, uzlaşmaya, kardeşliğe ve sorumluluğa vurgu yapıldığı açıkça görülmektedir.

Başbakanın, başörtüsünün dini inancın gereği olup olmadığı hususunun din bilginleri (ulema) tarafından tartışılacak bir konu olduğuna işaret eden açıklaması da iddianamede (s.44-45) iyi niyetli olmayan bir değerlendirmeyle, laikliğe aykırı kabul edilmiştir. Halbuki, Başbakanın iddianamede yer verilen bu sözleri, hukuk sistemimizde yer alan ve uygulanan bilirkişilik müessesine ilişkindir. Bu sözler, hukuk devletinde adil yargılamanın önemli bir unsuru olan ?bilirkişilik? bağlamında değerlendirilmelidir. Laik bir hukuk devletinde yargıçların bir dinin gerekleri konusunda uzman olmaları beklenemez. Teknik bilgi ve birikim gerektiren bu hususun yargılama sırasında konunun uzmanlarına sorulması laiklik ilkesine aykırılık teşkil etmemektedir.

Esasen, Anayasanın 136 ncı maddesi uyarınca Diyanet İşleri Başkanlığı, ?laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek? görev yapan bir anayasal kurumdur. Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı ?İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak? üzere kurulmuştur. Nitekim, aynı kanunla kurulan Din İşleri Yüksek Kurulu, dönemin Devlet bakanlarından Mehmet Özgüneş?in talebi üzerine 30.12.1980 tarih ve 77 sayılı kararı ile başörtüsünün dindeki yeriyle ilgili olarak yazılı görüş bildirmiştir.

Diğer yandan, Başbakan Erdoğan?ın, Yükseköğretim Kanununda yapılacak bir değişikliği ?acelemiz yok? diyerek geri çektiklerini açıklamasının ve ?biz sorumluluk sahibiyiz. Bu işi kangren haline getirenlerin şimdi dışarıdan konuştuklarını görüyoruz, siz de onların oyununa geliyorsunuz, sabırlı olun'' şeklindeki sözlerinin (s.38) Başsavcı tarafından laikliğe aykırı eylem olarak algılanmış olması iddianamenin en ilginç yanlarından birisidir. Başsavcıya göre, Başbakan?ın bir kanun teklifini geri çekmesi ya da uzlaşma sağlanıncaya kadar sabır tavsiye etmesi, hatta ?Gönlümün derinliklerinde yatan hıçkırıklar var? (s.39) demesi bile ?laikliğe aykırı?dır. ?İnsan gönlünün hıçkırıkları?na müdahale etmek isteyen bu iddianame, böylece laiklik ve insan hakları teorisine ?çok özel bir katkıda? bulunmuş olmaktadır.

İddianamede, Başbakan Erdoğan?ın açıklamalarından belli bölümler alınmış, onlarda da yine belli cümle ya da kelimelere ?vurgu? yapılmıştır. Öne çıkarılan açıklamalar laikliğe aykırı bir nitelik taşımadığı gibi, aynı açıklamaların Başsavcı tarafından vurgu yapılmayan kısımlarında ise ?demokrasi, mutabakat, insan hakları, laiklik ve hukuk devleti?ni destekleyen çok sayıda ifade bulunmaktadır. Başbakanın bu yöndeki ifadelerine yine iddianame metninde bulunan şu örnekler verilebilir:

DEMOKRASİ VE LAİKLİK VURGUSU YAPILAN BEYANLAR NEDEN İDDİANAMEDE YOK

?- Düşünceye ve örgütlenmeye saygı gösterilmeli ve özgürlüklerin oluşmasına fırsat verilmelidir.
- Laik toplumda din, laik yönetimin güvencesindedir. Laiklik, tüm inanç gruplarına eşit mesafede olmak şeklinde tanımlanmıştır ve zaten bu temin edildiği içindir ki, laiklik bizim için bir yerde sigortadır.
- Laiklik bütün dinlere eşit mesafede olmak anlamına gelir. İnançlar, devlet güvencesindedir. Laik düzeni korumakla yükümlüyüm.
- Bir demokratik ülke din özgürlüğünü sağlamalı.
- Kadına karşı ayrımcılık, ırkçılıktan daha tehlikeli, daha ilkel bir tutumdur. Her tür ayrımcılığa karşı mücadele etmek zorundayız.
- Bu sorunlarınızın çözümü sadece bizim isteğimizle değil, tüm siyasi partilerin katılımı ve uzlaşmasıyla çözülmeli. Bunu tek başımıza getirmek istemiyorum, çünkü o durumda gerginlik çıkıyor. Ben ülkede gerginlik yaratmak istemiyorum.
-Bir hak, dünyanın bir ucunda farklı, bir başka ucunda farklı olamaz. Çünkü hak, hukuktan doğar; kanundan doğmaz. Hak, kanunlarla güvence altına alınır.
- İnsanların hukukunu yanlış yasalarla yok edemezsiniz.
-Kadını özel alana hapseden, kamusal alandan dışlayan, cinsiyet ayrımcılığına dayanan baskıcı ve tutucu anlayışlar medeni olamaz.?
Başbakanın iddianameye alınan bu ifadeler dışında da demokrasi ve laikliği savunan, laikliği demokrasinin vazgeçilmez şartı olarak değerlendiren pek çok sayıda açıklaması bulunmaktadır. Bu açıklamalardan bazılarına burada yer vermekte yarar görüyoruz: (EK ? 2)
?-Biz, dine dayalı bir parti değiliz, başka partilerin devamı da değiliz.
- Biz, herhangi bir partinin devamı değiliz. Din eksenli siyasi bir parti de değiliz. Biz insan eksenliyiz.
-AK Parti, halkın partisidir. Güvenilir, demokratik, dürüst, temel hak ve özgürlüklere saygılı ve onları savunan bir partidir. AK Parti sessiz kitlelerin ve zayıfların savunucusudur.
-Bizim partimiz İslamcı değil, medya bizi bu kategoriye yerleştirmeye çalıştı.
-Bizim partimiz laikliği, demokrasinin önemli bir unsuru olarak görüyor. Laiklik, bu ülkenin yönetsel yapısını kuruyor.
-Türkiye'de, hangi taraftan olursa olsun dinin istismar edilmesine asla taraftar değiliz.
-Laikliğin bir boyutu devletin, siyasi otoritenin; toplumsal alandaki bütün inanç ve kimliklere eşit yakınlıkta durmasıdır.
-AK Parti din eksenli siyaset yapmıyor ve din üzerinden siyaset yapmayı kabul etmiyor. Bu, dinin istismarı anlamına gelir.
-Laiklik, toplumsal çeşitliliği, çatışma veya gerginlik ortamından uzaklaştırıp barış içinde ve özgür olarak bir arada tutabilmenin bir yolu olarak görülmelidir. Muhafazakar Demokrasi anlayışımız, geleneği önemsemekle birlikte modern kazanımları reddeden bir gelenekçilik gütmemektedir. AK Parti körü körüne geleneği veya modern olanı reddetmek yerine, yeni bir senteze varılması gerektiğini düşünmektedir. Yerelliği savunmak, evrenselliği red anlamına gelmemeli, yerellik de kendisini çatışmacı bir mutlaklığa dönüştürmemelidir. AK Parti toplumsal olanı, grup aidiyetini ve sivil toplumu önemli bulurken, cemaatçi bir yaklaşımı önplana çıkarmamaktadır. AK Parti dini bir toplumsal değer olarak önemsemekle birlikte din üzerinden siyaset yapmayı, devleti ideolojik bir dönüşüme uğratmayı, dini sembollerle örgütlenmeyi doğru bulmamaktadır. Din üzerinden siyaset yapmak, dini araç haline getirmek, din adına dışlayıcı bir siyaset yürütmek hem toplumsal barışa, hem siyasi çoğulculuğa, hem de dine zarar vermektedir.
-Nasıl ki AB'nin Hıristiyan Kulübü olmasına karşı çıkıyorsak, İslam dünyasının da din temelli siyasi ve ekonomik örgütlenmelerden uzak durması gerektiğini belirtiyoruz.
-Diktatörlüklerin revaçta olduğu bir dönemde, Atatürk'ün öngörüsü sayesinde yüzyılı kavrayan bir bilinçle Cumhuriyeti inşa eden bu ülke, sadece kendine bir ulusal devlet kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda tüm bölgeye ve bölgenin ötesine mesaj veren güçlü bir model kurmuştur. Demokrasi, laiklik ve hukuk devleti prensipleri sayesinde toplumsal barışını tesis ettiği gibi kendi yakın çevresine çağdaş değerlerin nasıl hayata geçirileceğine dair ciddi yaklaşımlar sunmuştur. Her geçen gün daha çok değeri ve önemi anlaşılan bu model sayesinde, ülkemiz önümüzde akan yüzyıla güvenle ve stratejik avantajlarla donanmış olarak girmektedir. Bugün Hükümetimiz, bu tezleri güçlendirmenin ve etkili biçimde anlatmanın en önemli aracı olarak tüm dünyanın önünde durmaktadır.
-Biz ve diğerleri ayrımı yapan, tek bir mezhebi, ideolojiyi, siyasi kimliği, etnik unsuru veya dini anlayışı siyasetinin ana gövdesi yaparak diğer seçenekleri karşısına alan söylem ve örgütlenme biçimlerine karşıyız.
- Biz kimseye 'sen niye böyle giyiniyorsun, saçlarını niye böyle kestirdin, niye ceket, pantolon giydin?' diye bir şey demeyiz. Hakkımız da yok. Sen kendinde o yetkiyi, hakkı nereden buluyorsun?
- Din üzerinden siyaset yapmak, dini ideolojik bir araç haline getirmek, dini düşünceyi dogmalaştırmak ve din adına dışlayıcı siyaset yürütmek hem toplumsal barışa hem de siyasi çoğulculuğa zarar vermektir. Belki de en kötüsü, dini yozlaştırmak ve amacından saptırmak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu tutum, bana göre dine, demokrasiye ve insanlığa karşı 'suikast' düzenlemekten farksızdır. Dini, bir ideoloji haline getirerek, devlet aygıtı marifetiyle toplumu zorla dönüştürmeye çalışmak, hem topluma hem dine yapılabilecek en büyük kötülüktür.
- Türkiye, nüfusunun çoğunluğu İslam inancını benimsemiş bir toplumun, laiklik temelinde demokrasiyi yaşatabileceğinin ve ileri demokratik normları yerleştirebileceğinin en güzel örneğini vermektedir.
- Ekonomide liberal ekonomiden istifade ediyoruz. Sosyal noktada ise sosyal adaletin gerçekleştirilmesinin gayreti içindeyiz. Devletimiz de zaten Anayasa'mızda belirlendiği gibi; demokratik laik sosyal bir hukuk devletidir. Bütün inanç gruplarına da eşit mesafedeyiz. Laiklik anlayışımız da budur.
- AK Parti muhafazakarlığı her türlü köktenciliği, aşırılığı, radikalizmi, toplum mühendisliğini reddeden; din eksenli değil, insan eksenli; orta yol, uzlaşma ve itidali esas alan bir partidir.
-Tüm sistemler araçtır, dinler de araçtır. Amaç, insanların mutluluğudur. Onun için kimse dini amaç haline, sistemleri amaç haline getirme gayreti içine girmesin.
-Aşırı düşünce biçimlerinin ya da radikal, marjinal hareketlerin bizi yapay, kültürel veya dini fay hatlarıyla ayırmasına izin vermememiz son derece önemlidir ve kimse bizim partimizi, bunu da açıkça söylemek durumundayım, din eksenli bir parti olarak tanımlamaya kalkmasın. Bunu başından itibaren söyledik ve bunu kendimize hakaret telakki ederiz. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü din eksenli bir parti dinin sömürüsünü getirir. Onun için biz yola çıkarken din eksenli olmadığımızı, muhafazakar demokrat bir parti olduğumuzu söylemiştik.

Başbakanın 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra yaptığı, demokrasiyi, birlik ve beraberliği, hoşgörü ve çoğulculuğu vurgulayan konuşması da partimizin farklı görüşlere yönelik kuşatıcı ve kucaklayıcı bakış açısını yansıtmaktadır. Ekte tamamını sunduğumuz bu konuşmada Başbakan şöyle seslenmişti: (EK?5)

?Sizlere sözümüz, hiçbir ayırım yapmadan, Türkiye?yi bir ve bütün olarak kucaklamaktır. Yeni dönemde Meclis?te temsil edilecek bütün siyasi partilerimizi kutluyorum. Herkesi bu yeni sayfanın gereklerine göre hareket etmeye davet ediyorum. Ben şahsım ve partim adına kimseye kırgın değilim. Kaybeden rakiplerimize de bundan sonrası için başarılar diliyorum. Bölücü teröre karşı verdiğimiz mücadele de, milletimizin sarsılmaz vatan sevgisinden aldığımız güçle sürecektir. Uzun soluklu bu mücadelede gereken her adımı, doğru zamanda atma kararlılığında olduğumuzu buradan bir kez daha ilan etmek istiyorum. Çeteler başta olmak üzere ulusal güvenliğimizi, vatandaşlarımızın can emniyetini ve huzurunu hedef alan her türlü tehditle, kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğiz. Cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedeflerinin takipçisi olacağız. Yaşam standartlarının yükselmesi için ekonomik kalkınmayı ve demokratik reformları azimle sürdüreceğiz.?

4. İddianamede yer verilenlere benzer, hatta daha sert sözler farklı siyasi liderler tarafından da söylenmiştir
Partimizin kapatılması için gerekçe gösterilen, dinin toplumdaki yeri, başörtüsü serbestisi, imam-hatipler gibi konularda yapılan açıklamaların benzeri hatta çok daha radikal sayılabilecek beyanlar farklı siyasi liderlerce de defalarca kamuoyuyla paylaşılmıştır. Aşağıda sadece bir kısmına yer verdiğimiz bu açıklamalara bakıldığında bile, partimiz hakkında düzenlenen iddianamenin ne kadar tarafgir ve önyargılı bir şekilde kaleme alındığı görülecektir.

DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Haber Ara