Ahmet Faruk ÜNSAL* / TİMETURK
Almanya?nın politik ve kültür başkenti Berlin, 20 Nisan?da Dünya Uygur Kurultayı İcra Komitesi?ne ev sahipliği yaptı. Dünya?nın birçok yerinden; ABD, Kanada, Avustralya ve Avrupa?nın çeşitli başkentlerinden gelen 50 civarında muhacir Doğu Türkistanlı -kimisi muhacerette doğmuş anavatanı hiç görmemiş, kimisi mülteci, anayurttan koparılmış-, Kurultayın en üst icra organı olan İcra Komitesi toplantısı için bir araya geldiler. En büyük Uygur diasporası komşu ülke Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan?da. 30 bin Uygurla Suudi Arabistan ve sonra 10 bin Uygurla Türkiye geliyor. Tahmin edileceği gibi Suudili Uygurlar en apolitik olanları ve bu türden etkinliklere ne parasal olarak ne de insan gücü olarak pek katılmıyorlar. Komite?de özellikle yaklaşan Pekin olimpiyatları?na dönük neler yapılabileceği ve genel olarak da 60 yıldır işgal altındaki ülkeleri olan Doğu Türkistan?ı konuştular. En son 1944?te Şarki Türkistan adlı devletleri Stalin işbirliği ile Mao Çin?in işgaline terk edilen Uygurlar, ülkelerinin tarihi isminin Sincan olarak tescil edilmesine şahid oldular. Sincan, Çince ?yeni fethedilmiş topraklar? demek. Sosyalist Mao, 19. yy boyunca Çin İmparatorluğunun askeri saldırılarıyla ve Çinli göçmen sevkiyatıyla demografik yapısı değiştirilen ve topraklarının büyük bölümü işgal edilen, tarihi adı Doğu Türkistan olan kadim İslam topraklarını Çin?e ilhak ettiğinde, Çin İmparatorlarının koyduğu ismi değiştirmeyerek, sosyalizme göre haram olan milliyetçilik yapmaktan hicap duymadı. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya anayasalarında konfederasyonu oluşturan devletlerin birlikten ayrılma hakları tanınmış iken Mao Çin?inin anayasasında bu hakkın tanınmamış olması, her şeyi Sovyetlerden alan Mao?nun bu kuralı anayasasına almayı akıl edememesinden değilse eğer, kendini Çin İmparatoru olarak görmesindendir. İslam?ı kabul eden ilk Türkler olan Karahanlılar?ın kadim toprakları ve İslam medeniyetine tarihi şahsiyetler hediye etmiş olan Hashacip Yusuf?un, Mahmud?un, ilk Müslüman Türk hakanı Abdulkerim Satuk Buğra Han?ın Kaşğar?ı, Hoten?i, Gulca?sı ve diğer şehirleri 60 yıldır Çin işgalinde. 1,960,000 km karelik Sincan Uygur Özerk Bölgesi?nde -Türkiye?nin 2,5 katı büyüklükte- yaşayan yaklaşık 20 milyon Doğu Türkistanlı Uygur, gerek Türklerin iç bölgelere zorunlu göç ettirilmesi gerekse de büyük bir Çinli nüfus transferi ile bugün kendi ülkelerinde azınlık durumundalar.
1992 yılında, Türkiye?de, Doğu Türkistan Milli Kurultayı olarak kurulan ama sonrasında Türkiye?nin izin vermemesi ile Münih?e taşınan Kurultay, 2004 yılında Uygur Gençler Kurultayı ile birleşerek adını Dünya Uygur Kurultayı olarak değiştirdi. Dünya üzerinde farklı ülkelerde muhacir olarak bulunan 23?ten fazla dernek Kurultay üyesi. Kurultay 35 ülkede örgütlü. 50 kişilik İcra Komitesi yılda iki kez toplanıyor, 300 delegeli Genel Kurul ise 2 yılda bir. Kurultay?ın Genel Merkezi Almanya?da. ABD yılda 600 bin Dolar yardım ediyor. Uygur Kurultay?ı, kendileriyle ne dini de etnik hiçbir bağı olmayan Almanya ve ABD?nin yardımlarıyla mevcudiyetini sürdürüyor ve birçok ülkede toplanıyor iken Türkiye?de çalışması yasak. Ayrıca, 3 kez Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen şimdiki başkanı Rabiya Kader?in Türkiye?ye gelme çabaları da her seferinde vize engeline takılmış. Uygurlar hem hayal kırıklığı yaşıyor hem de kızgınlar. Kurultay?ın ilk başkanı, Doğu Türkistan?ın efsanevi direniş lideri İsa Yusuf Alptekin?in oğlu, Almanya?da yaşayan TC vatandaşı Erkin Alptekin. Erkin, Uygur Türkçesi?nde ?özgür? demek ve Doğu Türkistan?da en çok rastlanan erkek ismi.
2005 yılında sağlık sebeplerini bahane gösteren ABD?nin baskısıyla Çin?deki hapishaneden, tedavi amacıyla ABD?ye götürülmek üzere Pekin?deki Amerikan Elçi?sine teslim edilen 61 yaşındaki 11 çocuk annesi Rabiya Kader 2006?da Kurultay başkanı seçildi. Çin?in ekonomisini liberalleştirmesinden sonra en zengin 7 kişisi arasına giren Rabiya Kader?in kaderi 1997 yılında Çin Parlamentosu?na Doğu Türkistan sorunu ve çözüm yollarına ilişkin 600 sayfalık bir rapor sunmasıyla tamamen değişti. 5?er yıllığına iki dönem Çin Parlamentosu?nda Urumçi milletvekilliği yapan ve üçüncü dönem seçilme arifesinde olan Kader bu raporu sunduktan sonra, önce milletvekilliğini kaybetti, sonra üçüncü dönem adaylığını, sonra bütün mal varlığını ve sonra da özgürlüğünü. Ve ailesi paramparça oldu. 100 milyon Dolar?ın üzerindeki servetine, iş hanları, alış veriş merkezleri ve şirketlerinin tamamına el konuldu. Şu anda 11 çocuğundan 5?i ABD?de yanında, 1?i Avustralya?da. Çin?de bulunan 5 çocuğundan 2?si tutuklu, 3 ü gözetim altında. Ayrıca, Çin?deki bütün torunları da gözetim altında. Kader?in Çin Parlamentosu?na sunduğu geniş çaplı raporun değindiği konular, birçok hususun yanı sıra aşağıda özetlenmiş can alıcı noktaları içeriyordu:
?Uygur çiftçilerin toprakları bölgeye göçmen olarak yerleştirilen Çin askerlerine veriliyordu, böylece Uygurlar fakirleşiyordu. Uygur öğrencilerin eğitim seviyeleri çok düşüktü ve eğitim paralıydı. Din eğitimi ihmal ediliyordu. Pek çok Uygur?un camilere girmesi yasaktı ama aynı yasak Budist Çinlilerin ibadethanelere girmelerine yoktu. Gerek dini fundementalistlik gerekse milli bölücülük suçlaması ile binlerce Uygur keyfi olarak tutuklanıyor ve adil yargılanma usulleri hiçe sayılarak yargılanıp onlarca yıllık cezalar alıyorlardı. Çin resmi bayramlarından bir hafta öncesinden itibaren, bayramın güvenlik içinde geçmesi bahanesiyle halkı terbiye etmek için bütün Doğu Türkistan şehirlerinde yüzlerce Uygur genci meydanlarda idam ediliyordu. Doğu Türkistan?da çıkarılan petrol öncelikle bölge için harcanmalıydı, bölgeye ait bu zenginliğin payı olarak sağlık hizmetleri ücretsiz olmalıydı. 1984 yılında başlayan aile planlaması Uygurlar için kaldırılmalıydı zira iç göç nedeniyle özendirilen Çinli nüfus bölgeye gelerek demografik yapıyı alt üst etmişti. Ayrıca Uygurların bir kısmı işe alınma veya zorunlu ikamete tabi tutulma nedeniyle Çin?in iç bölgelerine göç ettiriliyordu. Oysa Çin Otonomi Yasası?na göre bölge halkının nüfusu Çinli nüfusun altında olamazdı??
Raporu sunduktan ve bir sonuç alamadıktan 1 yıl sonra, 1998?in 8. ayının 11. günü, Rabiya Kader aynı raporu, Çin?de resmi temaslarda bulunan ABD Kongresi İnsan Hakları heyetine sunmak üzere evinden çıkar. Ve tam buluşacakları otelin kapısına gelince tutuklanır ve hayatı tamamen değişir. Devlet sırrını ifşadan 8 yıl mahkûmiyet. Hiç kimseyle görüştürülmeden, radyo, TV, gazete ve hiçbir şey okumadan tek başına geçen 2 yılı, 2 Çinli mahkumla geçirdiği 4 yıl izler. 29 yıl içerde tek başına tutulan ve çıkınca intihar eden Uygur din adamı Abdulaziz Mahsum?un başına gelenlerin aynısını yaşaması istenmiştir Cezaevi koşulları değişmemiştir. Direnir, hayatta kalmak ve akıl sağlığını korumak için. Çin hükümetine gerek yabancı devletlerden gerek uluslar arası insan hakları kuruluşlarından büyük baskı gelir. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice?ın 2005?te Çin?e yapacağı ziyaretin ön koşulu Kader?in serbest bırakılmasıdır, aksi takdirde ziyaret iptal edilecektir. Çin ile ABD anlaşır ve mahkûmiyetine 18 ay ara verilerek sağlığı bozulan Kader?in tedavi maksadıyla ABD?ye gönderilmesine karar verilir. 2005 yılının 17 Mart?ında Urumçi?deki Cezaevi?nden alınarak Pekin?deki ABD Elçisi?ne Çin Dışişleri Bakanı tarafından teslim edilir. Kader?in bir elinden Bakan tutar diğerinden Elçi. Bakan sıkı tembihatta bulunur:
?Sakın siyasi faaliyette bulunma yoksa başına kötü şeyler gelir, her şeyin elimizde, 18 ay sonra tedavin bitince seni tekrar teslim alacağız ve cezanı tamamlayacaksın??
Kader şu anda ABD?de yaşıyor. Başta BM Genel Sekreteri Kofi Annan olmak üzere, ABD ve Çek başkanı, Kanada, Norveç, Japonya, İspanya Başbakanı ve birçok devletin Dışişleri Bakanı ve siyaset adamıyla görüştü. ABD, AB, İngiltere, Almanya, İsveç, Avustralya, Kanada, Japonya ve pek çok ülke parlamentolarında konuşmalar yaptı. Ama Türkiye?ye girmesine engel yazılı olmayan kuralı aşmada şimdiye kadar bir türlü başarılı olamadı. 1951 yılında Çin tarafından işgale başlanan ve 1959 yılında ilhak edilen Tibet?in lideri Dalai Lama, hükümeti ve parlamentosu ile birlikte Çine sınır komşusu olan Hindistan?da yaşıyor. Oysa Tibet Budizmi ile Hindistan Hinduluğu apayrı. Hindistan, ayrıca 300 bin civarında Tibetliye de ev sahipliği yapıyor. 1962 yılında Çin, Dalai Lama?ya sığınma verdiği için Hindistan?a savaş açtı. Bu savaş sonunda Hindistan Çin?e toprak dahi kaybetti. Hatta Hindistan?ın başvurusu ile BM, Tibet?in işgal edilmiş toprak olduğuna ilişkin karar vererek işgali kınadı. 3 milyon Tibetlinin meselesini bütün dünya biliyor ve konuşuyorken 20 milyon Doğu Türkistanlı?nın meselesinin bilinmiyor olmasının kabahati sadece Uygurlara ait olmasa gerektir. Burada sorumluluğun bir kısmı Türkiye?nin resmi politikasında ise bir kısmı da Türkiye?li ?İslamcılar?da olmak gerektir. Filistin mücadelesinin en dindar gruplarında bile ?el vatan el arabiyye? olarak tanımlanan Kudüs ve Filistin topraklarının kurtarılmasına katkı sunmak ?Ümmetçilik?e aykırı değil iken, kadim Türk-İslam topraklarının kurtarılması neden Turancılık olsun. Doğu Türkistan?dan kaçan muhalif sığınmacıların özellikle Pakistan tarafından Çin?e iade edilerek idam edilmelerinin yarattığı hayal kırıklığı belki Uygurları negatif milliyetçiliğe sevk etmektedir. Bu mecburiyetle dünyaya açılırken, başka müttefik bulamayarak daha çok Türk kökenlilerden yardım almalarının yol açtığı zihni savrulma anlaşılmalıdır. Yani, Uygurların eğer varsa Turancılıkları, sadece onlara yüklenilecek bir kabahat olmasa gerektir. Ezilen ulus milliyetçiliği ile ezen ulus milliyetçiliği bir birine karıştırılmaması gereken apayrı ahlaki duruşlardır. Hazreti Musa?nın ezilen kavminin özgürlük mücadelesini verdiği unutulmamalıdır. Nüfus olarak dünyanın birinci, yüz ölçümü olarak üçüncü büyük ülkesine dönük siyasi faaliyetlerde, ABD?nin kendine ait bir politik çıkar bulması kendisi açısından gayet tabiidir. Bunun böyle olması, Uygur mücadelesinin ABD politikasının bir sonucu olduğu anlamını taşımaz.
Rabiya Kader?in, yazılmamak kaydıyla Türkiye?nin yaşadığı Kürt sorununa ilişkin görüşlerine yüzde yüz katıldığımı açıklamak ahlaki borcumdur. Onun özgür ülkesi yalnız Uygurların değil Çinlilerin de doyasıya özgürlük ve demokrasiyi yaşayacağı bir yer olacak. Sadece bozulan demografik yapının Uygurlar lehine telafisine dönük özendirici önlemler öneriyor.
Keşke hapisten çıktıktan sonra ilk davet eden ülke Türkiye olsaydı. Hindistan kadar, Almanya kadar, ABD kadar olmak çok zor olmasa gerek. Madem şimdiye kadar korkularımıza yenik düştük bari Türkiye?ye gelmesinin önündeki görünmez engeller kaldırılarak tarihi hatalarımız telafi edilsin. Korkularımızdan kastım, ?İslamcılar?ın Turancılıkla suçlanma korkusu, devletin de kendine ait korkularıdır.
20 milyon Uygur çok kırgın.
Son söz: Kim olursa olsun mazlumdan yana ve kim olursa olsun zalime karşı olabilmek?
*AK Parti eski Adıyaman Milletvekili