Kardeşinin bu sözlerle bahsettiği genç Afgan taksi şöförü Dilaver 1 Aralık 2002'de, Host yakınlarında üç müşteri aldı. Ve sonra evine bir daha hiç dönemedi.
Alex Gibney'nin 'Taxi to the Dark Side' (Karanlığa Giden Taksi) adlı belgeseli Amerikan askerleri nezaretinde sorgulanırken ölen Dilaver'in öyküsünden hareketle; Afganistan'da, Guantanamo Körfezi'nde ve Irak'ta tutsaklara yapılan muameleyi irdeliyor.
Dizinin Türkçe'ye uyarlanan birinci bölümü için tıklayın
Dizinin Türkçe'ye uyarlanan ikinci bölümü için tıklayın
Dilaver'in kullandığı araç 2002'de, Amerikan askeri üssü Salerno yakınlarında bir grup Afgan milis tarafından durduruldu.
Otomobilin bagajında bir elektrik regülatörü bulunduğu, bunun o gün üsse düzenlenen bir roket saldırısıyla ilgisi olabileceği iddiasıyla Afgan milisler, arabadaki dört kişiyi gözaltına aldı.
22 yaşındaki Dilaver nakledildiği Afganistan'daki Bagram üssünde beş gün sonra öldü.
Sorgu sırasında yoğun işkence gördüğü anlaşıldı.
Ödüllü belgesel
Amerikalı yönetmen Alex Gibney, Afgan taksi şoförü Dilaver'in öyküsünü belgesel haline getirdi.
Bu filmle önce New York'ta Tribeca Film Festivali ve Amerikan Yazarlar Birliği tarafından ödüle layık bulundu. Ardından 2008 yılında en iyi belgesel film dalında Oscar ödülü aldı.
Gibney 'Bir konu, bir mesele hakkında film yapmak çok zordur; bir hikaye gerekir film için' diyor.
'Dilaver'in öyküsü de duyduklarım arasında en vurucu hikayeydi, birkaç nedenle: Bir kere Dilaver masumdu. Hayatında bir geceyi bile evinden uzakta geçirmemişti - ta ki Bagram hapishanesine götürülene ve orada işkence altında ölene dek.
'İkinci bir nedense, onun öyküsünün yeni Amerikan sorgu ve tutukevi sisteminin pekçok noktasına temas etmesi: Dilaver'in taksisinde ele geçirilen adamlar, Guantanamo üssüne yollandı.
'Onu sorguya çeken ekipse ödüllendirildi, terfi aldı ve Irak'taki Ebu Gureyb Cezaevi'ne gönderildi. Ebu Gureyb sonradan çok meşhur oldu biliyorsunuz. Bence Dilaver'in öyküsü başlı başına da çok iç acıtıcı ama işkencenin birkaç çürük elmanın işi olmadığını, bir politika olduğunu da kanıtlıyor.'
Gibney, Bagram'daki askerlerin sonradan Ebu Gureyb'e geçtiğine dikkat çekiyor
Belgeseli hazırlarken üste sorgulara katılan askerlerle de görüşen Gibney, işkencenin kuvvetli, yozlaştırıcı bir etkisi olduğuna inanıyor.
Gibney'nin filminde Amerikalı bir asker, kendi sorgu uygulamalarını düşününce 'Ölmesine şaşmamak gerek' diyor.
Bu asker kendilerine bazı teknikler öğretildikten sonra, yerini alacakları ekibi 5-6 saat izlediğini, ardından da ilk sorgusunu yaptığını itiraf ediyor.
'Şu kadarını söyleyebilirim ki, Ebu Gureyb'de uygulanan politika neyse, Bagram'daki politika da oydu. Tıpatıp aynı kurallar... Aynı olaylar... ' diyor.
Gibney, Ebu Gureyb'deki işkencede ya da Dilaver'in ve başkalarının gözaltında ölümlerinde emir-komuta zincirinin izinin siyasetçilere dek sürülmesi gerektiğine inanıyor.
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin 11 Eylül'den bir hafta sonra televizyonda yaptığı bir açıklamada bu anlayışın ipuçlarını verdiğini düşünüyor.
'Karanlık tarafta çalışmak zorundayız. İstihbarat dünyasında, gölgelerde biraz zaman geçireceğiz. Yapılması gereken şeylerin çoğu sessizce, tartışma olmadan, istihbarat örgütlerimize verilmiş kaynak ve yöntemlerle yapılmalı. Başarılı olmak için buna mecburuz. Bu adamlar böyle bir dünyada faaliyet gösteriyor çünkü. Amacımıza ulaşmak için elimizdeki tüm yöntemleri kullanmamız şart.'
BBCTurkish