Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Batı ve Doğu arasında Kalmış Bir Huzursuz

İki medeniyet projesi arasında gidip gelen yazar maalesef, tutarlı düşünceler ve kesin sonuçlara götürecek bir akıl yürütmeyi başaramamaktadır.

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-04-21 11:56:00

Batı ve Doğu arasında Kalmış Bir Huzursuz


Hayri Ömer*

Eleştiri, farklı bir referans ve kaynaktan geldiğinde eleştiri yöntemini ve bu yöntemin objektifliğini, arzuların çukuruna düşmeksizin durup gözden geçirmeyi gerektirir. Muhammed el-Mezuği?nin ?Muhammed Arkon?un Nihilist Teorisinde - Tarih ile Vahiy Arasında Akıl? (Menşuratu?l Cemel-Köln, Almanya, 2007) adlı, Muhammed Arkon?un eleştirisi olan bu kitabın değerlendirilmesinde, aynı ilkelerin bize rehberlik etmesine çalışacağız.

Yazara göre, Arkon?un zaaf noktalarını tespit edip uygun alternatifi önerebilmek için sadece objektif bir akademik yöntem değil aynı zamanda laikliğe dayanan kesin bir rasyonel yaklaşım gerekiyor. Burada soru, bütün bu objektiflik ve rasyonalizme dayalı eleştirel kıstasların belirlenmesinden sonra kendiliğinden ortaya çıkıyor: ?Tunuslu bilim adamı Mezuği, Muhammed Arkon?un eserlerini nasıl değerlendiriyor??

Muhammed Arkon, Cezayir?de 1928 yılında doğdu. Felsefe eğitim gördükten sonra Doktorasını Sorbonne Üniversitesi?nde tamamladı. Bu üniversitede yaklaşık 30 sene dersler verdi, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri?ndeki birçok köklü üniversitede de öğrencilerine dersler anlattı. Yazdığı onlarca kitap, birçok dünya diline tercüme edildi.
Muhammet Mezuği ise Tunus asıllı İtalya?da ikamet etmekte olan bir bilim adamı. 1961 yılında doğdu, felsefe eğitimi gördü. İtalya?daki birçok üniversitede dersler verdi. Batı ve İslam felsefesi konularında birçok esere sahip bir isim?

Şahsi Yönlerinin Eleştirisi

Mezuği, ilk olarak Arkon?un okuyucuyla yakınlaşma çabasının bir ifadesi olarak egoizmi/ben merkezciliği eleştirmektedir. Böyle yaparak o, aslında salt bilimsel olma yöntemini ihlal etmiş ve çalışmalarına hamaset bulaştırmıştır. Bu tavrıyla, dışa açık olmayan ve Batı?ya uzak duran Müslümanlara, yazdıklarıyla fazla bir etkide bulunamamıştır. Yazar, Arkon?un yazılarında ve eserlerinde Batı?nın Müslümanlara karşı ırkçı uygulamalar içerisinde olduğunu birçok kez ısrarla ifade etmesine dikkat çekiyor. Bu durum, yazara göre, Arkon?un Batı üniversitelerinde içinde bulunduğu kriz ortamını, onun Batı ile Doğu Medeniyeti arasında kalmışlığını çok güzel bir şekilde gösteriyor. Arkon, Batı?nın bilimsel metodolojisine inanmakla birlikte Batı medeniyetiyle tamamen bütünleşemediği gibi kimliğinin ve benliğinin bir parçası olan Doğu medeniyetiyle de tamamen bütünleşememektedir. Bundan dolayı hem Batılıların hem de Müslümanların sert eleştirilerine maruz kalmıştır.

Avrupa Üniversiteleri?nde uzun süre kalmış olmasına dayanarak yazar, Arkon?un, Batılı kurumların tarafgir davrandığına ilişkin tespitlerinde abartı olduğunu, bu okullarda Doğu üzerine yapılan araştırmaların Batılı bilimlerden ayrılmasının zorunlu olarak Batılı üniversitelere saldırıyı beraberinde getirmemesi gerektiğini kaydediyor.

Arkon?un eserlerinde görülen git-geller ve ertelemeci tavırların Arkon?un salt kişisel özelliklerinden kaynaklanmadığını belirten yazar, aynı zamanda onun Allah, İnsan, kâinat gibi konuları ele alışında iki farklı epistemolojik çerçeveye yaslanmasından kaynaklandığını düşünüyor. Mezuği, bilimsel olarak aslında aynı çizginin bir parçasıyken oryantalizmi ve Batılı Üniversitelerin Doğu araştırmalarıyla Batı araştırmalarının arasını ayırmalarını eleştirmesine neden olan bu amili ve Arap öğrencilere gereken önemi vermeyişini eleştirerek tüm bunların nedeninin onun zihinsel dağınıklığı ve düalist kafa yapısından kaynaklandığını belirtiyor.

Demokrasi ve Laiklik

Demokrasi ve laiklik hakkındaki görüşlerini tartışırken Mezuği, Arkon?un demokrasiden uzak kalışını, dini vaazlara ve kendisiyle mücadele ettiğini iddia etmesine rağmen aldığı Vehhabi eğitimine ve kurtuluşta Peygamberin hitabının çok önemli olduğuna ilişkin yaptığı ifrata bağlıyor. Arkon burada, yazara göre, Allah?la insan arasında sözleşmeye dayalı ilişkinin insanın ilerlemesinin temelini oluşturduğunu iddia etmektedir.

Arkon, demokratik laikliğin dinin özel alanlardaki varlığını inkâr etmediğini ancak tarih boyunca büyük mezalimlerin gelmesine neden olması nedeniyle kamusal alanlardan uzaklaştırdığını söylemektedir. Yazara göre Arkon, bu laiklik yorumuyla, onun tarihi oluşumundan çıkarılmamakta, siyasi değerlerle dini değerler arasında bir ayrıma gittiğinden hatalarla dolu olmaktan hali olmamaktadır. Bu da eleştirel epistemoloji teorisine olumsuz yaklaşılmasına neden olmaktadır? Yazara göre Arkon, dinin devlet için zaruretini öngören düşünceleriyle aslında dini toplumun merkezine koyan dînî hareketlere yakınlaşmıştır. Böylelikle insanlığı dini taassuptan ve mezhep savaşlarından kurtaran tarihi başarıyı nakzetmektedir.

Laikliği, 1. Dnüya savaşı sırasında meydana gelen ve Almanlara ajanlık yaptığı suçlamasına maruz kalan Dreyfus adlı askerle ilgili olaydan yola çıkarak, toplumsal barış ve dinler arasındaki düşmanlığı çözmek için zorunlu bir olgu olarak görmektedir. Bun nedenle Fransız siyasetçilerinin dinle devleti siyasi ve toplumsal bir zorunluluk ve dini karşıtlıkların toplumu parçalamaya yol açan etkilerini rehabilite ve devleti kilisenin müdahalelerinden kurtarmak için birbirinden ayırmaları, insanlığı özgürleştiren bir adımdır.

Arkon ve Oryantalizm

Yazar, Arkon?un oryantalistlerin İslam?ı ve İslam Dünyasını araştırmalarında ortaya çıkan Batı merkezci yaklaşımlarına yönelik olumsuz görüşlerini, Fransız kültüründen oluşması ve birçoğunun Fransızların eserlerine dayanmış olduğundan şok etkisi yaratmaktadır. Buna mukabil oryantalistler Arkon?u, Batılı kültürel mirası İslam kültüründen hareketle ele alması nedeniyle eleştirmektedir. Oryantalizm araştırmalarının olumlu ve olumsuz yönleri olduğunu düşünen yazar, Arkon?un oryantalizm üzerine yoğunlaşmasının oryantalistlerin belgeleme ve tahkik konusunda yaptığı katkıları görmezden geldiğini göz ardı ettiğini belirtmektedir. Arkon oryantalizmin giderek bayağılaşan söylemini ve kültürel/siyasi iktidarla olan koalisyonunu eleştirmektedir. Ona göre bu yaklaşım bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan, akademik bir manipülasyona dönüşen ve başka amaçlara hizmet eden bir yaklaşımdır.

Yazara göre, Arkon?un oryantalistlere İslamcıların dil araştırmalarına yönelttiği eleştirilerle uyum arz eden araştırmaları, onun dinsel yöneliminden ve akla karşı imanı feda edememesinden kaynaklanmaktadır.

Dine Dönüş

Batının durumuyla ilgili Arkon?un tespiti, çektiği ruhi fakirlik ve laikliği tabulaştırmış olması nedeniyle dine dönmüş olmasıdır. Ona göre bir medeniyet madde ve ruhtan teşekkül eder. Buradan hareketle Arkon, medeniyetlerin dengeye ihtiyaç duyduğunu dile getirir. Teknoloji ilerlerken dine dil uzatması ve Fransız devriminin yaptığı gibi ruhi otoriteye başkaldırması nedeniyle ruhen fakir kalmaya devam etmektedir. Ancak kitabın yazarı Mezuği, Batı?nın ruhen aç olması nedeniyle değil bilgi eksikliği ve ideolojilerin gerilemiş olması nedeniyle dine döndüğünü söylemektedir. Çünkü laiklik insanlara toplumsal ceza korkusu olmadan inançlarını değiştirebilme şansı tanırken dindarlaşma ve din, bireye çeşitli sınırlamalar getirmektedir. Burada Mezuği?nin biraz önce laiklikle ilgili olarak söylediği, laikliğin bireylerle ilgisi olmadığı toplumsal ve siyasi kurumlara çeşitli düzenlemeler getirdiği hakkında söyledikleriyle çeliştiğini görüyoruz. Açıktır ki yazar, Arkon?un laikliğin güzelliğini kabul etmemesi şeklinde tanımlanabilecek merkezi bir fikre saplanıp kalmıştır. Hâlbuki yazara göre Arkon?a düşünsel tercihlerini açıklama özgürlüğünü ve bilgiyi veren laikliktir. Yazar bu şekilde Arkon?un kişiliğini şekillendiren tek etkenin laiklik olduğunu düşünmektedir. Ancak başka yerlerde Arkon?un kişiliğini oluşturan toplumsal ve dini etkenlerden bahsediyorken görüyoruz. Anlaşılan yazar, Arkon?un laikliği bütünsel bir şekilde ve bir kurum olarak eleştirmesini hazmedememektedir.

Kur?an metnine yönelik tutumu

Mezuği, Arkon?un felsefe çalışmalarına 30 yılını vermiş olmasına rağmen, karşı karşıya kaldığı sorunları çözüme kavuşturabilecek bir epistemolojik bir teori oluşturamamıştır. Bu da Arkon?u İslamcılıkla laiklik, bilimle din arasında sıkışıp kalmasına neden olmaktadır. Yazar, Arkon?un Kur?an metni hakkındaki düşünceleri onu, gerek laiklerden gerekse İslamcılardan uzaklaştırmıştır. O?nun yazılı Kur?an metninin kutsal olduğuna ilişkin düşünceleri kendisini laiklerden uzaklaştırırken, Kur?an metninin mitolojik metinler olduğu yönündeki düşüncesi ise (mitolojiyi antropolojik bir çerçeve içerisine oturtmaya çalışmasına rağmen) kendisinin İslamcılardan uzaklaşmasına sebep olmuştur.

Arkon?un Kur?an metniyle ilgili tutumuna ilişkin tartışması bağlamında yazar, Arkon?un araştırmalarının Kur?an?ın ilahi bir metin mi yoksa beşeri bir metin mi olduğu yönündeki sorulara cevap vermemektedir. Bilakis bu konu hakkında kesin bir yargıya varmayı engelleyerek, belki de sadece laiklikle ters düşmekle kalmamakta aynı zamanda laik olmamaları hasebiyle İnanan insanları eleştirmekte ve aşağılamaktadır.



Din ve vahiy konularıyla ilgili olarak Arkon, monoteist dinlerin, kurtuluşla ilgili ortak bir duygu ve asabiyete dayanan dilsel terkiplerden ibaret dinler olduğunu ileri sürmekte; vahiyle ilgili olarak ise onun tarihin üzerinde duran aşkın, cevheri ve ezeli bir şey olmadığını tersine üretilme yöntemlerine uygun olarak bütünsel ve metodolojik olarak ele alınması gereken bir unsur olduğunu dile getirmektedir. Arkon, böylelikle vahyin varlığını ve tarihselliğini teyit etmiş olmakta, ama aynı zamanda Ortodoks (metne sıkı sıkıya bağlı) imanın da tarihsel kesinliği aştığını ve onun üzerinde yer aldığını vurgulamış olmaktadır. Bu durum da yazarın, izafilikle (rölativizm) kutsallaştırma, imanla oryantalizm arasında sıkışıp kalmasına neden olmaktadır.

İzafi olanla Mutlak Olan arasında Tevbe Suresi

Yazara göre Arkon, tarihsel okula mensup olmasına karşın onun Tevbe suresini ele alışı teorik ve felsefi boyuttan yoksundur. Mezuği, ideolojik terkipler ya da hayali kıssalarla ilgili durumda olduğu gibi bu sureyi zihni bir tasavvur olmaksızın açıklamaya çalışmaktadır. Bu, bizi iki tür çelişkiye zorlamaktadır: Niteliksel tarihselcilik ya da toplumsal köklerle irtibatlı radikal tarihselcilik. Niteliksel tarihselcilik tarihsel olaylara ve bu olayları güvenilir hale getiren belgelere dayanır. Bu, Arkon?un kabul etmeye yanaşmadığı bir düşüncedir. Niteliksel tarihselciliğe yoğunlaşmak, toplumsal hayali, tarih biliminin alanında hareket eder hale getiren toplumsal tasavvurlar ve inanç alanından uzak kalınmasına neden olur.

Bu nedenle, yazar, Arkon?un tarihi hareket geçiren bir muharrik olarak Tevbe suresi?ni tefsirinin, sert, kaba ve haşin olduğu tespitinde bulunmaktadır. Yazara göre şiddet ve savaşla dolu Tevbe suresi?ni tefsiri, Amerika?yı istila eden İngilizlerin yolları çıkan her şeye karşı başlattıkları bastırma ve Amerikan yerlilerini imha politikasını andırmaktadır. Bu anlayış, güç, şiddet ve zulüm siyasetini desteklemektedir. Ona göre Tevbe suresinde yer alan şiddet ve Arkon?un onu yorumlama biçimi kadim dönemlerde uygulanan şiddeti de aşmakta, ahlaki ve felsefi bir krize yol açmaktadır. Şiddete, sevginin ve barışın yok edilmesine yoğunlaşması nedeniyle laikleri ahiretten önce dünyada kurtuluşa erme gayesiyle dinden çıkmalarına sebep olmaktadır.

Eleştirinin Eleştirisi

Yazar Mezuği, kitabını ele alırken ta enbaşında epistemolojik olarak hangi görüşten tarafa olduğunu açıkça orta koymuştur. Bu da kendisinin kitabında sık sık tekrar düştüğü gibi objektif akıldır. Bu yaklaşımı onun en küçük objektiflikten bile nasibini almadığını göstermektedir. Bir kez dini düşünceyi dışlayıp laikliği merkeze aldığınızda Mezuği?nin yaptığı gibi yanlı ve tarafgir bir çalışmaya imza atmak kaçınılmazdır. Yazar, Arkon?un bütün görüşlerini bu perspektiften sorgulamakta ve eleştirmektedir. Bu yüzden hiç kimsenin yazar Mezuği?nin yaptığı gibi Arkon?u ya da bir başkasını ele alırken epistemolojik dayatma içerisinde olmayı bir kenara bırakması gerekmektedir.

Ayrıca yazar, açıkça cevap vermekten kaçındığı ya da ucunu açık bıraktığı birçok soru sormaktadır. Doğruluğuna inandığı veya inşa etmeye çalıştığı fikirlerin ayrıntılarına boğulan yazar, Arkon?un yazdıkları hakkında peşin yargılarda bulunmakta, böylelikle doğruluğu tartışmalı teşhislerde bulunmasına neden olmaktadır. Yazar, aklın kullanımını evrenin hareketinin merkezine koyduğundan rölativizmin ve tarihselciliğin, geriliğin işaretlerinden biri olduğunu düşünmesine neden olmaktadır.

Şunu da söylemek mümkündür ki kendisi de bir başka epistemolojik teorinin ürünü olan laikliği sabit, diğer hususları ise kendisiyle mukayeseye girdiği değişken olarak el almasıyla yazar, metodolojik bir hata işlemiş olmaktadır. Bu tür yaklaşımlar kitabın sonunu ve varacağı noktayı ta en başından tahmin edilebilir kılmaktadır. Aynı şekilde yazar bilimsel metodolojiye yakışmayan ifadeler kullanmaktadır ki bu diyalektik sürece dayanan bilimsel düşünceyle uyum arz etmemektedir. Ayrıca yazarın yazdıklarından Arkon?la olan anlaşmazlığının bilimsel bir anlaşmazlık mı yoksa şahsi bir ayrılık mı olduğu noktasında insan şüpheye düşmektedir.

Yazar, aklı merkeze alan katı laik anlayışını ortaya koyarak insanoğlunun tarihte ortaya koyduğu bütün medeniyetsel birikimleri ve kültürel mirası bir çırpıda kenara atmaktadır. İki medeniyet projesi arasında gidip gelen yazar maalesef, tutarlı düşünceler ve kesin sonuçlara götürecek bir akıl yürütmeyi başaramamaktadır.


*Mısırlı olan yazar Afrika Araştırmaları Enstitüsü'nde İslam düşüncesi üzerine araştırmalar yapmaktadır.

Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.

 

 

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara