Yusuf Armağan*
Kosova?nın bağımsızlığı ABD?nin Büyük Ortadoğu Projesi?nde önümüzdeki on yıllarca etkisi sürecek; birçok ayrılıkçı hareketi uluslararası anayasal zemine kavuşturacak ve yeni dünyada şehir devletlerini oluşturacak şiddetli bir deprem.
Gelecekte dünya tarihi üzerine söz söyleyecek olanlar literatürlerine artık ?17 Şubat?ı da eklemek durumundadırlar. Kuşkusuz Kosova, domino oyununun son taşı değildir. Yeni Dünya Düzeni, Büyük Ortadoğu Projesi gibi adlarla yakın ve uzak gelecek perspektifinde yeni baştan kurgulanan dünyada, Kosova?nın başka hangi önemli olaylara sebep teşkil edeceğini yaşayarak göreceğiz. Şu aşamada söyleyecek olduklarımız, kaynağını, tamamıyla Kosova?nın dışında oluşan ve bir süreden beri tanığı olduğumuz olaylar silsilesinden almaktadır.
Soğuk Savaş döneminde SSCB ile ABD arasında yaşanan tüm gerilimler dünyanın farklı coğrafyalarında ciddi şekilde hissedilmiştir. SSCB?nin tarih sahnesinden çekilmesini müteakiben, strateji uzmanları, ABD?nin satranç oyununda tek başına kaldığını öngörmüşlerdi. Gelinen noktada satranç tahtasının halen ortada durduğunu, ancak aktörlerin oldukça değişken bir şekilde satranç tahtasının etrafında pozisyon aldıklarını söylemek mümkün. Artık uluslararası arenada çok menfaatli ve çok taraflı ittifaklardan müteşekkil bir rekabet oluşmuştur. Bu anlamıyla Zbigniew Brzezinski?nin meşhur kitabına isim olarak seçtiği ?Büyük Satranç Tahtası? iyi bir tanımlama olarak karşımızda durmaktadır.
ABD, tam da Rusya orijinli ekonomik ve politik yeni kamplaşmaların oluşmaya başladığı bir dönemde, hem bölgedeki, hem Avrupa?daki hem de yakın ve Ortadoğu?daki pozisyonunu güçlendirmiş ve NATO?nun genişlemesi adı altında Avrupa?dan doğuya doğru açılan kapısını sağlamlaştırmıştır. Böylece Rusya?nın bölgedeki etkisi kırılmıştır. Kosova ile beraber gelinen yeni süreçte, başı en çok ağrıyacak olan ülke kuşkusuz Rusya ve Rusya?nın etki alanındaki bölge ülkeleri olacaktır.
Kosova?nın statüsünün netlik kazanması sürecinde bütün dünya bir Soğuk Savaş?a daha tanık olmuştur; ABD-AB savaşı. Her iki taraf da bütün dünyaya müttefik olduklarını deklare etmiş olmalarına rağmen ekonomik rekabette ve daha da önemlisi enerji konusunda büyük bir savaşın içerisinde olmuşlardır. Var olan bu savaşa rağmen, her alanda hemfikir bir görüntü çizen AB?ye üye ülkelerin yıllar boyunca gizlemeye çalıştıkları görüş ayrılıkları, Kosova?nın bağımsızlığı ile birlikte su yüzüne çıkmıştır. Artık, Almanya ve Fransa?nın aslında bir taraf olduğunu, İngiltere?nin AB içerisindeki rolünün ABD?nin Truva atı niteliğinde olduğunu, İspanya, Yunanistan gibi ülkelerin ise kendi iç dinamiklerinin devletsel reflekslerinde daha belirgin rol oynadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yönüyle ABD?nin karşısındaki bir AB bloğundan söz etmek pek de mümkün değildir.
ABD, Kosova?nın bağımsızlığı konusunda, kendi menfaatleri doğrultusunda AB?yi ikna etmeyi başarmış ve tam anlamıyla bir izolasyon içerisine itmiştir. AB?nin bu mevzi kaybı aslında Bosna Savaşı esnasında sergilediği tutumun da bir sonucu olarak görülmelidir. AB, kendisi için en önemli enerji yolu durumundaki Batı Balkanlar ve Adriyatik hattında oluşturmaya çalıştığı etkinliğini, Kosova?nın bağımsızlık kararıyla beraber tamamen kaybetmiştir. ABD?nin müdahalesiyle belirlenen coğrafi yapılanma neticesinde AB, mukavemetli bir askeri, ekonomik ve siyasi kuşatmayla karşı karşıya kalmıştır. Artık AB mevcut enerji ihtiyaçlarını temin yollarının üstünde ebedi bir ABD varlığına tahammül etmek zorundadır. ABD?ye karşı ekonomik ve askeri bağımlılığı artan AB, ABD?nin uluslararası çıkarlarına lojistik sağlar pozisyonuna düşmüş ve ABD?den arta kalanlarla yetinmek zorunda olan bir birlik hüviyetine bürünmüştür.
AB açısından düşündürücü olan bir başka nokta ise, Kosova?nın bağımsızlığını müteakiben AB?deki ayrılıkçı hareketlerin iki ucu keskin bir kılıç gibi AB?yi zedelemeye ve hatta dağıtmaya müsait bir zemin yakaladığı gerçeğidir.
AB?nin Avusturya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden kuracağı muhtemel çıkış yolundaki son nokta olan Türkiye, AB açısından artık daha önemli bir konuma gelmiş durumdadır. Bu, Türkiye?nin elini kuvvetlendiren bir durumdur. İşte bu yüzden Türkiye?nin üyeliği konusunda AB?nin köşeye sıkıştığı uluslararası aktörlerce ifadelendirilmeye başlanmıştır.
Diğer bir ilginç nokta ise, ABD, Avrupalı Müslüman bir halkın bağımsızlığına destek vererek orta ve uzun vadede İslam dünyasında zedelenen imajını düzeltmek için fırsat yakaladığını düşünmektedir. Dünyadaki Müslüman entelektüel kalemlerin, Kosova?da yaşananları ortak çerçevede tanımlayamaması bunun bir sonucudur. En azından bölgede yaşayan Müslüman entelektüellerle, bölge dışından bölgeye dair söz söyleyen Müslümanlar arasında belirgin bir fikir ayrılığı söz konusudur.
Kuşkusuz Kosova?nın bağımsızlığı ABD?nin Büyük Ortadoğu Projesi?nde önümüzdeki on yıllarca etkisi sürecek; birçok ayrılıkçı hareketi uluslararası anayasal zemine kavuşturacak ve yeni dünyada şehir devletlerini oluşturacak şiddetli bir depremdir. Doğrusu dünya jeopolitiği, tarihin hiçbir döneminde bu kadar net müdahalelerle yönlendirilmemiştir. Bu yönüyle Balkanlar öteden beri sürdürdüğü laboratuvarlık görevini bir kez daha üstlenmiş durumdadır.
Balkanlar?daki etnik farklılıkları daha derin çizgilerle netleştiren bu yeni tabloda karşılaşmamız muhtemel bölgesel nitelikli diğer hususları ise şu şekilde sıralayabiliriz:
- Balkanlar?da ABD açısından istikrar unsuru olabilecek Arnavut faktörü ortaya çıkarılmış, Arnavutların tek çatı altında toplanma ihtimaline zemin hazırlanmıştır. Bu ?kızıl elma? önümüzdeki yıllarda Arnavut politikasının belirleyici yegane unsuru olacaktır.
- Rusya?nın Balkanlar?da söz sahibi olabilmek için kullandığı Sırp-Slav ve Yunan-Ortodoks birliği ideallerinin önüne geçilmiştir.
- Bosna, Makedonya, Kosova ve Karadağ Sırplarının Sırbistan?la birleşebilme ihtimali belirmiştir. Bunun gerçekleşmesi durumunda Hırvatistan da Hersek Hırvatlarının Bosna?dan ayrılığını talep edebilecek, Sırbistan içerisindeki Arnavutlar Büyük Arnavutluk projesini idealize edecek, Sırbistan ve Karadağ?da mukim Sancak Boşnakları da Bosna-Hersek ile birleşebilme imkanına kavuşmuş olacaklardır. Bağımsızlık ilanının hemen akabinde Sırplar, özellikle yoğun olarak yaşadıkları Mitrovitsa?da, politik ve demografik baskı faktörünü de kullanarak ?Bosna Modeli?nin uygulanmasını talep etmişler ve orta vadede Kosova?nın en azından üçte birinin Sırbistan?a katılmasını dillendirmişlerdir. Fakat bu yeni taleplerin ABD çıkarları açısından uygulanabilirliği söz konusu değildir. Kosova?nın bağımsızlığı ile beraber hemen herkesin aklına gelen Bosna Sırplarının Bosna-Hersek?ten ayrılmasına ve Sırbistan?a katılmasına yönelik talepler bizzat ABD tarafından bastırılmıştır. Balkanlar?da Yugoslavya sonrasında oluşturulan politik ve coğrafi statü, önümüzdeki yakın dönemde değişmeyecektir.
- Kosova merkezli olarak bölgede yaşanabilecek tüm çatışmalar tamamen ?kontrollü gerginlik stratejisi? kapsamında değerlendirilmelidir. Bu çatışmaların ancak ABD?nin isteği ile kontrolden çıkabileceği unutulmamalıdır.
- Bölgenin halen Kosova?yı tanımayan -Sırbistan ile birlikte- eli zayıflatılmış iki aktöründen biri olan Bosna-Hersek kendi iç dinamikleri açısından Sırbistan ile benzer politikalar üretmek zorunda kalacaktır. Bunun iki ayrı nedeni vardır: Birincisi, bu ülkenin karar alma mekanizmasından kaynaklanmaktadır. İkinci sebep ise, yeni durumda Sırbistan ile Bosna-Hersek?in çıkarlar konusunda benzer öğelere sahip olduğu gerçeğidir. Sırbistan ve Bosna-Hersek için tek çıkar yol AB üyeliğidir. Sırbistan?ın yeniden genel seçimlere gidecek olması bunun göstergesidir.
Bütün bu dış faktörler bağlamında, %92?lik çoğunluktaki Arnavutların azınlıklarla aynı statüye sahip olduğu, Sırpların Belgrad Ortodoks Kilisesi?ne bağlılığının güvenceye alındığı, silahlı kuvvetleri ve savunma bakanlığı olmayan, uluslararası güçlerin hayatın tüm alanlarında söz sahibi olduğu bir Kosova?nın, bağımsızlığından ne kadar söz edilebileceği bir muamma olarak karşımızda durmaktadır.
*Gazeteci-Yazar.
Kaynak: http://www.dusuncegundem.com/