Dolar

34,9491

Euro

36,6176

Altın

3.013,77

Bist

10.058,63

Yemen nereden? Nereye?

Yemen Meclis Başkanı ve Haşid kabilesinin lideri Abdullah el-Ahmar'ın vefatıyla birlikte Yeni döneminde Yemen nereden kayıyor?

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-04-14 09:13:00

Yemen nereden? Nereye?

Zeyd b. Ali el-Fudayl*

Yemen Meclis Başkanı ve Yemen Haşid kabilesinin şeflerinin (şeyhlerinin) şeyhi, Şeyh Abdullah b. Hüseyin el-Ahmar?ın geçtiğimiz ay vefatıyla bütün sosyal dokusu, fikri akımları ve siyasi yönelişleriyle Yemen;  siyasi, ictimai ve düşünsel alanların tümünde analizler âleminin potasına ve planların yeniden gözden geçirildiği tünele girmiş oldu. Bunun nedeni, Şeyh Abdullah?ın anlatılan tüm alanlarda maddi-manevi derinlemesine etkisidir.

Hayatının büyük bir kısmında Yemen?deki birçok siyasi ve sosyal olayın dayandığı eksen olmuştu. Zira kendisi, öncelikle çağdaş/yeni Yemen devletinin kurucularının önde gelenlerindendir. Yine kendisi özelde Haşid kabilesi, genelde de diğer Yemen kabileleri için son üç dönemde kabileleri çevresinde toplayan ve kabile motorunu harekete geçiren manevi önderdi.

Sonra, Yemen?de İslami hareketin ortaya koyduğu projenin öncü kadrolarını kuşatmasıyla, yetmişlerde ortaya koyduğu düşünsel açılım da çok önemliydi. Kuşattığı bu hareketin önderlerinden bir kısmı Müslüman Kardeşlerin uluslararası hareketine bağlı, bir kısmı da selefiliğin düşünce ve hareket metodunu esas almışlardı. İşte, bunların tümü tek bir siyaset dairesinde, ?Yemen Islah Topluluğu? adıyla bir parti/platform oluşturdular. Bu topluluğun önde gelenleri Şeyh Ahmar?ın liderliğine razı oldular.

Şeyh, her iki taraf için de avantajlar sağladı. Şeyh Abdullah el-Ahmar?ın partiye lider olmasıyla, vatan sınırları çerçevesinde değişik alanlarda kurumsal manada meşruiyet sıfatını kazanmak için münbit ve bereketli bir alan buldu. Bu şekilde kabilenin dar proje anlayışından vatan/milli projenin fezasına çıktı. Dolayısıyla bu şekilde ulusal ve uluslararası siyasetin derinliklerine kadar nüfuz etti.

Buna mukabil İslami çalışmaların birçok lideri himaye ve gözetime nail oldu. Hele 1948 yılında meydana gelen anayasa devriminin bozguna uğraması, Yemen topraklarında somut bir başarının elde edilmesi için kabile desteğinin önemini ortaya koydu.

Bu iki taraf arasında meydana gelen bu koalisyon ve dayanışma, Şeyh Ahmar?a İslami hareketin, özelde de hareketin Yemen?deki siyasi projesinin hamisi sıfatını kazandırdı.

Onun parti başkanlığı süresince? ki bu, Ahmar?ın ömrünün büyük bir kısmını ifade ediyor- parti içinde ve parti dışında muhalif kimi önde gelen şahsiyetlerin, askeri veya yüksek makamlardaki bazı şahısların, onun toplumsal rolünü azaltmak, siyasi konumunu zaafa uğratmak ve Yemen?deki etki alanını daraltmak için ortaya koydukları siyasi muhalefet ve engelleme çabalarına karşı koyabilmiştir. Onlara göre Ahmar, devletin kanatları altında yaşayan öylesine bir kabilenin şefinden başka bir şey değildi.

Bunun anlamı, ulusal ve uluslararası düzeyde siyasi hareket çerçevesinde aktif rolünün ve siyasi ağırlığının zayıflamasıydı. Buna mukabil ona muhalif olan diğerlerinin, kararlarına lojistik destek sağlayan devletin maddi manevi kurumlarının meşru abasına bürünenlerin de içerde ve dışarıda aktif stratejik etkileri ve siyasi rolleri artmaya ve kökleşmeye başladı.

Ahmar?ın siyasi çalışmaya ve ardından Parlamentoya başkanlık etmesi, siyaset dünyasının ufuklarına açılması için kendisine anayasal meşruluğu kazandırmış oldu.

Onun yakaladığı bu ufuk siyasi, askeri ve ictimai düzlemde, içerde somut tesirinin oldukça hacimli olmasına rağmen, kabileciliğin dar sınırları içinde esir kalan diğer kabile liderlerinin aslında anlayamadıkları ve göremedikleri bir durumdur.

Nitekim onların hacim olarak temsildeki azınlıkları, ulusal ve uluslararası siyaset dehlizindeki fiili etkisinin uzaklığı/yokluğu bunu apaçık ortaya koymaktadır. Çünkü onlar kabile şeflerinden öte bir şey değildirler. Bunlar resmi kurum ve kuruluşlarıyla devletin meşruluğundan kaynaklanan anayasal şemsiyeye sahip değildirler. Fakat buna rağmen, sosyal olarak hayattan kopuk ve kamuoyunu oluşturmaktan ve buna gerçek manada etki etmekten uzak bu şahsiyetler bireysel olarak Birleşmiş Milletler tarafından tanınan resmi devletin kurumsal postlarıyla korunmak da istiyorlar.

Aslında Birleşmiş Milletler?in yedinci maddesi, plan ve uyguluma konusunda bunlara hareket etme yetkisini veriyor. Bu yetki kendilerine anayasal bir meşruiyet niteliğini kazandırıyor.

Yemen?in kabile projesine karşılık devlet projesinin başarı şansına, otoritenin el değişmesine inanan demokratik, adil ve güçlü bir devletin ilkelerinin gerçekleşme boyutuna da dalmadan şu anda sorulması zorunlu olan soru şudur: Şeyh Abdullah el-Ahmar?dan sonra Yemen?in siyasi haritası nasıl olacak?

Acaba oğullarından biri veya kabile şeflerinden/liderlerinden biri onun siyasi projesine ve taktiksel metoduna varis olacak mı? Yoksa kabile liderliklerinin dağınıklığı ve merkez/eksen olabilecek şahsiyetlerin yokluğu nedeniyle bu imkânsız mı olacak?

Şeyh Abdullah?tan sonra İslami çalışmaların projeleri ne olacak? Yakın gelecekte acaba kadrosu alternatif bir şemsiye için mi çalışacak? Yoksa güçlü bir kabile koordinasyonundan uzak medeni devlet karşısında örgütsel ve cemaatsel güçlerine mi sığınacaklar?

Aynı şekilde Şeyh Abdullah?tan sonra Haşid kabilesinin sistemi de nereye yönelecek? Acaba kabile ile parti arasındaki kaynaşma ve güçlendirme sürecini mi tamamlayacak, yoksa Yemen sistemi içinde rotasını ikinci defa tarihi seyrine mi çevirecek?

Neticede, yeni cumhuriyet sistemi içinde yeni bir denge cephesini oluşturmak için, Yemen?deki diğer kabilelerle bütünleşip başarma şansı nedir? Yemen Kabileleri ile bölgesel çevrelerle ulaşabilecek müstakbel hedeflerinin hacmi nedir? Hele hele Kuzey Yemen sınırlarındaki engelin/duvarın bulutu yok olduktan sonra?

Hâlihazırda Yemen?deki fikri, ictimai ve siyasi gelişmeler konusunda gözlemde bulunanlar ve orayı önemseyenler birçok soru sorabilirler. Ben kesin olarak şunu söylüyorum: Bu soruların çokluğuna ve değişikliğine, Yemen sorununa bakış açısı, işlerin derinliğine bilinmesine göre cevapları da farklılık gösterir.

Bu çerçevede şunu söylemek mümkündür: Yetmişlerin başından beri kurulu olan Yemen?deki cumhuriyet sistemi, genel söyleminde, adalete dayalı vatandaşlık projesinde, dengeli büyüme, içerdeki istikrarı sağlama konularında başarısız olmuştur. Çünkü sistem, iktidar iplerini Yemen toplumunun belli bir kesimin, özellikle de Haşid kabilesine mensup kişilerin eline vermede odaklanmıştır.

Buna mukabil, toplumun diğer katmanlarından birçok grubun ve akımın iktidardan uzaklaştırılması için çaba gösterilmiştir. Nitekim bu muamele 1994 yılının sonlarında son bulan savaştan sonra güney illerde başta Bekil ve Mezhac olmak üzere toplumun birçok akım ve katmanına bu uzaklaştırma politikasını gütmüştür.

Bunlara ek olarak, Haşimilerin maruz kaldıkları baskı da işin cabasıdır. 1962?den beri cumhuriyet yönetiminin kurulmasında ortaya koydukları çabaları unutulmuş ve rolleri görmezlikten gelinmiştir. Bu yetmiyormuş gibi, bir de onların uzaklaştırılması için imamet ve zeydilik konularıyla da ilişkilendirilmişlerdir. Bu şekilde nitelendirilmeleri okuyucu ve dinleyicilerin zihninde sorun oluşturmaya başlar. Birinden bahsedildiğinde birden her üç nitelik de kişinin zihninde çağrışım yapıyor.

Örneğin imametten bahsedildiğinde akla hemen Haşimilik ve Zeydilik gelmektedir. Zeydilikten bahsedildiğinden de hemen akla imamet ve haşimilik gelmektedir. Böylece bu konular sorunlu üç daire oluşturmaktadır. Bundan amaç rollerini düşürmek, etkilerini azaltmak ve başka amaçlara hizmet etmektir.

Bu değişik amaçlardan bazıları özelde selefeliğin cihad akımının düşünceleri içinde açık bir şekilde görülen radikal düşünceyle alakalıdır. Bunların saldırıları sadece Zeydiye mezhebiyle sınırlı değildir. Bilakis bu saldırılarının alevleri muhalif tüm düşünce ve mezheplere de uzanıyor. Bu konuda Sünni veya Şia fark etmez. Bunlardan bazıları da çıkarları çatışan başka (odak ve) akımlarla irtibatlıdırlar.

Seyyid Hüseyin el-Husi?nin liderliğinde Yemen mümin gençliğinin devletle yaşadıkları krizden sonraki zamanlarda yayınlanan birçok yazının ruhunda bu yaklaşım kendini göstermektedir. Bu kriz Seyyid Hüseyin el-Husi?nin liderliğinde sadece Haşimilerle sınırlı değildi. Tersine İza er-Rezzami ve daha başka bir çok kabile lideri onun liderliğine boyun eğmiş ve olayların yönlendirilmesinde aktif rol oynamıştır.

Tüm bunlara rağmen, bu savaş kimi insanların içindeki faal/aktif volkanın hacmini de ortaya koymuştur. Bunlardan bazıları geçici hedeflerinin peşindeydiler. Hiç de meşru olmayan milliyetçi, asabi ve fırkacılığı tahrik ettiler. Basın-yayın düzleminde mümin hareketi, diğer haşimi hareketlerden ayırdılar. Bunu, Yemen?deki Zeydi şahsiyetlerin görüşlerini temsil ettiklerini lanse ettiler. Halbuki Yemen?in dört bir yanında bulunan bir çok haşiminin tavrı tarafsızdı veya bu harekete karşı en azından olumsuzdu.

Hatta bazıları devlet güçlerine yardım bile etti ve onları destekledi. Ki bu tutum ve davranış sevgi, birlik ve ittifak bağını güçlendirmek yerine; ayrışma ve kutuplaşmayı daha da derinleştirdi.

Yemen?deki ? ister Sa?da bölgesindeki olaylar olsun, ister güney illerindeki olaylar olsun, ister başka bölgelerdekiler olsun meydana gelen- siyasi krizlerdeki dramatik olayların gelişimini gözleyen, siyasi ve ictimai sistemden bir tarafını geri planlara itmeyi hedefleyenlerin ortaya koydukları projelerinin başarı göstermesinin ne kadar zor olduğunu görürler.

Bu durum, medeni/uygar bir devletin içinde ilişkilerin niteliğini yeniden gözden geçirmeyi gerektirir. Ki bu devlette anayasa ve hukuk gereği herkes eşit olur ve hiçbir ırki, coğrafi ve uyruk eğilimi olmaksızın herkes yeteneklerine göre yükselir.

Buna karşın, bir taraftan Zeydiye ve Şafii mezhepleri arasında, diğer taraftan da selefi düşüncenin İsna Aşariye mezhebi arasındaki düşünsel ihtilafın şiddetinden doğan siyasi çatışmanın krizi, Yemen?in Zeydi veya Şafii toplumunun tabii düşüncesini değiştirmeyi hedefleyen bütün düşünsel projelerin başarısız olacağını ifade eder.

Bu değişim ister savaşçı Yemen kabilelerini kendi akidevi sultasının altına koymak isteyen cihadi selefi akımın lehine olsun ?ki bu durumda onun beynelmilel cidah projesi çerçevesinde kendisi için büyük bir kazanç olur- ve ister İsna Aşeriyye?nin lehine olsun; her iki düşünce, her iki proje Yemen toplumu içinde düşüncelerine bağlı  ve bağımlı bir topluluğu oluşturmada başarılı olamadıklarını gösterir.

Yürekler ne de çabuk, asırlar boyu meydana gelen vicdani niteliklerinin tabii oluşumlarına adım adım dönüyor.

Büyük bir ihtimamla göz atılması gereken bir husustur bu. Ayrıca iyi bir gözlemle incelenmesi gerekir. Zira köklü tarihleri olan, metotlarında dengeli, görüşlerinde vasat, aşırı uçların metotlarından uzak, Zeydiye ve Şafii mezhebinin düşüncesini temsil etmektedir.

Bu durum, Yemen?de davetçi taraflardan birinin diğerine tasallutunu engelleyen önemli bir hususu ifade etmektedir. Dolayısıyla Yemen bölgesinin siyasi ve askeri olarak istikrar bulması, gelecek dönemlerde ideolojik çatışma alanlarından uzaklaştırması için en büyük güvencedir. Zira Yemen?in halkıyla ve coğrafyasıyla iki grup arasında gizli olan bu çatışmaya girmesi veya alet olması halinde tüm bölgeyi patlamaya hazır bir volkana dönüştürecektir. Bu volkanın patlamasıyla alevler gelişigüzel ta uzak bölgelere kadar savuracaktır. Bu bölgeler ki bünyesinde tüm dini, mezhebi, ırki ve insani her türlü farklılığı barındırmaktadır. İşte o zaman da bağırıp çağırmak fayda vermeyecektir; çünkü artık kurtuluş ve kaçacak yer olmaz.

 

*Suud-i Arabistan?lı gazeteci-yazar.

Bu makale Abdullah Gündüz tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.

 

 

 

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara