Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kültür-altı fenomeni Recep İvedik

Son dönemde şaşırtıcı şekilde gişede büyük bir ilgi gören 'Recep İvedik' filmi hakkında sinema eleştirmeni İhsan Kabil'in yazısını okuyalım...

18 Yıl Önce Güncellendi

2008-03-30 23:53:00

Kültür-altı fenomeni Recep İvedik

İhsan KABİL

Recep İvedik, gençliğin bazı yönlerini gıdıklayarak, kültüre karşı bir dili filmin diyaloglarına ve imgelerine yayarak, düşük bir jargonla gündelik harcıálem bir tutumu üstün bir halmiş gibi insanlara empoze etmeye kalkarak, basitliği yüceltiyor.

SİNEMADA kısa bir süre izleyebildiğim ?Recep İvedik?, şöyle bir silkelenmek eğiliminde olan Türk sineması için aslında çok fazla geriye düşüren bir çalışma. Bu film üzerinden insan ve topluma dair yapılabilecek bir okuma, aslında gelinen bu noktada, aktüellik, genel geçerlik, sıradanlık, basitlik, kaygısızlık, üstünkörülük adına topluma sunulan ve toplumda oluşturulma gayretinde olunan ?kitsch? yönelimi, seyirci için yazıklanmayı gerektirecek bir konum gibi görünüyor. Basitliğin öne sürüldüğü ve bunun maddi bir menfaat uğruna hayata geçirildiği sanatsal veya başka bir çerçeve, kurduğunuz dilin manipülatif olduğu, duyguları sömürdüğü, insan gruplarını sürüleştirdiği gerçeğiyle örtüşmekte, toplumun makûs talihi adeta bu anlayışın hákimiyetinde sürgit bir kalitesizliğe mahkûm edilmektedir. Popüler kültürün toplumdaki belirleyici kümelerine baktığımızda, ana gövdeler olarak mizah dergileri, futbol, müzik ve sinemayı görmekteyiz.

Sinemanın derdi ne?

1970?li yıllarda toplumda şu veya bu şekilde tutunan edebi ve kültürel tavır, mizah dergilerinin kültür-altı söylemiyle zaafa uğratılmış, özellikle ergenlik çağındaki gençlik başka sevdaların peşine düşmüş ve 1980?li yıllarla beraber mizah dergilerinin çoğalarak çeşitlenmesiyle, bel altı, pespaye ve kültür-karşıtı bir söylem kitleselleşebilmiştir.

Aynı biçimde, futbol olgusunun yine 1980?lerden sonra birçok bakımdan dozajını arttırarak, üstelik bu spor ağırlıklı günlük gazetelerin yayımlanmaya başlamasıyla, bunları okuyan, tv ve radyolarda dinleyen, birçok ince teferruatına kadar takip eden, hayatını bununla anlamlaştıran, anlam dünyasını böyle kuran, bununla varlık bulup aidiyet tesis eden bir kitlesel grubun kültürel haznesi bu olguyla doldurulmuş, konuşma dili adeta bununla sınırlı kalmış, hayal gücü neredeyse sadece bu cinsten bir örgüyle dokunmuştur.

Müzik ve sinema diğer iki önemli ayaktır ki, müziğin pop olanı dinleyicileri yine sathi bir kültürel kuşatılmışlığa, sinema ise çok-yönlü olarak seyirciyle karşılıklı etkileşim içinde birbirlerinden kültürel transferlerle, düşünmeye dönük olanla eğlen(dir)meyi hedefleyen bir görsel anlatıma yönelmiştir. Sinemanın günümüzde yüklendiği işlev, Amerikan sinemasının yeryüzündeki kültürel egemenliğinden, milli sinemaların kendilerini bu sinemaya benzetmelerine kadar geniş bir yelpazede seyretmekte, sinemaya varoluşsal bir endişeyle yaklaşan zihni süreçler azınlıkta kalmaktadır.

Türkiye?de sinemanın iniş ve çıkışlarla, ticari sinemayla sanat sinemasının, tüketim sinemasıyla kişilik sinemasının kendilerine bir yer açma gayretinde olduklarını gözlemlemekteyiz.

Gişenin karşı konulmazlığı

Tam da bu noktada, ?Recep İvedik? gibi bir yapımın ortalığa salıverilmesi bazı bakımlardan ele alınmaya değerdir: Gençliğin bazı yönlerini gıdıklayarak, kültüre karşı bir dili filmin diyaloglarına ve imgelerine yayarak, düşük bir jargonla gündelik harcıálem bir tutumu üstün bir halmiş gibi insanlara empoze etmeye kalkarak, film, basitliğin dayanılmaz hafifliğinde, gişe denen karşı konulmaz mecranın başucunda insanları hem nakdi hem de ruhi soymaktadır. Dünya ve üzerinde yaşadığımız coğrafyanın bireysel, kişisel ve toplumsal gerçekliğine baktığımızda ise, konjonktürel olarak, bu yapımla ilintilendirildiğimizde durum daha da vahimleşmektedir.

Bu filmde yer alan gerçekliğin, hayatın içinde yaşanan gerçeklikle üst üste bindirildiğinde, ne kadar zavallı bir yerde durduğu, özlenen hayat çizgisiyle ne kadar uyuşmazlık içinde olduğu, konunun elit ve halk kitlesi karşıtlığı tartışmasından ne kadar uzakta olduğu kestirilebilecektir.

Yavan bir ağzın ve yavan bir tiplemenin baskınlığının öngörülmesi, öncelenmesi ve arkalanması, kültürel aşkınlık dediğimiz ruhi düzlemden bir uçurumla ayrılması, aslında örselenmiş insanlığımızın da bir resmi gibidir. Argonun, maç ağzının, düşük mizah dergisi kültürünün cisimleşmiş karikatürize örneklemesi bu yapımda vücuda gelmektedir.

Dünya sinemasında mizahın, incelmiş mizahın, yer yer kara mizahın başyapıtları sinema tarihinin değişik safhalarında kesintisiz bir şekilde literatüre katılmışlardır. Ancak Türk sinemasının şöyle veya böyle toparlanmaya girmeye çalıştığı bir dönemde onu geriye düşürecek (yaptığı/yapacağı gişe başarısıyla benzerlerini de peşinden sürükleyeceğini tahmin etmek zor olmayan) böylesi çalışmanın, afiş tasarımından tanıtımlarına bir ziyan içinde olduğunu söylemek, ne yazık ki, bir hakikati dile getirmekten başka bir şey değildir. Bu noktada, filmin yapımcılarına düşen vicdani sorumluluğu da ele almak gerekir.

Mizah desen mizah değil!

Üniversite yıllarında belli ideallerin peşinde olarak, belli bir sinema kültürü için ciddi tartışmaların içinde bulunan insanların daha sonra hayatın akışı içinde savrulmaları, hayatın başka noktalarına, alanlarına yönelmeleri kaderin hazin bir cilvesi olsa gerektir. Ticari amaçlarla, tüketim nosyonunun bütünüyle içinde olarak, hem tüketime özendirerek, hem tüketerek ama aynı zamanda hem de tüketilerek (?tüketimcilik? vurgusunu sinemada en yetkin bir şekilde işleyen ?Dövüş Klübü?nü hatırlayalım), insan varoluşunun ruh dünyası anlamında zedeleme sürecinde, devasa bir manipulasyonun içinde bulunulduğunu görmemek ancak bir basiret yoksunluğu olacaktır. Mizah dergisi, maç tutkunu, magazin düşkünü ve argo kültürünün sarmalında ortaya çıkan, hayatiyet bulan belli bir gençlik kitlesinin ticari yaklaşımıyla belki tavan yapacak bu yapımın sinemaya getirecekleri acı bir gülüş olarak seyredecektir.

STAR - Açık Görüş Eki

Haber Ara