Özgür Üniversite'nin kurucusu Siyaset Bilimi Uzmanı ve Yazar Fikret Başkaya, AK Parti'ye kapatma davası ve Ergenekon gözaltılarıyla kilitlenen Türkiye'nin öncesini ve sonrasını anlattı.
Yeni Aktüel Dergisi'ne konuşan Fikret Başkaya'ya göre 'Çatışma sansasyonel birtakım siyasi cinayetlerle daha da gerginleşebilir!' Çözümse sahneye üçüncü aktörün çıkması!
Fikret Başkaya ile yapılan röportajda şunları söylüyor:
'1923'ten 1946'ya kadar tek parti diktatörlüğü var. Buna 'Asıl devlet partisi' diyorum. Burada parti-hükümet-devlet iç içe geçmiş durumda. Fakat ne zaman ki iç ve dış konjonktürün ve dayatmaların etkisiyle çok partili döneme geçiliyor o zaman birden çok devlet partisi kuruluyor ve durum değişiyor. İlk defa o ekip doğrudan yönetmekten uzaklaşıyor. 1950-60 arası tekrar bir bocalama dönemi geliyor. Bu dönemde asıl devlet partisi ayağının altındaki zeminin gitmekte olduğu bilincine sahip oluyor ve bunu kesmek üzere 1960'ta darbe yapıyor. Diyor ki 'Öyle bir devlet yapılanması oluşturalım ki, kuliste kalarak uzaktan kumandayla yönetelim.'
'DEVLET PARTİSİNİN KOYDUĞU SINIR AŞILINCA DARBE YAPIYOR'
Neticede 60 darbesinden sonra birtakım kurumlar oluşuyor. Anayasa Mahkemesi, tabii senatörlük, kontenjan senatörlüğü, sonra MGK müthiş bir örgüt olarak o yapı içinde yerini alıyor. Sonra 'Haydi tekrar seçim' diyorlar. Fakat işin içine halk iradesi girdiği zaman sizin koyduğunuz sınırların ötesine taşma potansiyeli daima vardır. Adam halktan oy alıyor, mecburen bazı ödünler vermesi gerekiyor. Yani asıl devlet partisiyle, kurulmasına izin verilen partiler arasındaki ilişki, bir tür taşeron - müteahhit ilişkisi. Taşeron, istemeyerek de olsa biraz halkı işe karıştırınca o makinenin işleyişi aksıyor ve asıl devlet partisinin koyduğu sınır aşılıyor. O zaman darbe yapıyor. Buna her zaman bir gerekçe bulunur.
1980 DARBESİ
Mesela 1970-80 döneminde devlet çetelerini piyasaya sürüp bir anarşi ortamı yarattılar. Belirli bir kıvama gelince de kendi yarattıkları anarşiyi önlemek üzere darbe yaptılar. Fakat 1980'de 'Makineyi öyle bir kuralım ki artık bizim müdahalemize ihtiyaç olmasın' dediler. Bu mümkün değil. Sadece devlet aygıtını baştan sona ele geçirmekle kalmadılar, aynı zamanda Türk - İslam sentezi denen bir ideolojiyle de onu takviye ettiler. Buna rağmen 1997'de tekrar irtica bahanesiyle devreye girdiler. Tabii bu zaman zarfında onlar halk iradesinin önünü kesmek için bu tip girişimlerde bulunurken öbür taraf da konumunu biraz takviye etmiş görünüyor.
DEVLET PARTİSİ'NİN İLERİKİ GÜNLERDEKİ ÇIKIŞLARINI TAHMİN ETMEK ZOR
Bugün Ergenekon hesaplaşma anlamına geliyor. Hükümet bir koz ortaya atınca diğeri karşı kozla cevap veriyor. Mesela hükümet Şemdinli olayında ve Dink cinayetinde gerçekten hukuka ve demokratik ilkelere uygun bir tavır ortaya koyabilseydi hem kamuoyu hem kendileri açısından çok farklı olabilirdi. Dediğim gibi böyle demokratik ilkeleri yok. O zaman da bir adım ileri iki adım geri gibi bir belirsizlik çıkıyor ortaya. Tabii asıl devlet partisi kanadının önümüzdeki dönemde ne gibi çıkışlar yapacağını tahmin etmek zor ama boş durmayacaklarını tahmin edebiliriz. Mesela etkisi çok büyük olacak sansasyonel birtakım siyasi cinayetler de dahil. Bunların sicilinde bunlardan çok var. Yani ortalık karışabilir, süreç daha gergin ve çatışmalı bir hale gelebilir. Fakat hükümet karşı tarafın saldırısını etkisizleştirmek için bugünkü yaklaşımlarda ısrar ederse bu işten kârlı çıkma şansı zayıflayabilir.'
CHP, DEVLET'İN BİR BİLEŞENİDİR
CHP son seçimlerden önce Meclis'te tek muhalefet partisiydi. Bırak iktidar partisinden daha özgürlükçü yaklaşımları gündeme getirmeyi, tam tersi bir tavır içindeydi. Şimdi buna MHP de eklendi. Normalde bir yerde bir iktidar varsa muhalefet ondan daha özgürlükçü, daha demokratik bir rota izler. Bizdeki tam tersine. CHP'nin tavrı hiçbir zaman muhalefet partisi tavrı değildir. Zaten bu tipik bir parti de değildir. Devletin bir bileşenidir. Parti tanımına dahil edilmesi biraz zor. Şekil şartları uyuyor ama misyonu ve varlık nedeni itibariyle bu siyasi bir partiye benzemiyor.
Ortamın yatışması için bu iki tarafın dışında bir üçüncü tarafın sahneye çıkması lazım. Çünkü iki tarafın da kaygısı iktidar, rant, statü, ayrıcalık. İkisinin dışında bir üçüncü aktörün sahneye çıkması durumunda bu sorun kalıcı olarak çözülebilir, sürtüşmeler gündemden çıkabilir. Ama bu olmazsa ertelenerek bugüne kadar olduğu gibi devam eder. Bu aşamada kısa vadede kalıcı bir çözüm olacağını sanmıyorum.
Kaynak: Yeni Aktüel