Dersimiz Arapçaydı ve yemekle ilgiliydi, her zamanki gibi sınıfa girdim ve selamımı verdim: “Selamünaleyküm, nasılsınız?” Türk öğrencilerim de her zamanki gibi selamıma Arapça karşılık verdiler. Şuan ilahiyat fakültesinde Arapça pratik dersindeyiz.
Ben: Bugünkü dersimiz yemek ile ilgili.
Başlığı tahtaya yazdım ve devam ettim “yemek...”
Öğrencilere Arapça bazı yemek isimlerini vermeye başladım, onlar da acıkmış bir şekilde dersi dinliyorlardı. Evet acıktıklarını hissettim, “Kahvaltı yapmadınız mı?” diye sordum.
Öğrenciler: Yaptık hocam ama yemeklerden bahsetmek ağızımızı sulandırdı, ayrıca öğle yemeği yaklaştı.
Arap mutfağının en meşhur yemeklerini sıralamaya başladım: “Kebse, çiğ köfte, felafil..... Türkiye'de en meşhur yemekler neler?” diye sordum.
Mustafa: Hocam burada en meşhur yemekler; “Köfte, kebap, lahmacun, çiğ köfte, döner…” Muhammed, Ali ve İbrahim de aynı şekilde cevap verdiler...
Ben: “Hmm Lahmacunun Suriye yemeği olduğunu biliyor muydunuz?”
Öğrenciler bir ağızdan "Hayır hocam Lahmacun Türk yemeği" diye bağırdılar. Güldüm ve dikkat edin ismi Arapça bir kelime ve “etli hamur” anlamına geliyor dedim.
Öğrencilerin derse olan ilgileri artarak; “Mümkün değil hocam, Lahmacun en meşhur Türk yemeklerinden birisidir” dediler. Gülümseyip; "Hatta köfte, kebap, çiğ köfte ve döner de Suriye yemeğidir” dedim.
Öğrencilerin artan şaşkınlıklarına gülerek; "Tamam siz haklısınız bu yemekler en meşhur Osmanlı yemekleri, biz tek ümmet değil miydik? Tarihimiz tek tarih değil miydi? Devlet başkanımız bir değil miydi? Bayrağımız, hedefimiz bir değilmiydi? Bu yüzden yemeklerimizin de bir olması gayet normaldir. Evet bu yemekler Suriye.. Türk.. Osmanlı yemekleri.."
Öğrencilerin yüzündeki öfke ve şaşkınlık yerine sakinlik ve kabullenme yerini aldı, hatta bir kaç öğrencinin gözleri dolmuştu.
Bir öğrenci: Evet hocam hepimiz birdik ve Allah'ın izniyle bir kalacağız. Siz bizim binlerce yıldan beri kardeşlerimizsiniz ve tek aile olarak kalacağız. Bu toprak Osmanlı dedelerimizin ve dedelerinizin toprağıdır.
Ben: Evet Osmanlı dedelerimiz.. Her zaman diyorum Osmanlı tarihi sadece Türklerin tarihi değil tüm Müslümanların tarihidir. Osmanlı zamanı Şam-ı Şerif'ti ve Osmanlı torunları içinde Şam-ı Şerif olarak kalacak.
Devam ettim: Türklerde âşık olduğum ve saygı duyduğum şey nedir biliyor musunuz?
“Nedir o hocam?” dediler.
Ben: “Bayraklarına, İstiklal marşına ve dillerine olan aşkları, tarihleriyle gurur duymaları, işe olan saygıları, dinlerine, gelenek ve göreneklerine olan bağlılıkları.”
Bu aşkı ve bağlılığı Türklerde olduğu gibi başka bir yerde bulamazsınız. Bu yüzden sizleri çok seviyorum ve kendimi sizlerden biriymiş gibi hissediyorum, hatta sizden birisiyim çünkü Osmanlılar benim dedelerim.
Evet; lahmacunla ilgili dersimizde böyleydi…
Olay sadece yemek olayı değil, ben çok daha farklı bakıyorum bu konuya. Lahmacun kelimesinden benim anladığım: etin etle yoğrulduğu, kanın kanla karıştığı tarihimizin ve aslımızın bir olduğudur. Kin dolu batı gelip bu tek vücudu dağıtana kadar biz yüzlerce yıl tek vücuttuk ve artık dağılmış bir ümmet olarak herkes birbirini yok sayıyor.
Bu günlerde hâlâ bu vücudun bir parçası, yaralı ve ızdıraplı. Eskisi gibi birbirine merhametle bağlı tek bir vücut olmadıkça da bu vücuda hayat yoktur. Bu vücudun iyileşme vakti geldi ve bu bizim elimizde. Herkes kendisiyle başlamalı ve parçalarımızı toplamalıyız ki Lahmacun yemeği Osmanlı, Türk ve Suriye yemeği olarak geri dönsün.