Amerikan Başkan Yardımcısının, S-400 konusunda itirazlarını tekraren dile getirmesi, meselenin NATO standartlarına uyum bahanesini çoktan aştığını bize kanıtlamakta!
"Silah endüstrisinin bu konuda endişesi mi var" yoksa Türkiye gibi bir devletin bu alımı yaptığı takdirde "Amerika'ya göre kötü örnek mi teşkil edecek", yoksa Türkiye'nin savunma sistemini iyileştirmesi "ileride kurgulanan bir stratejiyi mi engelleme gücünde"?
Tabii ki meseleye çok boyutlu bakmak durumundayız. Zira Amerika ile ilişkilere önem verdiğimiz ve haliyle bu ilişkilerin kötüleşmemesini istememiz doğaldır.
Lakin içinde bulunduğumuz dünyanın şartlarına göre hareket etmek durumundayız. Çok taraflı stratejileri kendinde barındıran çağımız, alternatif yolları bulmayı dikte etmekte.
Anlaşılıyor ki, bu tür bağımsız adımların atılmasını birinci ligdeki aktörler, Türkiye gibi "önemli ama gelişmekte olan" ülkelerin yapmasını halen kabul etmemekte! O sebepledir ki, yerel seçimler gibi iç mesele olan konulara bile Amerika'dan, bazen bizi sinirlendiren sesler çıkmakta!
Bu arada Amerikan Dışişleri Bakanlığı'ndan herhangi bir sözcünün, herhangi bir Türkiye'yi uyarıcı beyanlarını veya Avrupa Parlamentosu'ndan buna benzer beyanları, pek fazla ciddiye almamamız gerekli. Çünkü bazen karşımıza niteliksiz, hatta haritada konuştuğu ülkenin yerini bulamayacak kadar tesadüf isimlerin çıktığını görmemiz lazım.
Lakin Başkan Yardımcısı gibi Evanjelist grubun önemli temsilcisi ve İsrail lobisi yardımcısının beyanları, ileride atılması mümkün adımları bize işaret etmekte. Rahip Brunson olayında olduğu gibi çıkarılan yaygara iç kamuoyuna yönelik de olabilir, S-400 örneğinde ise dışarıya ciddi mesaj içeriği de taşıyabilmekte.
Evet, Amerika - Rusya arasındaki büyük gerilimin pekişmesi, Amerika - Çin arasındaki paylaşılamayan ekonomik güç olma hırsını sıradan bir olay olarak okuyamadığımız için, Amerika - Türkiye ilişkilerinin sadece Türkiye ve Amerika'yı bağlamadığını da görmemiz lazım! Lakin hakikat şu ki, Türkiye'nin havadan savunma sistemini kurması lazım. Coğrafyanın şartları, başka alternatifi devreye sokmamakta. İsrail'in bölgesel planlarını ve Amerika'nın da bu planlara parça olma gayretinin "sıradan müttefiklik dayanışması" olarak okumadığımız çok oldu! Ya Amerika bakışlarını tolere edecek ya da biz bu bakışların tolere edilmesini sağlamalıyız. Savaşmadan kazanmanın yollarına odaklanmalıyız. Savaştan korktuğumuz için değil, daha kârlı çıkmamızı sağlamamız için.