Lohusalık hüznü doğumdan sonra 3-4 gün içinde hafif düzeyde depresif belirtilerle kendini gösterir. Huzursuzluk, endişe hali, uyku-iştah problemleri yaşanır. Çoğunlukla tedavi gerektirmeden duygusal ve sosyal destek ile geriler. Doğumdan sonra kadınların yüzde 30-75'inde görülür. Bizim pospartum depresyon olarak tanımladığımız lohusalık depresyonu ise lohusalık hüznünden daha ciddi bir tablodur. Lohusalık depresyonu doğumdan sonraki 6 hafta içinde başlar, orta ya da ağır şiddette depresif belirtilere neden olur. Yaygınlığı yüzde 13-60 arasında değişir. Hastalığın görülme sıklığında ülkeler arasında ciddi farklılıklar olduğu tespit edilince bazı çalışmalar yapılmış. Görülmüş ki gelir eşitsizliği ve anne-bebek ölüm hızları yüksek olan, çocuk sahibi olan kadınların haftalık çalışma saatinin 40'ın üstünde olduğu ülkelerde doğum sonrası depresyon oranları daha yüksek.
Doğum sonrası depresyon için en önemli risk etkeni gebelikte veya daha önce geçirilmiş depresyon ya da kaygı bozukluğu öyküsünün olmasıdır. Güncel yaşamla ilişkili stres ve zorluklar, sosyal desteğin az olması, bebeğin bakımı ile ilişkili problemler riski artıran diğer etkenlerdir. Çok sayıda çalışma, annede gebelik sonrası depresyonun olmasının bebeğin uyku kalitesini, bilişsel ve dil gelişimini olumsuz etkilediğini göstermiş. Gebelik sonrası depresyon ayrıca annelik bakımını olumsuz etkileyerek bebekte güvensiz bağlanmaya yol açabiliyor. Doğum sonrasında sağlık kontrolleri ve bakımın iyi olması depresyonun tanınması ve tedavi edilmesi için oldukça önemli. Ülkemizde pek çok kadın emzirme nedeniyle ilaç kullanamayacağını düşünerek doktor başvurusundan kaçınıyor. Oysa doğum sonrası depresyon için ilaç dışı tedavi seçenekleri var. Yine gerekli durumlarda emzirirken de kullanılabilen ilaçlar tedaviye eklenebiliyor.
Yaşlılık depresyonu olarak bilinen tablo yaşlılıktaki işlevsel kayıpların ve ölümün önemli nedenleri arasındadır. Aslında toplumda orta yaştan sonra depresyon görülme sıklığı azalıyor. Bununla birlikte toplum temelli çalışmalar yaşlıların yüzde 10-20'sinde depresyon saptandığını gösteriyor. Ülkemizde ise bu oranın yüzde 5 olduğu bildiriliyor. Yaşlılıkta bazı depresif belirtiler diğerlerine göre ön plana çıkıyor. Örneğin, unutkanlık, öğrenme güçlükleri, dalgınlık, odaklanma zorluğu, psikomotor yavaşlama (zihinsel işlevlerde ve fiziksel hareketlilikte yavaşlama) ve gündelik yaşam etkinliklerine ilgide azalma gibi bilişsel işlevlerde bozulma belirtileri daha sık görülüyor.
İleri yaş (65 üstü),
Kadın cinsiyet,
Eşlik eden kronik hastalıklar,
Düşük sosyoekonomik durum,
Evlenmemiş olma, m Eş kaybı,
Geçmişte işsizlik,
Yalnız yaşama,
Görme ve duyma problemlerinin olması,
Bir yakının kaybı.
Beyin dokusunda kanlanma azlığına yol açan inme gibi hastalıklarda ikincil olarak depresyon ortaya çıkabiliyor. Yaşlılık çağındaki depresyonlar sıklıkla bunama ile karışabiliyor. Öte yandan yaşlılık çağında tedavisiz kalan depresyonun bunama olasılığını artırdığına dair çalışmalar da mevcut.
Onu gözlemleyin, ihtiyacı olduğunda sözle ve davranışlarınızla ona yardıma hazır olduğunuzu hissettirin.
Günlük hayatla ilişkili aksayan işlerine destek olun yani yük alın.
Gerektiğinde yalnız bırakmayın, hiçbir şey yapmadan da olsa yanında olun.
Profesyonel tedaviye ulaşmasını kolaylaştırın. Kaynak: Posta
Yorum Yap