Dolar

32,4643

Euro

34,6970

Altın

2.435,69

Bist

9.915,62

Ruhköklerimize, anayurdumuza yolculuk-1

5 Yıl Önce Güncellendi

2019-04-26 10:10:34

Ruhköklerimize, anayurdumuza yolculuk-1

ADAM girişimi olarak Sabahattin Zaim ve Yıldırım Beyazıt üniversitelerine mensup arkadaşlarla, Sabahattin Zaim'in rektörü Mehmet Bulut Hoca'nın öncülüğünde anayurdumuza, Özbekistan'a yola çıkıyoruz.

Ziyaretimiz başkent Taşkent'te Özbekistan'ın en büyük üniversitesi Özbekistan Millî Üniversitesi'nde müşterek bir sempozyumla başlıyor. Üniversitenin Avazcan Maraximov bizi dostane bir şekilde karşılıyor.

***

İstanbul'un yeni havaalanı çok büyük. Çok büyük ama sakin.

Fakat bu sükûnet, Taşkent uçuşu check-in'i sırasında bozuluyor bizim için..

Özbekistan kökenli bazı yolcular, ısrarla “şu çantamı alır mısın?” “lütfen yardımcı olun” deyip duruyorlar önlerine gelen bütün yolculara.

Nedir bu, diye soruyoruz etrafa.

Birisi, bavul ticareti, diye cevap verince rahatlıyoruz biraz.

Hem ticaret yapıyor insanlar (çoğu da kadın iyi mi) hem de “merhamet damarınız çatlamış sizin” diye çıkışıyor biri bizim Emin Hoca'ya!

İyi cesaret!

Damardan girmesini biliyorlar ama çoğumuz uyuşturucu ticareti filan olabilir diye homurdanıp duruyoruz birbirimize.

Uyuşturucu ticareti böyle yapılmaz herhalde, değil mi.

Bilinmez ki.

Bildiğin Aksaray-Laleli bavulcuları bunlar aslında.

Check-in'deki bu telâş, curcuna, uçakta da devam etti.

Artarak hem de.

Bu kez mesele, yer meselesiydi, tahmin edilebileceği üzere.

Çok fazla fazla bilet vardı. THYliler ya da onlar adına bilet satan şirketler “oversale” bile satmışlardı. Uçakta bir curcuna, gürültü-patırtı koptu, sormayın gitsin! Sanki Harem ya da ne bileyim Esenler otogarına dönüşüverdi uçağın içi bir anda.

Doğrusu, THY personelinin lakaytlığı çok şaşırttı beni. Bu kadar lakaytlık beklemiyordum.

Uçağı tıka basa doldurmak, bavullularla insanları bavul gibi üst üste istiflemek, çok şaşırtıcı. Bu nasıl bir görgüsüzlük, nasıl bir vurdumduymazlıktır böyle!

Bunların sahibi yok mu, yöneticimiz uyuyor mu, diye söylenip durduk uçakta.

Bazıları koridorda bavullarının üzerine oturdu yolcuların.

Sonra havalandı uçak bir saat rötarla.

Böyle curcunalı ve laçkalığın diz boyu olduğu bir yolculuk yaptığımı hatırlamıyorum.

Kalkış öncesinde havaalanında ve uçakta yaşadığımız bu curcunalı yolculuğun yerini uçaktan inince “devlet ciddiyeti” karşıladı bizi.

TİKA'nın Özbekistan temsilcisi Ali İhsan Çağlar Bey, “hoşgeldiniz Hocam” diyerek karşıladı pasaporttan çıkar çıkmaz. Diğer arkadaşlara da teker teker “hoşgeldiniz efendim” diyerek burada üstdüzey bir program olacağını haber vermiş oldu.

Ali İhsan Bey, “büyük devlet” olmanın ne demek olduğunu gösterdi bize aslında.

Yazıya böyle bir giriş yaptım; ilgililer ilgilensin diye elbette.

***

Oysa biz buralara çok farklı duygularla ve saiklerle geldik.

Anayurdumuz bizim bu topraklar. Ruhköklerimizi oluşturan mayamızın karıldığı her bakımdan verimli, delişmen ama yorgun topraklar.

Küskün topraklar aynı zamanda.

Bize küskün

Belki tarihe küskün.

O yüzden makus talihini yenmek için, iki asırlık yok oluş felaketine son verecek çıkışı gerçekleştirebilmek için uzun süren geceyi sona erdirecek o diriltici, kol kanat gerici rahmet sabahını bekliyor...

O sabahı getirecek erlerini, erenlerini, alperenlerini, kıtalar ve kıtalar koşturan akıncılarını bekliyor yeniden...

Türk dünyasına ölü toprağı serpilmiş gibi. Bu topraklar o yüzden bu hâli kabullenecek tıynette değil.

Toprağa düşen, tarihin akışını değiştiren, bu verimli topraklarda hakikat medeniyetinin aynı anda zihnini, kalbini ve ruhunu harekete geçiren, Asya'nın içlerinden Avrupa'nın içlerine kadar bu hakikat medeniyetinin tohumlarını ekmek için uzun, hiç bitmeyecekmiş gibi köklü, kalıcı bir yolculuğa çıkan, ilim, irfan ve hikmet adamları yetiştiren, zihin, kalp ve ruh adamları yetiştiren, hakikat bayrağını yere düşürmeyen öncü devlet adamları, öncü komutanlar, öncü âlimler, ârifler ve hakîmler yetiştiren bu verimli topraklar çoraklaştı ama kurumadı. Kurutulamadı. Kurutulamayacak biiznillah.

O yüzden buralardayız. Bizim buralarda olmamız, buralarla, kök-topraklarımızla, ruh-topraklarımızla, köklerimizle yeniden köklü bağlar kurmak amacıyla biz burada olduğumuz için bu topraklar kurutulamayacak artık.

Gidip-geleceğiz.

Ruhköklerimizden doyasıya besleneceğiz.

Ruh köklerimizin mayasını karan İmam Maturîdî'lerden, İmam Buharî'lerden, Şah-ı Nakşibendi hazretlerinden susuzluğumuzu giderecek, bizi silkeleyip kendimize getirecek hakikat suyundan kana kana içeceğiz...

Yeniden insanlığın yüzakı güzel insanlar yetiştirecek atılımlara gebe bu topraklar...

Ama önce kendimize gelmemiz, ilişkilerimizi her alanda derinleştirmemiz ve kökleştirmemiz şart.

Bunun için de ruhköklerimize köklü ve uzun soluklu yolculuklar yapmamız, birbirimizi dinlememiz ve beslememiz gerekiyor öncelikle.

Ruhköklerimizin kaynağı anayurdumuza yaptığımız yolculuğa giriş yazısı oldu bu.

Sonraki yazılarda bu toprakların ruhunu size hissettirmeye ve bu ruhu nasıl yeniden hayata ve harekete geçirebileceğimizi göstermeye çalışacağım gezip gördüğümüz yerlerden yola çıkarak...

Haber Ara