Dolar

34,9484

Euro

36,7790

Altın

2.996,57

Bist

10.043,50

'Mahkeme salonlarındaki FETÖ otomatları'

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Aydın, 'İster sivil ister asker olsun Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) sanıkları hiçbir zaman birey olmayı beceremeyen kapalı grup ve cemaat kimliğine sahip otomatlar olduklarından mahkeme salonlarında da bu özelliklerini devam ettiriyorlar' dedi.

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-08-18 17:59:08

'Mahkeme salonlarındaki FETÖ otomatları'

Prof. Dr. Aydın, FETÖ mensuplarının örgüt içinde nasıl bir ruh hali ile hareket ettiğini ve hali hazırda mahkeme salonlarında sergiledikleri tavırlara yönelik kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.

FETÖ'nün tekdüze bir yapı olmadığını, gerek teolojik sistemi ve teşkilat yapısı gerekse karşılaşılan yeni durumlara, şartlara uygun şekil alan, sürekli değişen stratejiler geliştiren ve sürekli evrilen bir yapısının bulunduğuna işaret eden Aydın, "Yargılanmakta olan örgüt militanlarının ve iltisaklılarının hemen şekil değiştirerek, yeni bir duruma geçtiğini ve bu yeni durumun da temel mantığının temelde inkar ve ret psikolojisi üzerinden hem görülen davaları sulandırmak hem de içeride olmasa da uluslararası platformlarda kendilerine kamuoyu desteği yaratmak olduğunu" ifade etti.

Aydın, FETÖ sanıklarının bu ruh haline, bir şekilde kendilerine ulaştırılan "sabredin az kaldı kurtulacaksınız", "bahara az kaldı" gibi devamlı ümit aşılayan subliminal mesajların etkisinin olabileceğini söyledi.

FETÖ üyelerinin mahkemelerde örgütle bağlantılı olduklarını kabul etmediklerini aktaran Prof. Aydın, şöyle konuştu:

"Anladığımız kadarıyla mahkeme salonlarında sergiledikleri ukala tavır ve davranışlarla akıllara ziyan ifade ve söylemleriyle hem mahkeme yetkililerini hem de davalara müdahil olanları çileden çıkararak, hukuk ihlalleri yaptırtıp bunları da uluslararası platformlarda kendi lehlerine kullanmak istiyorlar. Kamera görüntüleri bulunmasına rağmen 'hayır, oradaki ben değilim' deniyor. Yanında silahla ateş ediliyor, bir vatandaş vuruluyor, 'hayır ben görmedim' diyor. Bu şekilde davaları sulandırarak onlara uluslararası boyut kazandırmaya, daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açacakları muhtemel davalara gerekçe oluşturmaya çalışıyorlar. Çünkü eğer suçlamaları kabul ederlerse, FETÖ mensubu olduklarını da kabul etmiş olacaklarından, bu kabulden sonra uluslararası platformlarda mağduriyet edebiyatı yapmaları artık mümkün olmayacaktır.

Dahası, bir şekilde örgüt lideri veya yurt dışına kaçmış bulunan üst düzey yöneticileri tarafından kendilerine bu yönde bir talimat verildiği için inkar yolunu seçmiş olabilirler. Ayrıca verdikleri ifadelerde olayı bireysel zeminde tutup kendilerinin hiçbir şekilde bir örgüt adına hareket etmedikleri izlenimini vermeye çalıştıkları da göz ardı edilmemelidir."

FETÖ sanıklarının mahkemelerde "inkarı" bir yöntem olarak izlediğini belirten Aydın, "İster sivil ister asker olsun hepsi aynı, sanki tek bir ağızdan çıkmış gibi ifadeler veriyorlar. Şu an mahkeme salonlarında sergiledikleri maskaralıkları, her şeyi inkar ve reddetmelerini birlikte düşündüğümüzde; acaba bunlar başta hakim ve savcılarımız olmak üzere milletin aklıyla dalga mı geçiyor diye insanın sorası geliyor…" dedi.

FETÖ'nün kodları
Opus Dei, Cizvitler, Kadiyaniler ve Moon Tarikatı gibi uluslararası oluşumlar üzerinden FETÖ'nün kodlarını çözümlemeye yönelik araştırmalar yaptığını aktaran Prof. Aydın, "FETÖ, diğer oluşumlar gibi dini bir görüntü, bir cemaat yapılanmasıyla ortaya çıkıp kendine hem toplumsal taban oluşturuyor hem de devletin kılcal damarlarına kadar sızan militanlarını yetiştiriyor. Hem ulusal hem de uluslararası ölçekte güçlenince de daha geniş kitlelere ulaşmak ve daha fazla uluslararası destek almak için adını 'Hizmet Hareketi' olarak değiştirerek seküler bir yapıya doğru evriliyor. Yani kendini mevcut duruma karşı hemen dönüştürebiliyor." ifadelerini kullandı.

Prof. Aydın, FETÖ'nün aslında sonradan teşekkül eden bir yapı değil, 1970'lerden itibaren planlı bir şekilde ilmek ilmek dokunarak kurgulanan "Yeni Dini Hareketler" kapsamında değerlendirilmesi gereken bir kült hareketi olduğuna dikkati çekti.

Aydın, şöyle konuştu:

"Yeni Dini Hareketler karizmatik bir liderin etrafında ya kurumsal dinlerin bünyesinde ortaya çıkıp zamanla ondan ayrışarak oluşurlar ya da farklı dini yapılardan etkilenerek gelişen bağımsız dini yapılardır. 17-25 Aralık 2013'ten sonra artık bir terör örgütüne evrilen Gülenizm ise her iki unsuru da barındırmaktadır. Buna göre Gülenizm, İslam'ın içinde dini bir cemaat olarak ortaya çıkmış olmakla birlikte içselleştirdiği takiye, tedbir ve ilmi siyaset politikasının gereği olarak zamanla edindiği söylem ve eylemlerle (deşifre olmama adına İslam'ın yasak saydığı içki, zina ve flört gibi uygulamalara ve kendi bankalarını kurtarmak için başka bankalardan kredi alınmasına, faize müsaade edilmesi gibi) FETÖ'nün İslam'dan uzaklaşarak ayrı bir dini yapıya dönüşmesine neden olmuştur.

FETÖ elebaşı Gülen'in, kendisinin sık sık Hz. Peygamber ile görüştüğünü ve talimatları ondan aldığını ifade ederek, kendini Hz. Peygamberin elçisi, taraftarlarının da Hz. Peygamber tarafından müjdelenen, dünyayı değiştirecek bir misyona sahip ulu kişiler olduklarını sürekli onlara empoze ettiğini düşündüğümüzde, FETÖ militanlarının neden çözülmediklerini ve neden mahkeme salonlarında türlü türlü maskaralıklar sergilediklerini daha iyi anlama şansımız olur. "

FETÖ bir kült hareketi
Hz. Peygamber tarafından dünyayı değiştirme misyonuyla görevlendirildiğine inanan Gülenizm kültü mensuplarının, kendilerini Hz. Peygamber döneminde müşriklerden baskı ve zulüm gören ashap ile özdeşleştirmekte ve kendilerinden olmayanları da kendilerine baskı yapan müşrikler gibi telakki ettiğine değinen Aydın, "Bu durum, otomatik olarak onların, kendilerini hak, doğru yolda olan müminler, kendilerinden olmayanların ise kendilerine boyun eğmesi ya da yok edilmesi gereken kişiler oldukları inancında oldukları izlenimini doğurmaktadır. Nitekim 15 Temmuz gecesi kendi halkına silah çekmeleri de bu izlenimi doğrulamaktadır." diye konuştu.

FETÖ'nün yeni bir kült hareketi olduğunun bir başka göstergesinin de militanlarının hapishaneleri Hz. Yusuf'un hapis hayatına atıfla "Medrese-i Yusufiyye" olarak adlandırması ile ilgili olduğunu kaydeden Aydın, "Buradaki hayatlarının kendilerini felaha, dolayısıyla da cennete ulaştıracak bir çile hayatı olduğunu ifade etmeleridir. Bu noktada şu hususun da altı çizilmelidir: FETÖ iltisaklısı/şüphelisiyle hapishaneye düşen ve daha sonra örgütle ilintili olmadığı anlaşılarak tahliye edilen bazı kişilerin kamuoyuna yansıyan beyanlarına göre, hapishanelerde bir arada birlikte bulunan FETÖ militanları sürekli olarak birbirlerini motive ederek etkilemekte ve böylece hem farklı ifade vermemeleri sağlanmakta hem de örgütte meydana gelebilecek çözülmelerin önüne geçilmektedir. Bu yüzden, devletin gerekli tedbirleri alarak FETÖ sanıklarını cezaevlerinde farklı koğuşlarda konuşlandırması sağlıklı olacaktır." değerlendirmesini yaptı.

"FETÖ elebaşı Gülen'in emrindeki otomatlar"
Aydın, FETÖ sanıklarının mahkemelerde izlediği inkar yöntemine ilişkin, "İster sivil ister asker olsun hepsi aynı, sanki tek bir ağızdan çıkmış gibi ifadeler veriyorlar. Şu an mahkeme salonlarında sergiledikleri maskaralıkları, her şeyi inkar ve reddetmelerini birlikte düşündüğümüzde; acaba bunlar başta hakim ve savcılarımız olmak üzere milletin aklıyla dalga mı geçiyor diye insanın sorası geliyor…" ifadelerini kulandı.

Prof. Aydın, FETÖ militanlarının mahkemelerde son derece rahat davranmalarının, kendilerinden emin bir görüntü çizmelerinin, örgütsel bağlarını inkar etmelerinin bir diğer nedeninin de sahip oldukları kesin inanç üreten cemaat kimliği olduğuna dikkati çekti.

Cemaat, tarikat veya "Yeni Dini Hareket" kapsamına giren oluşumların en temel özelliklerinden birinin lidere kesin itaat ve onun tarafından verilen talimatları da sorgulamaksızın yerine getirmek olduğunun altını çizen Aydın, "İster sivil ister asker olsun FETÖ sanıkları hiçbir zaman birey olmayı beceremeyen kapalı grup ve cemaat kimliğine sahip otomatlar olduklarından mahkeme salonlarında da bu özelliklerini devam ettiriyorlar." dedi.

FETÖ yapılanması içindeki militanların da örgüt içinde kendilerine verilen her talimatı mutlak otorite olarak gördükleri Gülen'in emri olarak görerek hangi şart altında olursa olsun onun gereğini yapan otomatlar olduklarını ifade eden Aydın, kesin inanç üreten kült veya cemaat yapılarının bir başka önemli özelliğinin de taraftarlarını gerektiğinde intiharı bile göze alacak eylemler yapmaya sevk etmesi olduğunu söyledi.

Prof. Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hatırlanacağı üzere 17/25 Aralık sürecinden sonra İstanbul Adliyesinde bir hakimin görevden atılacağını ve tutuklanacağını bile bile Silivri'deki FETÖ sanıklarını, yetkisi olmadığı halde ve dava dosyalarını dahi görmeden tahliye etmek istemesi, açık bir intihar girişimidir. Bu noktadan bakıldığında, FETÖ militanlarının hem darbe gecesi yaptıkları çılgınlıkları hem de yargılama süreçlerinde yanlış bir şey yapmadıklarını beyan etmeleri, hiçbir şekilde pişmanlık duymamaları, hatta kendilerini kahraman gibi göstermek istemeleri ve sonuçta da müebbet hapse razı bir görüntü vermeleri göz göre göre bir intihar girişimidir."

Aydın, FETÖ ve taraftarlarını, kurtuluş için toplu intihara sevk eden kült hareketleri olan "Halkın Tapınağı" ve "Cennetin Kapısı" gibi oluşumlarla olan benzerliğine dikkati çekti.

FETÖ'nün uluslararası bağlantılarıyla ilgili sorulan bir soruya ise Prof. Aydın, FETÖ elebaşı Gülen'in uluslararası çevrelerle ilişkisinin 1962 yılında askerden hava değişimine gönderilerek, kendisine memleketi Erzurum'da Komünizmle Mücadele Derneği kurdurtulmasıyla başladığını belirterek, bu bağlantının 9 Şubat 1998'de gerçekleşen Vatikan ziyaretiyle yeni bir evreye girdiğini anlattı.

Aydın, şunları kaydetti:

"Bu ziyarette Gülen, Papa II. John Paul'e Hristiyan misyonuna yardımcı olma sözü vermiş ve bunun neticesinde de yaklaşık bir yıl sonra yerleşmek üzere Amerika'ya gitmiştir. Gülen ABD'ye gitmekle Papalığa verdiği Hristiyan misyonuna yardımcı olma sözü çerçevesinde hem kilisenin diyalog misyonuna hem de bu misyonun bir parçası olan hegemonik güçlerin Türkiye üzerindeki emellerine hizmet etme faaliyetlerine hız vermiş ve bunun sonucu olarak da 15 Temmuz hain darbe kakışmasına girişmiştir. FETÖ militanlarının mahkemelerdeki tavırlarını ve her şeyi inkar etmelerini Türkiye'yi uluslararası platformlarda zora düşürmek için kendilerine yüklenen bu misyonun bir parçası olarak görmek gerekir. "

SON VİDEO HABER

Suriyeliler gitti, atölyeler boş kaldı!

Haber Ara