Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Anadolu muhafazakarlığı çözülüyor mu?

8 Yıl Önce Güncellendi

2018-01-19 12:10:30

Anadolu muhafazakarlığı çözülüyor mu?

Türkiye'de aile yapısı ciddi sarsıntı geçiriyor. 2016 yılında boşanan çiftlerin sayısı 126 bin 164'dü. 2017 yılında ise 136 bin 808 kişi boşanma kararı aldı. Her yıl boşanma oranı yükseliyor.

2016 yılında 520 genç, 2017 yılında bin 20 gencimiz uyuşturucu kullanımından hayatını kaybetti ve son on yılda uyuşturucu kullanımı 47 ilimize yayılmış durumda…

Son 5 yılda 700 bin insanımız uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak için tedavi gördü.

2017 yılında erkekler tarafından 409 kadın öldürüldü, 387 çocuk cinsel istismara maruz kaldı, 332 kadına cinsel şiddet uygulandı.

409 kadının yüzde 39'u kocası, erkek arkadaşı, ayrıldığı erkek ya da eski kocası tarafından öldürülürken yüzde 33'ü tespit edilemeyen kişiler tarafından, yüzde 24'ü ise babası, oğlu, üvey oğlu ya da bir akrabasınca infaz edildi.

63 ilde kadınlar öldürülürken Tunceli, Rize, Erzurum, Kırklareli ve Hakkari'nin de aralarından bulunduğu sadece 18 ilde kadın cinayeti işlenmedi.

Cinayetlerin yüzde 43'ü ateşli silahlarla, yüzde 21'i aletlerle işlendi.

Çocuklara yönelik istismarla birlikte çocuk cinayetlerinin de son dönemde arttığı verilerle ortaya koyuluyor.

Bu yıl 387 çocuk istismara uğradı. Çocuklar kaldıkları yurtlarda, okullarında öğretmenleri, okul çalışanları tarafından, evlerinde istismar edildiler. İstismara uğrayan bu çocuklar intihara kalkıştı veya intihar ettiler.

Bu yıl öldürülen 20 çocuğun yarısı, yani 10 çocuk, babası tarafından öldürüldü.

Sağlık Bakanlığı'nın 2017 yılının mart ayı verilerine göre Türkiye'de iki yılda toplam 77 milyon 202 bin kutu anti-depresan tüketildi. Yani her 10 kişiden biri anti-depresan kullanıyor.

Türkiye'de anti-depresan kullanımı son 9 yılda yüzde 160 oranında artarak rekor düzeye ulaştı.

Aileler çocuklarının yurt dışında eğitim almasını daha çok önemserken gençler de yurtdışına çıkma isteği her geçen gün çoğalıyor.

Örneğin; 2016 yılında British Council, Türkiye tarafından 81 ilde yaşları 22 ile 25 arasında değişen 4 bin 816 gençle yapılan araştırmada hayalleri yurtdışında okumanın süslediğini gösteriyor.

Çünkü bu araştırmanın sonucuna göre her 100 gençten 95'i yurtdışında okumak istiyor.

Ancak son yıllarda Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi atmosfer bu talebi daha da artırmış sanki. Yurtdışında eğitim gören gençlerin sayısının 100 bini bulduğu tahmin ediliyor. Ancak yurtdışında eğitim konusunda danışmanlık yapan uzmanlara göre önümüzdeki yıllarda bu sayı daha da artacak.

Türkiye'deki politik ve ekonomik gelişmelerin ailelerin kararlarını etkilediğini söylüyor. Ailelerin çocuklarını erken yaşlarda yurtdışında eğitim alması için teşvik ettiği gözlemleniyor.

“Türkiye'deki eğitim sistemi, sınavlara hazırlık maliyeti, çocukların sınav dönemi yaşadığı stres ve vakıf üniversitelerinin ücret politikaları velileri yurtdışı programlarına itiyor. Geçmiş yıllarda yalnızca burs kazanan ya da ailesinin ekonomik durumu iyi olan gençler yurtdışında eğitime giderken bugün orta gelir seviyesindeki aileler de çocuklarını yurtdışında eğitim almaya yolluyor. Ayrıca ailelerin güvenlikle ilgili endişeleri de bu kararlarında etkili oluyor.”

Son 15 yılda Türkiye'nin ekonomik ve siyasi gelişimi sosyolojik kimliğimiz üzerinde ciddi türbülanslara sebep oldu.

2011 yılından bu yana çok ciddi toplumsal olaylar, travmalar yaşadık. Çözüm süreci, Gezi, 17-25 Aralık, 15 Temmuz darbe girişimi gerçekten toplumun dengesini alt üst etti. Toplum, kaotik belirsiz bir süreç ile imtihan ediliyor.

Anadolu kültürünün dini terbiye ile yoğrulmasına rağmen genel anlamda ciddi bir sosyolojik çözülme yaşıyoruz.

Siyasal, dini, seküler, milliyetçi örgütler, cemaatlerde dahi sosyo-kültürel bir değerler çözülmesi, güven sorunu yaşanıyor.

Bütün dünya teknolojik, sanal tsunaminin etkisinde ve batı dünyasının yaşadığı ekonomik kültürel gelişimin bireyci karakterinin olumsuz yönleri maalesef Türkiye'de etkilerini göstermeye başladı.

Yeni Y ve Z kuşakları ego ve süper ego mizacına sahip “önce ben”, “önce bana” duygusu her geçen gün güçleniyor.

Türkiye toplumu hiç alışık olmadığı yeni sosyal medya kültürünü çok sevdi.

Özçekim çağı, jenerasyonu artık kahvaltı, akşam yemeği, ev halleri, yazlık ve kışlık tatil mekanlarını, alış verişlerini canlı yayınla sıcağı sıcağına paylaşmayı çok seviyor.

Kendimize ait olan her şeyi paylaşma BAĞIMLILIĞI sorunu ile karşı karşıyayız.

Sosyo-kültürel gelişim ve değişim beraberinde Anadolu muhafazakarlığımızda çok büyük bir boşluk oluşturdu.

Din, ahlak, adalet, merhamet, dostluk ve paylaşmak gibi hayatı anlamlı kılan değer yargılarımız anlamsızlaştı ve ciddi bir değerler travması yaşıyoruz.

Haber Ara