Fatih Altaylı'nın 25.9.2018 tarihli yazısında (Habertürk) şu paragraf çok dikkatimi çekti. Urfalı bir iş adamı ile görüşürken, o zat şöyle demiş:
“Toprakta çalışacak adam bulamıyorduk. Bizim vatandaşlarımız zor işleri yapmıyor. Tembeliz. Ama Suriyeliler aynı işi seve seve, çok daha ucuza yapıyorlar. Bizim vatandaşlara günde 100 TL versen yapmadığı işi Suriyeliler 60 TL'ye yapıyor. Ailece çalışıyorlar ve ellerine iyi para geçiyor. Eğer dönerlerse yemin ederim ektiğimiz ekin tarlada kalır.”
Dikkat ettiyseniz, yukarıdaki paragrafta dikkatimi çekti demedim, ”dikkatimi çok çekti” dedim. Altaylı'nın zikrettiği o söz Türkiye'nin çok acı bir realitesine parmak basıyor. Artık halkımızın büyük kısmı doğru dürüst çalışmıyor. İyi çalışanlar maalesef azınlıkta.
Genç nesiller tarım hayvancılık bağ bahçe bostan, küçük iş yerlerinde ve atölyelerde üretim gibi işleri düşünmüyorlar. Herkes maaşlı, sigortalı, servisli, öğle yemekli, az iş çok para zihniyetine saplanmış.
1960'lı yılların başlarından itibaren, son iç savaş çıkıncaya kadar Suriye'ye birkaç defa gittim. Bütün ekilebilir arazileri ekilip biçiliyor, ürün alınıyordu. Çok taşlı bir arazisi olduğu için, taşlar toplanmış tarlaların bahçelerin sınırlarında duvarlar yapılmıştı. Hububat bakliyat meyve sebze üretimi yeterliydi. Hayvancılığı durumu çok iyiydi. Herkes arı gibi çalışıyordu.
Urfalı iş adamı ne diyor: “Eğer dönerlerse yemin ederim ektiğimiz ekin tarlada kalır.” Bu cümle idare edenlerin ve halkımızın başına indirilmiş bir tokmaktır.
Komşumuz Yunanistan'ı büyük bir krize sokan, perişan eden tembellik ve israftı.
10 seneyi geçmiştir, oraya gittiğimde durumu görünce, “Bu ülke batar” diye bağırmıştım.
Öğlen oldu mu bütün Yunanistan'ı rehavet basıyor ve herkes öğle uykusuna veya istirahatine çekiliyordu. Dükkânlar kapanıyor, hayat neredeyse duruyordu. Sonra ne oldu. Dehşetli bir krize yakalandılar, dar gelirli halktan bazıları ağlaya ağlaya çöplerden ekmek topladı. Bana inanmıyorsanız internete müracaat ederek resimlere bakabilirsiniz.
Ekilebilir topraklarımızın tamamı en verimli bir şekilde işletilmelidir.
Otlaklarımız hayvan sürüleriyle dolmalıdır.
El sanatları, küçük zanaatlar bugünkünün yüz misline çıkartılmalıdır.
Herkes evinde hobi olarak bir şeyler üretmeye, geliri az da olsa satmaya çalışmalıdır.
Gençliğin en az yüzde onuna girişimcilik ruhu aşılanmalıdır.
İsraf, saçıp savurma, lüks önlenmelidir.
Türk halkı Japonya, Tayvan, Singapur, Vietnam halkı gibi çalışkan olmalıdır.
Dikkat buyrulsun bütün Türkiye tembelleşti demedim tembellik yaygın ve genel hale geldi, çalışkanlar azınlığa düştü dedim.
Örnek vermek gerekirse: Trakyalılar gereği ve yeteri kadar çalışmıyor. Çalışanların ellerinden öpüyorum, sözüm çalışmayanlaradır.
Ben gidip yerinde görmedim, Giresunluların özellikle Mesudiyelilerin çok çalışkan ve üretici oldukları söyleniyor.
Yeri gelmişken çalışkan Suriyelilere vatandaşlık verilmeli ve Türkiye'ye hizmet etmeleri sağlanmalıdır.
İstanbul'un bazı semtlerinde lokantalarda yabancı garsonlar, komiler, bulaşıkçılar çalışıyor.
İddia ediyorum: Özbekler bizden kat kat daha çalışkan. Türk'ten daha ucuzu çalışıyorlar, Türk'ten daha fazla hizmet veriyorlar.
Ülkemizdeki resmi memur ve işçi sayısı, belki de gerekenin iki mislidir. Öğretmen sayısı geçen sene bir milyon iki yüz bin idi, şimdi kaç oldu bilmiyorum. 400 bin kişi öğretmen olmak için sıra bekliyormuş. Devlet kadroları aşırı şekilde şişirilmiş vaziyettedir.
Duyduğuma göre Çin'de üretenlere, ticaret yapanlara çok kolaylık gösteriliyormuş. Bizde çok zorluk.
Küçük bir dükkân, küçük bir imalathane açsanız bin türlü bürokratik problem, vergi ile karşılaşıyorsunuz.
Asgari ücret iki bin liraya çıkartılsın diye feryat ediyorlar. Herkes daha fazla çalışsın, daha fazla üretsin diyen yok.
Bundan kırk küsur sene önce, tanıdığım gençten biri iş günlerinde mesaiden sonra cumartesi-pazar tam gün elinde bir tepsi sandviç satıyordu. Cerbezeli bir hanımı vardı, peynirli, yumurtalı sandviçleri evde hazırlıyor, kocasını satışa gönderiyordu. Zavallı, biraz kılıbık olduğu için ses çıkartamıyordu. Günümüzde böyle bir şey olamaz. Zihniyet değişmiştir. Farz edelim vatandaşın biri sandviç satmaya kaksa belediye kuvvetleri tepesine atmaca gibi iniverirler.
***
Her gün yazsam azdır yine tekrarlıyorum: Halkımıza mutlaka kepekli ekmek yedirmemiz gerekir. Bembeyaz, en beyaz ekmek yiyen bir toplum uzun vadeli intihar etmiş olur. Buğdayın en değerli kısmı kepeği ve özüdür. Sen kepeği hayvan yemi yap, zindelik vermeyen beyaz unla ekmek pişir, olacak şey değil. Elenmemiş yahut yarı elenmiş un daha verimli, daha randımanlıdır. Halka bunu anlatmak lazım. Kim anlatacak? Devlet anlatacak, Belediyeler anlatacak, Milli Eğitim anlatacak, Diyanet anlatacak, sivil toplum kuruluşları anlatacak. Bendeniz pek naçiz bir yazar olarak yıllardan beri bu konuyu işliyorum, uyarıyorum.
***
Müslüman gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülme ihtimali yüzde doksan dokuzdur Allah rahmet eylesin. Bu konudaki düşüncelerim şunlardır:
Konsolosluğa tek başına gitmekle çok büyük ihtiyatsızlık etmiş ve bunu canıyla ödemiştir. Ülkesindeki rejimini herkesten daha iyi o biliyordu.
ABD'nin onun öldürüleceğini tahmin ettiği ama kendisini uyarmadığı iddia ediliyor.
Öldürüldüğü gün konsolosluğun dijital kameraları çalışmıyormuş!..
O gün iki özel uçakla bir takım esrarengiz adamlar gelmiş: Türk istihbaratının kuşkulanıp Cemal Kaşıkçı'yı uyarması gerekmez miydi?
Onun bertaraf edilmesi işinde Mısır'ın da parmağı olduğu iddia ediliyor.
Konsoloshaneden, içerisi görülmeyen bir vasıta ile bir takım büyük kutular çıkartılmış, Pendik taraflarında ormanlık bir yere götürülmüş rivayeti var.
Suudi Arabistan'dan özel uçakla getirilen özel adamlar kapalı çarşıdan büyük bavullar almışlar, dönerken bu bavullar yanlarında değilmiş.
Tahminimce bu işin örtbas edilmesi için çok büyük paralar harcanacaktır.
Prens Selman'ın devlet işlerinde fazla tecrübesi olmadığı anlaşılıyor.
Bu konuda söylenecek çok şeyler var ama bu kadar yazmakla yetiniyorum.
***
ABD'li papaz serbest bırakıldı. Özel bir uçakla Türkiye'den ayrıldı. Başkan Trump onu kabul etti. Papaz kahramanlaştırıldı. Başkan Trump Türkiye'yi övdü. Türk adaleti bağımsızdır denildi.
***
Cumartesi günü Şehremini Odabaşı camii civarındaki meşhur çibörekçiye gittim. Börekler nefisti. Ağzının tadını bilenler, ayda en az bir kere kaliteli çibörek yemeli. Bugünkü tarihle tanesi 3,5 lira. Bir Müslüman üç börekle doyar, yanında ayran, hesap 12,5 lira tutar.
***
Yavuz Sultan Selim camiine yakın yerde hacamat yaptırdım. Beş yerden kan alındı. İnşaallah faydasını göreceğim.
***
Fatih'te bir marketten mandalina ve nar aldım. Fiyatı en ucuz iki meyve onlardı. İyi bir vatandaş olmak istiyorsam, ucuz şeyleri tercih etmeli, israf etmemeliyim.
***
Fatih'te Kadınlar Pazarına yakın bir sahaftan bir çanta dolusu kitap aldım. Kütüphanemin yüzde doksan beşini gönderdim ama kitap okumadan yapamadığım için yine alıyorum. Faydalı kıraatler fakiri çok mutlu ediyor.