Dokuzuncu Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim'in babası sultan II. Bayezid Han, annesi Dulkadıroğlu Alaüddevle'nin kızı Aişe Hatun‘dur. (Gülbahar Hatun olduğu da ifade edilmektedir) 10 Ekim 1470'de Amasya'da doğdu.
Küçük yaşta İstanbul'a gönderilen Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed Han'ın terbiyesinde yetişti. Kuran-ı Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri yanında yüksek fen ilimlerini de öğrendi. Arabî ve Farisî'ye mükemmel surette konuşacak şekilde vâkıf oldu. Çok çevik ve zeki idi. Bir defa dinlediğini bir daha kolay kolay unutmazdı. Spora meraklıydı. Ata binmek, güreş tutmak, ok atmak ve kılıç kullanmak hususunda büyük maharet sahibi oldu.
Babası II. Bayezid Han padişah olduktan sonra askeri sevk ve idare ile ilgili devlet yöneticiliğini öğrenmesi için kendisini Trabzon'a vali tayin etti. Trabzon'da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlana Abdülhalim hazretlerinin derslerini takip ederdi. Bu arada edebiyat ve tarih ile de ilgilendi. Eyaletini çok güzel idare eden Selim'in bu sırada komşu devletler ile de münasebetleri oldu.
Yaptığı seferler
Trabzonluları rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı.
Bunların en meşhuru 1508 Kütayis seferidir. Bu seferlerde bugün Türkiye toprakları içinde bulunan Kars, Erzurum, Artvin illeri ile on beş mahalli fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi onun âdil idaresine hayran kalarak Müslüman oldu.
Akkoyunlu Devleti'ni yıkarak Şii-Safevi devletini kuran ve Anadolu için yıkıcı emeller besleyen Şah İsmail'in faaliyetlerini yakından izleyerek mâni olmaya çalıştı. Erzincan yakınlarında bir Safevi ordusunu bozguna uğratarak, komutanları İbrahim Mirza'yı esir aldı. Bu cevvaliyeti ile Anadolu'da halk arasında ve yeniçerilerce bir destan kahramanı gibi sevilip sayıldı. Tahta geçmesinde bu faaliyetlerinin büyük rolü oldu.
Sekiz yıl saltanat süren Selim Han; uzun boylu, iri kemikli ve omuzlarının arası gayet geniş olup, mütenasip bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlaktı. Yüce bir himmet, sağlam azim, vakar, geniş tasavvur, keskin zeka, ileri görüşlülük, çabuk kavrama, tahminde isabet, fıtrî kahramanlık, her türlü silahı mükemmel bir şekilde kullanma, harp mahareti ve büyük değişiklikler yapma kabiliyeti, süratli manevra yapma, mukavemet etmede kuvvet, güçlüklerden yılmama gibi her bir kahramana iftihar vesilesi olacak pek çok üstün meziyetlere sahipti.
İslamiyete bağlılığı
İslamiyete bağlılığı ve dini yayma ve din yolundaki bid'atleri yok etme yolundaki gayret ve himmeti son derece yüksekti. En büyük ideali Müslümanları ve İslam devletlerini bir bayrak altında toplamaktı. Bunun için gece gündüz çalışarak babasından devraldığı devletini iki katından fazla büyüttü. Akıllara sığmayan bu muazzam fütuhat dört yıl (1514-1518) gibi kısa bir süre içerisinde yapılmıştı.
Doğu-Anadolu'da Safevilerden Erzincan, Kemah, Ayıntab, Mardin, Urfa, Diyarbekir ve çevresi, Ramazanoğulları'na ait Adana, Tarsus ve havalisi, Memlüklerden el-Cezire, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz'ı alarak ülkesine katmıştı. Bundan başka ehemmiyeti pek büyük olan İslam âleminin manevi hükümdarlığı mânâsına gelmekte olan halifeliğe sahip olarak Osmanlı hükümdarlarının mevkilerini yükseltmiştir. İslamiyetin meydana çıktığı Mekke ve Medine'nin Osmanlı Devleti idaresi altına girip, Selim Han'ın mütevazi bir tabir olan ‘Hâdimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn' (İki şerefli beldenin hizmetçisi) ünvanını alması İslam âleminde bu devlete olan hürmet ve itibarı kat be kat artırmıştır.
Asıl hedefi Safevi Devleti'ni tamamen ortadan kaldırıp Orta Asya'ya kadar giderek oralardaki sünnileri nüfuzu altına alıp, tam bir birlik meydana getirmekti. Zira Anadolu'daki parçalanmanın devleti düşürdüğü bunalımları görmüş ve bizzatihi yaşamıştı. Onun en fazla endişelendiği husus ve devleti için gördüğü en büyük tehdit, Müslümanların birlik ve beraberliğinin bozulmasıdır. Kendisine atfedilen bir dörtlükte Selim Han'ın birlik ve beraberliğe verdiği önem çok iyi anlaşılmaktadır.
Devlet adamlığı vasfı
Devlet işlerinde kati bir programla hareket eden Yavuz Sultan Selim, herhangi bir devlet işini kesin olarak ortaya koymadan önce, muhtelif yollarla onun hakkında vezirlerin ve diğer ilgililerin fikirlerinden istifade ederdi. Uzun süre düşündükten sonra son kararını verir ve ondan asla dönmezdi. Hatta bu kararın aleyhinde bulunanları ve vazgeçmek isteyenleri şiddetle cezalandırırdı.
Bundan dolayı hususi meclislerindeki güler yüzlülüğü ve müsamahasına veyahut yaptığı hizmet dolayısıyla teveccühüne mağrur olup padişahın kararı haricinde mütâlaa beyan edenlerin ne suretle idam edildikleri Safevi ve Memlük seferlerinde görülmüştür.
İrade ve azim kudreti, derin görüşü ve yüksek dehasıyla babasının devrinde durgunlaşan idareyi kısa zamanda hareketli ve cevval bir hale getirdi. Buna mâni olmak isteyenleri tepelemiştir.
Muazzam bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede gerek memleket dışında ve gerek içeriden anında mâlumat alırdı. Pek mühim işlerde bizzat takibat yapardı. Hudutlardan uygunsuz haberler aldığı vakit; “Siz işlere bakmıyorsunuz!” diyerek vezirleri hem tazir eder hem de hapsettirirdi. Hersek zâde Ahmed Paşa, Dukakinoğlu, Sinan Paşa ve Pîrî Mehmed Paşa bu vartaya uğramışlardandır.
Selim Han celal sahibi bir padişahtı. Şahidi olduğu olaylarda derhal cezalandırma yoluna giderdi. Buna rağmen şikayet durumlarında iyice araştırmadan ve soruşturmadan hüküm vermezdi. Fikrini açık söyleyenin mütâlaasını kendi fikrine aykırı olsa bile kızıp söylenerek dinler ve hak sözü kabul ederdi.