24 Haziran seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo “Yeni Türkiye”nin işleyişi, yeni siyasal alanın tanımlanması, şimdiye kadar yürürlükte kalan “toplum-siyaset mühendisliği”nin gidişatı, statükonun evrilmesi, dünya sistemiyle ilişkilerin düzenlenmesi ve kısa vadeli bölgesel gelişmeler açısından kritik gelişmelere gebe… Şurası kesin: 24 Haziran seçimleri ile birlikte “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” geri dönülmesi çok zor bir biçimde hayatımıza girmiştir. Bir bakıma Cumhuriyet Türkiye'sinin üçüncü evresine geçilmiş oldu. 27 Mayıs 1960 ihtilali sonucunda 61 anayasası ile hayatımıza giren ve süreç içinde değişik düzenlemelerle günümüze kadar gelen yönetim sisteminden başka bir sisteme geçiyoruz.
Yine 24 Haziran seçimleriyle birlikte siyasal alan yeniden tanımlanacak, organize edilecek, siyasi parti sosyolojileri, yapılacak ittifaklar, siyaset yapma biçimleri yeniden ele alınacak, anlamlandırılacaktır. Siyasetin küçük ve radikal cepheleşmelere imkân vermeyen ama bütün bu eğilimlerin bir ittifak çatısı altında toplanabileceği, giderek ikili bir yapıya evrilmesi beklenebilir. Yani bundan sonraki süreçte iki partili siyasal alanda ulusalcı-seküler milliyetçiliğin İP-CHP'de, dindar-taşralı-muhafazakâr milliyetçiliğin AK Parti'de kalabilmesi biraz da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni sistemdeki politikalarına bağlı.
Seçim sürecindeki “kutuplaştırma” tezlerine rağmen yeni sistem “monolitik çoğulculuk”ları besledi, resmi ittifaklar bunun bir göstergesiydi. Özellikle Ankara, İzmir, İstanbul gibi illerden HDP'ye belirgin bir oy kayışı var. Anlaşıldığı kadarıyla sol liberallerce “seçmen tabanında kısmen varolan Kürt milliyetçiliği” denilerek baş tacı edilen HDP hâlâ dağdaki fiili güçten, ortalama kırk yıldır manipüle edilmiş bir kitlenin moral desteğinden, küresel iktidarın yapabileceği fiili yardımdan henüz umudunu kesmiş değil.
Öte yandan AK Parti döneminde 18-30 yaş grubuna dâhil olmuş gençler için varolan CHP eleştirileri bir mana ifade etmemektedir. Hatta ters tepki yapmaktadır. Oy verme durumundaki bu nesil, bağırılmasından, emir kipi kullanılmasından, suçlamaktan, töhmet altında bırakılmaktan, hakaretten ve gerilimden hoşlanmamaktadır. Bu nesil, rüşvet ve yolsuzluklara karşı çıkmakta, özgürlük ve adaleti öncelemektedir. Teknolojiye bağımlı, aceleci, tüketici, modacı bir nesil söz konusudur. Gene aynı şekilde Muharrem İnce'nin -eğitim, hukuk gibi önemli meselelerde bütünlüklü bir programı ve vizyonunun olmamasına karşın- traktör sürmesi, saman balyalaması gibi köylü vurgulu ve din ve soslu (!) bir popülizme yönelmesi de bu yeni genç seçmen kitlesini etkilememiştir.
“Ne haldeysek öylece yönetileceğimizin” toplumca bilincinde olmalıyız. Yani her halükârda “nasıl yönetiliyorsak ona göre şekil alırız” değil. İslâm ferdin iradesini yalnızca şekilsiz toplumsal bilince ve çoğu kere konjonktüre göre şekillenen yöneticilerin iradesine havale etmez. Çünkü toplum ve yönetim mutlak bağımsız değişkenler değildir, karşılıklı olarak birbirlerinin etkisinde dönüşürler.
Bazı Başlıklar:
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Kusurlarını Elbirliğiyle Giderin/Burhanettin CAN
24 Haziran Seçimleri: Yeni Bir Dönemin Başlangıcı/Cevat ÖZKAYA
Seçim Sonuçlarını Siyasal ve Sosyolojik Bir Okuma/Yunus ŞAHBAZ
ABD Dış Politikasının Neo-Gramscian Bir Çözümlemesi/Öner BUÇUKCU
Çağdaş İslâm Düşüncesinde Çoğulculuk ve Liberalizm/Rıdvan SEYYİD
Şairce Bir Hasret Çığlık Hürriyeti/Metin Önal MENGÜŞOĞLU