Derginin tanıtım yazısında şu ifadeler yer aldı:
Yaklaşan 24 Haziran seçimleri, siyasal alanın, Nisan 2017 Anayasa referandumuyla hukuki olarak hâlihazırda kayıt altına alınan dönüşümünün nihayete ermesini sağlayarak yeni sistemin yerleşik hale gelmesine yol açacak olması bakımından önemli bir eşik olacak. Vesayet döneminin kanunlarıyla, yeni dönemde ve yeni durumda idareyi icra etmek mümkün olmazdı Yeni sürece uygun bir strateji belirleyebilmek için gerek iktidar gerekse muhalefet çeşitli ittifakları hayata geçirdi.İttifaklar üzerinden şekillenen yeni sistemin iki yahut iki buçuk bloklu siyaseti zorunlu kılacağı artık net olarak görülmekte. Türkiye'deki muhalefetin uzun ömürlü olması pek muhtemel olmayan ittifak mesaisiyle daha da açığa kavuştuğu gibi artık sağ-sol gibi ideolojik söylemlerin ve toplumsal bölünmelerin kaba anlamını yitirmeye başladığı söylenebilir.
Bu seçim statükoyu nispeten de olsa değiştirecek birtakım sonuçlar üreteceği için, statükonun devamından yarar sağlayan iç ve dış güçler açısından hayati bir önemi haizdir. Yeni sistem, vesayet odaklarının mevzilerini teker teker düşürürken; milletin egemenlik alanlarını genişletti ve güçlü Türkiye'nin önünü açtı. Bu noktada, memleketin en büyük eksikliği yapıcı, etkin ve Türkiye merkezli bir muhalefetin bulunmayışıdır. Küresel muktedirlerin iddialarını ülkede dillendiren; yabancı istihbarat örgütlerine Türkiye'yi ihbar eden bir muhalefet anlayışının mevzi kazanımlar elde etse de, uzun vadede başarılı olabilmesi mümkün değildir.
Son bir aydır dolar üzerinden yürütülen ekonomik operasyon seçimlere yönelik küresel müdahalenin en somut tezahürüdür. Türkiye, bir yandan Ortadoğu'daki denkleme her yönüyle müdahil olma gayretini hem söylem düzeyinde hem de fiili olarak ortaya koymakta, öte taraftan da Avrasya ve Afrika sathında, Amerikan (veya daha geniş perspektifte “Batı”) hegemonyasına karşı yürüttüğü aktif ekonomi diplomasisi ile öne çıkmaktadır. Türkiye'nin tüm sorunlarına rağmen küresel düzenbazlığın dışında bir devlet olarak kalmak için çırpınan bir ülke olduğunun altını çizmeliyiz. Bu, keyfi çıkış değil, tarihsel bir görevdir. “İslâm dünyasının” toparlanışında Türkiye'ye büyük görev düşmektedir. Türkiye şu ya da bu ölçüde siyaseten Osmanlı misyonunu üstlenmek zorundadır ve bu görevin üstesinden gelebilecek fiili bir güce sahip değilse de bu potansiyeli taşımaktadır. Onun için küresel iktidarın şimdilik öncelikli konusu Türkiye'yi dolayısıyla insanımızı dize getirmektir. Bu amaçla aparat örgütler, memleketimizi devamlı meşgul etmek, beşeri ve manevi enerjisini tüketmek için oluşturulmuş bir düzenek olmaktan başka nedir ki.
Bazı Başlıklar:
2018 Seçimlerine Giderken Türkiye'nin Dil Sorunu/Burhanettin CAN
Statükoya Dokunan Bir Seçim/Cevat ÖZKAYA
Türkiye'de Muhalif Olmanın Dayanılmaz Hafifliği/Murat ÖZER
İsrail'in Ölümcül Tutkusu/Dilaver DEMİRAĞ
Din Elden Gidiyor mu?/Şemsettin ÖZDEMİR
Batı Kur'ân'dan Ne İstiyor?/Muhammed EL-HASENİ