Vakıflar, İslam ülkelerinin toplum ve kültür hayatında önemli rol oynayan hayır kurumlarıdır. Karahanlılardan Osmanlılara kadar olan zaman dilimi içinde on binlerce kişi, hiçbir menfaat beklemeden kendi paralarıyla hayır kurumları yapmışlar, bunların işleyebilmesi için de kendi mallarından ve paralarından bu kurumlara bağışta bulunmuşlardır.
Vakıfların hayrat ve akarat olmak üzere iki önemli unsuru vardı. Doğrudan hizmet sunan vakıf bina ve kurumlarına hayrat, bu kurumların ebedî olarak yaşaması ve topluma hizmet sunabilmesi için vakfedilen gelir kaynaklarına da akarat denilirdi. Vakfın gelir kaynaklarının nasıl işletileceğine ve hedeflenen hizmetlerin nasıl gerçekleştirileceğine dair ilkelerin belirlendiği belgeye ise vakfiye adı verilirdi. Vakıflar tarafından yapımı gerçekleştirilen cami, mescit, dârüşşifa (hastane), medrese, mektep, zaviye, imaret, sebil, çeşme, hamam ve han gibi yapılar ile bu yapılar topluluğunun tamamından oluşan külliyeler kurularak bir bölgenin fiziki ve sosyal alt yapısı tamamlanmıştır. Osmanlının yeni fethettiği beldeler, vakıf sistemi yoluyla kurulan külliyeler sayesinde İslamlaşmış, boş ve ıssız yerler iskâna açılmış, konargöçerler şehir medeniyetine ulaşmıştır. Medreselerde üretilen bilgiler, halka aktarılarak toplumda kültür birliği sağlanmıştır.
Vakfın işleyişi şerî hukuk kurullarına göre düzenlenir ve vakıf idareleri devlet tarafından teftiş edilirdi. Vakıfları kadılar teftiş eder, bu yetkiye de nezaret denilirdi. Vakıf hukukuna göre bir kişi vakıf eser için harcadığı parayı geri alamaz ve bağışladığı mal üzerinde mülkiyet hakkı iddia edemezdi. Vakıf malı satılamaz ve miras bırakılamazdı.
Osmanlı Devletinde toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya çok büyük önem verilirdi. Bu nedenle Osmanlı›da yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayacak kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlardan biri olan Bimaristan, İslam dünyasında klasik hastanelerin genel adıdır. Osmanlılarda hastaneler için daha çok darüssıhha, şifahane, bimarhane, tımarhane ve dârüşşifa (şifa bulunan yer) kelimeleri kullanılmış, Bimaristanlarda diğer hastalarla birlikte akıl hastaları da tedavi edilmiştir.
XIX. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Devleti'nde de Avrupa'dakine benzer modern hastaneler yapılmaya başlanmış, ilk modern sivil Osmanlı hastanesi, Sultan Abdülmecit'in annesi Bezmi Âlem Valide Sultan tarafından 1843 yılında yaptırılmıştır. 1899'da da ilk modern çocuk hastanesi olarak Hamidiye (Şişli) Etfal Hastanesi açılmış, günümüzde ise Bimaristanların yaptığı görevleri, devlet hastaneleri üstlenmiştir.
Toplum yararına yapımı gerçekleştirilen kuruluşlardan bir diğeri de imarethanelerdi. İmarethaneler, Osmanlı'da fakirlere ve medrese talebelerine sıcak yiyecek dağıtmak amacıyla yapılan hayır kurumlarıydı. En bilinen imarethaneler ise Fatih ve Süleymaniye külliyelerindeki imarethanelerdi. Bu imarethanelerde şehirdeki fakirlerin yanı sıra misafirler de ücretsiz olarak yemek yiyebiliyorlardı.
II. Meşrutiyet Dönemi'nde ikisi hariç bütün imarethaneler kapatılmış, imarethanelerin kapatılmasının yanlışlığı ise sonradan anlaşılmıştır. Günümüzde vakıfların desteğiyle fakir ve muhtaçlara sıcak yemek dağıtan imarethaneler, eski görkeminden uzak bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
Tarihbilimi.gen.tr