Cafrande Kültür Sanat'ın okuyucuları ile paylaştığı mektup şu şekilde:
"Tembel olduğum bir gerçek-çok tembel. Eğer benim hayata karşı yegane davranışım bu süregelen tembellikse, sonum ne olacak? Bilmem ki benim bu kasvetli halim beni asla bırakacak mı ? Ve böyle bir haleti nahiyenin yalnız bir adama musallat olmasını düşünmek ki onun ruhunun havası dünya ve ahretin bir karışımı gibi görünmektedir. Ne tabiat dışı bir ürün, ta başından beri içindeki ruhsal yasalarına tecavüz edilmiş… Bu dünya bana, günahkâr düşüncelerle kaplanmış olan, ilâhi ruhların arınması gereken ıstırap yeri gibi görünüyor. Hissediyorum ki, dünyamız gepgeniş bir olumsuzluğa eğilmekte ve her güzel, asil ilâhi şey bir hiciv olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve böylesine bir tabloda, kişi olagelirse, ki, o, ne fikirde ne de bir etkinin bütünüyle dengesindedir -o aslında tek kelimeyle, tamamen kopmuş bir kişidir- O zaman tabloya ne olacak? Tahrib edilmiştir ve bundan böyle devam edemez.
Ve kutsalın altında sefilleştiği bu kaba maskeyi sadece görebilmek ne müthiştir. Bir isteğin tek gücünün bu maskeyi paralamaya kâfi gelip insanın ebede varabileceğini bilmek- Bütün bunları bilmek ve hâlâ yaratıkların en küçüğü en sonu gibi hayata devam etmek… Ne korkunç! Ne aşağılık bir yaratıktır insan! Hamlet! Hamlet! Bütün bu uyuşak ve aciz âlemin iniltilerini aksettiren kaypak ve vahşi dilini düşündükçe, ruhumdan en ufak bir iç çekmesi, en ufak bir sitem kopmuyor… Kaderin o keskince baskısının, acısının altında olan bu ruh, bütün üzüntüyü kapsayıp, sadece kendi kalbini kırmaktadır. Düzenin zavallı talihi.
Pascal der ki: Felsefeye karşıt olan kişinin kendisi filozoftur.
Kâfi derecede saçmaladım. Sonuncunun dışında mektuplarından sadece iki tanesi elime geçti. Yoksulluğumdan bahsediyorsun kardeşim. Ben de zengin değilim. İnanır mısın ki, kamptan ayrıldığım zaman bir kopeğim bile yoktu. Üstelik yolda soğuk aldım (bütün gün yağmur yağdı ve barınacak bir yer bulamadık). Nerede ise açlıktan hasta olduğum gibi, boğazımı ıslatacak bir yudum çay içecek param bile yoktu. Zamanla iyileştim ama, babamdan para gelinceye kadar, kamptaki en çetin ihtiyaçlar kıvrandırdı beni. Borçlarımı ödeyip gerisini sarfettim.
(Dostoyevski bu kısımda kardeşinin durumu ve kendi mali güçlükleri hakkında bazı açıklamalar yapıyor..)
Herneyse. Artık başka şeylerden bahsetmenin zamanı geldi. Okuduğun kitapların çokluğundan böbürleniyorsun… Bu yüzden sana gıpta ettiğimi sakın aklına bile getirme. Peterhof'da en azından senin kadar ben de okudum. Bütün Hoffmann'ları Almanca ve Rusça olarak (Yeni «Kater Murr» henüz Rusça'ya çevrilmiş değil) Ayrıca Balzac'ların da hemen hepsini (Büyük kişi Balzac!) Onun kişileri hep zekâyı kucaklayan yaratıklar. Sadece zamanının ruhunu değil, binlerce yılın bütün çabalarını, insan ruhunun gelişip kurtulmasını belirtmek için çalışmıştır. Bunların dışında Gotlıe'nin «Faustunu ve kısa şiirlerini, Polevios'un tarihi «Ugoli-no» ve «Undine»yi okudum. (Başka bir zaman Ugolino'dan uzun uzun bahsedeceğim.) Ve nihayet «Cromwell» ve «Hernani» hariç Victor Hugo'yu…
Yeni bir plânım var: Deli olmak. Bu, insanların akıllarını kaybettikten sonra tedavi olarak tekrar, akıllanmaları için yegane çıkar yoldur. Eğer bütün Hoffmann'ları okuduysan, Alban'ı hatırlıyacaksın. Nasıl buluyorsun onu? Anlaşılmazlığı avuçlarının içine aldığı halde, onunla ne yapacağını bilmeden, Tanrı denen bir oyuncakla oynayan kişiyi seyretmek ne kadar müthiş.
Hoşça kal.
Bana mümkün olduğu kadar sık yaz. Zira mektupların benim için bir zevk ve teselli kaynağı oluyor. Hemen cevap ver. Mektubunu en geçinden on iki gün içinde bekliyorum. Yaz bana ki tamamen çökmiyeyim.
Kardeşin F. Dostoyevski
Petersburg, 9 Ağustos, 1838