Dolar

32,5017

Euro

34,9128

Altın

2.437,96

Bist

10.082,77

'Film çekmek, bir olgunlaşma süreci'

Tokyo Film Festivali’nde 2 ödül alan Mustafa Kara, 'Kalandar Soğuğu' filminn bütün süreçleriyle birlikte sinemaya ve hayata bakışını anlattı.

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-11-19 10:28:46

'Film çekmek, bir olgunlaşma süreci'

Sinefesto.com'un haberine göre, 15 yıldır sinema ve dizi sektöründe birçok ünlü yönetmen ile çalışan Mustafa Kara, özellikle yardımcı yönetmenlikte aranan isimlerden biri olduktan sonra ilk uzun metraj film tecrübesi için 2007'de kamera başına geçer. Henüz 25 yaşında çok sayıda ünlü isim ile hayli kalabalık sayılabilecek bir set ortamını yöneten Kara, bir takım şartlar sebebiyle içinde bulunduğu bu ortamın tam olarak kendisine hitap etmediğini anlar. Uzun yıllardır içinde bulunduğu bu ‘piyasa şartları' dışında bir şeyler denemesi ve zihniyle kalbi arasında gidip gelen soru işaretlerine bir şekilde hayat vermesi gerektiğini düşünür. Kalandar Soğuğu'nun macerası da 2010'da böyle başlar.

Kalandar Soğuğu 2010'da İstanbul Film Festivali'nde ‘Köprüde Buluşmalar' bölümü için seçildi. Sonrasında Kültür Bakanlığı senaryo yazım ve yapım desteği, Euroimage desteği ve TRT ortaklığı gibi destekler aldık. Çekimlere başlamamız aylar, hatta yıllar aldı. Bu film çok zor süreçlerden geçti. Tamamlanamasaydı, yeniden bir film yapabilecek motivasyonu kendimde çok zor bulurdum. Kendime olan inancımı yitirirdim. Bu yüzden tamamlamak zorundaydım ve başardım.

“ÇOK ZOR ŞARTLARDA FİLM ÇEKTİK”
Evet, tam 5 yıllık bir çılgınlıktan bahsediyorum. Hem de ne çılgınlık. Onlarca kişi ile başlayan setlerin 8-10 kişiye kadar düştüğü, başrol oyuncusunun ‘motor' demeye iki gün kala çekip gittiği, tam manasıyla zirvelerde, senaryoya göre yeniden oluşturulan ortamların dört mevsim korunmak zorunda kalındığı bir çılgınlık…

Çok zor şartlarda film çektik. Kapanan yollar, gelmeyen yağmur, erken gelen kar gibi çok şey yaşadık. Süreç çok uzadı. 4 mevsimde geçen bir filmdi. Bir yerden sonra program diye bir şey takip etmedik. Settekiler çok yakın arkadaşlarım olmasa ‘bu adam ne yapacağını bilmiyor' diyeceklerdi. Allah'tan beni bilen insanlarla çalıştım. Kurgu sırasında başımıza bir şey geldi. Teknik bir sorun sebebiyle 6 aylık emek heba oldu. Başladığımız yere döndük ve yeniden ele alarak tamamladık. Bütün ekip fedakarlık gösterdi, yoldaşlık yaptılar.

“FİLM ÇEKMEK, BİR OLGUNLAŞMA SÜRECİ”
Filmi post prodüksiyon aşamasındayken tanıştığım Mustafa Kara'dan daha en başından beri heyecan ve soru işaretinden başka bir şey almamıştım. Kendisine kanımın kaynamasının temel sebebi de bu olsa gerek. Zira soru işaretine bayılırım. Heyecansız hayat da ölümü uzatmanın bir yolu gibi gelir… Mustafa Kara, sinema yapımını bir çeşit ‘kendi ile konuşma' ve olgunlaşma süreci olarak görüyor. Sanatının, sinemasının ve en önemlisi de zihin ve fikir dünyasının olgunlaşması…

Film esnasında kendini keşfediyorsun. Kendini açtıkça film kendini çağırıyor sana. Filmin yarısına geldiğimde ne yapmak istediğimi tam olarak kavradım. Elbette bir yöntemim ve tecrübem var. Ancak film boyunca bir keşif süreci yaşadım. Her şey oldu, bitti demiyorum. Sorularımla ilgili bir şeyler belirmeye başladı. Galiba olgunlaşma böyle oluyor. Bu filmle acayip şeyler öğrendim. Allah'a bin şükür yüzümüzü yere eğmeyecek bir film çıkardık. Ödül mödül, bunların ötesinde bana kattığı şey; sinemayla sanatla nasıl bir irtibat kurmam gerektiğine dair katkısı ölçülemez.

“ÖYKÜNÜN GÜCÜ, GERÇEKÇİ OLMASINDA”
Tamamen kurmaca olan filmi izlediğinizde tamamen belgesel izliyormuş havasına giriyorsunuz. Oyunculuktan kaynaklanan ufak tefek nüanslar dışında bir Karadenizli ailenin evine misafir olmuş hissiyatına kapılıyorsunuz. Ve elbette dağın başında uçurum kenarındaki heyecan ve stresin yanı sıra, bir göz odada yatan çekirdek aile üyelerinin muhabbetine de kendinizi kaptırıyorsunuz.

Karadeniz'in dağlarında maden arayan, annesi, eşi, biri down sendromlu iki çocuğuyla birlikte yaşayan ve kendini ispatlamaya çalışan bir adamın öyküsünü anlatıyoruz. Taşrada geçen bir olay gibi görünse de modern hayatın içerisinde var olmaya çalışmak gibi zor bir süreci de izah etmeye çalıştık. Öykünün gücü de gerçekçi karakterler oluşturmaktan geçiyordu. Bu gerçekçiliği yakalayamazsak klişe bir televizyon filmine dönüşme olasılığı çok yüksekti.



“FİLME BİR ŞEY DAYATMAYACAKSINIZ”
Filmin baş kahramanlarından Mehmet ile dertleniyor, Hanife ile atarlanıyor, Nene ile of çekiyor, çocuklar ile eğleniyor ve hatta boğa ile güreşe koyuluyorsunuz. Sinemadaki gerçekçilik arayışı noktasında Kaladar Soğuğu müstesna bir yere oturuyor. Zaman, şu an bizim söylediklerimizden çok daha fazlası hakkındaki kararını verirken, -eminim ki- Mustafa Kara, her yeni filminde sorularına, sinemasına ve tabi ki bize çok şey katmış olacak.

Sektörden öğrendiğim yapma biçimleri beğendiğim filmlere benzemiyordu. O biçimlerle ulaşamayacağımın da farkına vardım. Senaryo sette yaşıyordu. Her şey yeniden evriliyor, yeni bir hal alıyor. Elbette bir planınız olacak. Ancak sinemaya bir şey dayatıyorsanız o olmayabilir. Öyle yaparsanız sinemanın size dayattığı şey hayata geçebilir. İlla da en başta senaryoda yazdığım şeye varacağım diye dayatırsanız çok önemli şeyleri gözden kaçırabilirsiniz. Ancak özgür bırakırsanız, bambaşka sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Çekim planları, diyaloglar, kamera hareketi, oyunculuk gibi filmin her aşaması için bu geçerli.

“AYLARCA OYUNCU ARADIK”
Böylesi gerçekçi bir filmdeki oyunculuklar elbette riskli ve merak uyandırıyor. Kara için oyuncu seçimi de zor bir süreç olmuş ve aylar sonunda beklemediği bir yerde aradığını bulmuş.

Oyuncu arayışları 3-4 ay sürdü. Türkiye'den 100 civarında oyuncu ile görüştük, deneme çekimleri yaptık. İran'dan meşhur bir oyuncu ile irtibata geçtik, İran'a gidip görüştük. Uzun ve benim için zor bir süreçti. Doğaçlamaların da olacağı bir işti. Sonunda anladım ki böylesi gerçekçi ve uzun bir süreç için bildik oyuncularla zor olacaktı. Haydar Şişman'ı yine Trabzon'da bulduk. Deneme çekimi yaptık ve acayip iyi oynadı.



FESTİVAL SÜREÇLERİ DE ÇETREFİLLİ!
Festival süreci de filmin kendi kadar ilginç. Önce Berlin Film Festivali ihtimali doğuyor, teknik sebeplerden ötürü olmuyor. Sonra Cannes'da kısa listeye giriliyor, son geceye kadar o listede kalınıyor ancak aniden vazgeçiliyor. Filmin tam olarak bitmemiş olmasından kaynaklandığını söylese de açıklanmayan başka gerekçelere de ihtimal veriyor Mustafa Kara. Ve sonra Japonya… Asya'nın en büyük, dünyanınsa en prestijli festivallerinden biri olan Tokyo Film Festivali, Kalandar Soğuğu'na en iyi yönetmen ve “Wowow izleyici ödülü”nü layık görüyor. Sıra Antalya'da. Kara'nın filmi  burada hem ulusal, hem de uluslararası festivalde yarışacak.

GENÇ SİNEMACILARA ÖNEMLİ MESAJ!
Mustafa Kara ile sohbetimiz öyle bir yere geldi ki, “gençlere mesajın nedir” demeden yolun başındaki sinemacılara dair harika tespitlerini sıralamasını istedim. “Zihninizdeki engelleri kaldırın” diyen Kara bakın nelere dikkat çekti:

Sinema yapmanın önünde sektörün ve kendi kendimize kurduğumuz duvarları yıkmakla başlıyor her şey. Bir profesyonel kamerayı elde edince film olmuyor. Onlar işin kırtasiyesi, fotokopi makinesi yani. Bunlara ulaşamamak seni sınırlandırmasın. Her film minimalist çekilecek diye bir şey yok. Hikâyen kaldırıyorsa bir filmi 20 kişiyle çek, bütçe ve enerjiden edeceğin tasarrufu filmin diğer alanlarında kullan. Denemek lazım. İlk filmini 80 kişiyle çekmiş biri olarak bunu söylüyorum.

“BİLMEK KADAR TEHLİKELİ BİR ŞEY YOK”
Mustafa Kara'nın mevcut piyasa şartlarına, algılarına ve elbette sinema anlayışına dair itirazlarına özellikle kulak kesilmemiz gerekiyor:

Bilmek kadar tehlikeli bir şey yok. Bilmek ile başladığınızda öğrenmenin önünü tamamen kapatıyorsunuz. Elbette bir fikir ve bilgi ile başlarsınız. Ancak bildiğini düşünmek çok tehlikeli. Hayatının her alanında böyle. Dolu kap yeniden dolmuyor, biraz boşaltmak gerekiyor galiba. Kimsenin sineması ile hayatı birbirinden bağımsız değil. Sinema yapma biçimi ile hayatı yaşama biçimi birbirini tarif eder. Hayat ile sanat birbirini tamamlar. Yapma biçimleri bizde çok tehlikeli. Kimse ukalalık olarak almasın ama bir filmin ekip ve ekipmanı yönetmenin işini kolaylaştırmak içindir. Ama bizde engel olmak için var gibi. Hayal ettiğin tarzdan ne kadar taviz verirsen o kadar başarılı olursun gibi bir durum çıkıyor ortaya.

Haber Ara