Gülen Hareketinin İslami bir hareket mi yoksa bir sivil toplum hareketi olarak mı tanımlanacağı tartışma konusuyken hareket, çeşitli toplum kesimlerince Türkiye içi ve dışında, eğitime, Türk kültürünü tanıtmaya, dinlerarası diyaloğa ve fakirlikle mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı desteklenimişken başka kesimlerce de dini bir yapı olarak kabul edilemeyeceği din istismarı yaptığı ve laikliğe bir tehlike olarak görülmesinin yanı sıra siyasî ve ekonomik güç ve çıkar hareketi haline geldiği söylenerek eleştirilmiştir.
FETULLAH HAREKETİNİN TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK KABUL EDİLMESİ
Hareket, Erdoğan Hükümeti tarafından "terör örgütü" olarak kabul edildikten sonra örgüt Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve FETÖ/PDY olarak da isimlendirilmeye başlanmıştır Hareketin lideri olan Fethullah Gülen 28 Ekim 2015 tarihinden beri, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan "en çok aranan teröristler" listesinin "kırmızı" kategorisinde yer almakta, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve Paralel Devlet Yapılanması (PDY) lideri olmakla suçlanmaktadır. Aynı zamanda 2016 yılının Ekim ayında İslam İşbirliği Teşkilatı ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi tarafından da terör örgütü olarak tanımlanmıştır.
FETÖ NASIL ORTAYA ÇIKTI VE NASIL GÜÇLENDİ?
1966 ile 1983 yılları arası, kimi araştırmacılar tarafından hareketin kurulma evresi olarak tanımlanmıştır. Gülen, 1960'larda resmi imamlık görevinin yanı sıra vaazler, vaaz kasetleri, gençlik yaz kampları yoluyla görüşlerini geniş kitlelere ulaştırdı. 1970'lerde, Gülen'in konferans serilerine dönüşen sohbet toplantıları ve düşük gelirli ailelerin çocukları için başlattığı “Nur kampları” adlı yaz kampları, hareketin eğitim faaliyetlerinin ve “Altın Nesil” adıyla anılan kuşakların oluşmasının temelini oluşturur. Gülen'in 1979 yılında yayına başlayan Sızıntı dergisinde yazdığı başyazılarda sempatizanlarına eğitim kurumu açmalarını telkin etmesi sonucu bazı işadamlarının maddi durumu yetersiz öğrenciler için kurdukları öğrenci evleri ve tesisler hareketin ilk eğitim faaliyetlerinden olmuştur.
Hareketin faaliyetleri "Işık Evleri" ile başlamış, daha sonra "cemaat vakıfları" ve "himmet toplantıları"nca desteklenen ortaöğretim kurumlarına yönelik öğrenci yurtları faaliyete geçirilmiştir. Daha sonra ise ilk ve ortaöğretime yönelik okullar, dershane, üniversite gibi eğitim kurumları faaliyete geçirilmiştir. Cemaatin basın-yayın kurumlarının faaliyete geçmesi ve kamuoyunda bilinirliği arttıkça dinler ve kültürler arası diyalog faaliyetleri, sosyal yardım amaçlı vakıf ve dernekleri ile ticarî faaliyet hastaneler, finans ve sigortacılık kurumları gibi kuruluşları faaliyete geçerek yaygınlık kazanmıştır. Bu kurum, kuruluş ve faaliyetler; cemaatin ortak amacı hâline gelen Gülen ideolojisini gerçekleştirme amacına hizmet ölçüsünde cemaat yanında değer kazanır.
Turgut Özal'ın başbakan olduğu 1983 yılı, Gülen hareketi açısından da bir dönüm noktası olarak değerlendirilir. Özal döneminde Gülen takipçilerinin okul kurması önündeki engeller kalkmıştır. İzmir'in Bozyaka semtindeki talebe yurdunun "Yamanlar Koleji" adıyla koleje çevrilmesi ile hareket ilk kez bir okulu hayata geçirdi. Zamanla sayısı artan bu tür okullar özellikle muhafazakâr ve liberal sağın elit aileleri için çekim merkezi haline geldi. Üniversiteye girecek çocuklar için hazırlık kursu ihtiyacını fark edilince Fırat Eğitim Merkezi (FEM) açıldı; kurslar da okullar kadar ilgi gördü ve farklı isimlerle ülke çapında yaygınlaştı.
1991 yılı sonunda Sovyetler Birliği'nin çözülmesinden sonra cemaat vakıf ve şirketleri öncelikle Orta Asya Türk cumhuriyetleri olmak üzere Kafkas ve Balkan cumhuriyetlerinde, ardından Asya ve Afrika ülkelerinde kolejler açtılar. Azerbaycan'da 1992'de açılan Nahçıvan Türk Lisesi, hareketin Türkiye dışında açtığı ilk öğrenim kurumu oldu. Orta Asya'da eğitim seferberliğinin en başarılı olduğu ülke Kazakistan oldu; 1992'de bu ülkeye giden Türkler tarafından 2 yılda 29 lise açıldı.
1994 yılında Onursal Başkanlığını Gülen'in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yazılı ve görsel medyada büyük yankı bulan açılışı, hareketin Türk ve dünya kamuoyunda daha da tanınmasını sağladı. Gülen, vakfın onursal başkanı sıfatı ile 1994 yılından itibaren dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve diğer siyasî parti liderleri ile, Türkiye'de bulunan azınlıkların, dini yapılanmaların liderleriyle ve 1998 yılında Papa II. Jean Paul ile görüşme imkânı buldu. 1990'lı yılların sonlarında vakfın bünyesinde kurulan Abant Platformu ile Medialog Platformu, Kadın Platformu, Kültürlerarası Diyalog Platformu gibi oluşumlar ulusal ve uluslararası düşünsel etkinlikler düzenlediler.
DİNLERARASI DİYALOG FAALİYETLERİ
4 Nisan 1996 tarihinde Fener Rum Patriği I. Bartholomeos ile İstanbul'da görüşen Gülen; 10 Eylül 1997 tarihinde Kalp anjiyosu için gittiği ABD'de İftira ve İnkarla Mücadele Birliği (ADL) başkanı Abraham Foxman ile New Jersey'de ve 19 Eylül 1997 tarihinde de New York Eyaleti Katolik Kilisesi Kardinali John O'Connor'la görüşme yaptı. ADL başkanı Abraham Foxman, Gülen'den İslam'da hoşgörü konusu ile ilgili bir kitap yazmasını ve bunun ADL tarafından İngilizce olarak bastırılacağını söyledi.
21 Kasım 1997 tarihinde Vatikan'ın İstanbul temsilcisi Georges Marovitch ve beraberindeki Süryânî cemaatinden bazı din adamları kendisini ziyaret etti.
9 Şubat 1998 tarihinde ABD Ankara eski Büyükelçisi Morton Abromowitz'in de vasıtasıyla dinlerarası diyalog çerçevesinde Papa II. John Paul ile Vatikan'da buluştu. Abramowitz, Fethullah Gülen ile 1998 yılında CHP eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek vasıtasıyla tanışmıştı.
Gülen'i Edirne'deki vaizliğinden beri tanıyan ilahiyatçı Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın Kuran tercümesinde konu ile ilgili gördüğü bazı ayetlerin sonuna İncil ve Tevrat'ta geçen benzer ayetlerin numaralarını ya da bizzat İncil ve Tevrat 'daki ayeti not düşmüştür. Mesela:En'am Sûresi 151–152. ayetlerde bildirilen on hüküm, keza İsra 31–34. ayetlerde bildirilen hükümler, aynı zamanda Tevrat, Çıkış, 20,3-17'de ve Matta İncili 5, 17-33'de de geçer. gibi notlar/alıntılar koymuştur. Bu Kuran mealini Zaman gazetesi okuyucularına dağıtırken ulusalcı kesimlerde tepkiler doğmuştur.
Aksiyon dergisi 2003 yılının Aralık sayısında Müslüman ve Hristiyanların, İsa'nın manevi şahsiyeti etrafında birleşmesi fikrini işlemiştir.
SİYASİ ARENADA FETÖ: 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ
Fethullah Gülen geçmişte değişik siyasi kişilerle temaslar kurmuş, inanç merkezli çalışmaları, değişik toplumsal katmanlarda olduğu gibi siyasi kişilerce de teşvik edilmiştir. Basın yayın organlarında zaman zaman hareketi suçlayan yayınlar yapılmış, ancak bunlar Gülen hareketini siyasi rakip olarak değerlendirmeyen iktidarlar tarafından ciddiye alınmamıştır.
28 Şubat sürecinde Gülen, hoşgörü ve diyalog çalışmaları görüntüsünün arkasında Cumhuriyet aleyhtarlığı yaptığı, laik düzeni yıkarak şeriat düzenini kurmak için taraftarlarını teşvik ettiği yönünde iddialarla gündeme gelmiş, bu konuda Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde, Gülen aleyhine açılan dava, Gülen'in beraatıyla sonuçlanmıştır.
FETÖ; Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidarda olduğu 2013 yılı son aylarından itibaren yoğunlukla devlet içerisinde örgütlenme, paralel yapı oluşturma, kendilerinden olmayan veya rakip gördükleri kişilere karşı tasfiye amaçlı özel hayatı izleme, kaydetme ve kumpas olarak ifade edilen delil oluşturma faaliyetleri ile suçlanmıştır.Fethullah Gülen'in kendisi, avukatları ve Gazeteciler ve yazarlar vakfı gibi sözcüler bu iddiaları reddeden açıklamalar yapmışlar, ancak geçmişte F. Gülen'in yakınında bulunduğu iddia edilen Nurettin Veren, Ahmet Keleş, Selim Çoraklı, Latif Erdoğan gibi isimler bu yapılanma ile ilgili suçlamaları desteklemişlerdir.
"Algı operasyonu" yürütme, "toplum mühendisliği", "fişleme", "kumpas kurma", "sahte delil üretme", "otoriterleşme", "kendi yargı ve polis gücünü oluşturma" vb. suçlamaları AKP-Cemaat tartışmalarında karşılıklı olarak dile getirilen başlıca konularıdır.
2014 Şubat ayında, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Millî Güvenlik Kurulu, Gülen hareketi ile özdeşleştirilen "Paralel yapı" cümlesiyle bu hareketi, ulusal güvenliğe tehdit tanımlamasına almıştır.
Gülen Cemaati, Temmuz 2016'da Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayarak65. Türkiye Hükümeti'ne darbe girişiminde bulundu.
Darbe girişimiyle alakalı iddiaları kabul etmeyen Gülen basın toplantısında bir gazetecinin "Türkiye'deki bu girişimde size takip çevrenizin bir rolü oldu mu?" sorusuna "Ben takipçilerimi bilmiyorum aslında. Yapılan şeyden dolayı sempati duyanlar olabilir. Ben tüm samimiyetimle söylüyorum takipçilerimin yüzde birini bile tanımam, takipçilerimi tanımam ki rolleri var mı bileyim. Birine alerji duyan kişiler bu nedenle başkalarına sempati duyabilir. Bu CHP olabilir, MHP olabilir, siz olabilirsiniz, ben olabilirim." yanıtını vermiştir.
Gülen, hayatını 28 Şubat sürecinde sağlık sorunları gerekçesiyle gittiği ABD'de sürdürürken 2000'li yıllarda Cemaatin faaliyetleri arasına insani yardım projelerini eklenmiş; ABD'de kurulan Helping Hands (Yardım Eden Eller) Derneği, İstanbul merkezli Kimse Yok Mu Dayanışma yardımlaşma derneği 'ni kurmuştur.
Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı bir rapora göre Gülen Hareketi dini bir yapı olarak kabul edilemeyeceği, din kisvesi altında din istismarı yapan güç ve çıkar hareketi olduğu aynı zamanda sahte bir mehdi hareketi olduğu ifade edilmektedir.