“Yahudi ulus devleti” yasasıyla İsrail etnik ve dini bir devlet olarak tanımlanıyor. Yasalarda herhangi bir boşluk olması halinde Yahudi şeriatının referans alınacağı belirtiliyor.
İsrail'de üzerinde uzun süre çalışılan ve tartışmalara yol açan “Yahudi ulus devleti” yasa tasarısı işgal rejimi parlamentosu Knesset tarafından önceki gün kabul edildi.
Yasayla İsrail'in sistematik olarak uyguladığı ırkçı politikalar meşrulaştırıldı ve bundan sonra yapacağı etnik temizliğe zemin hazırlandı.
Bu yasayla İsrail etnik ve dini bir devlet olarak tanımlanıyor.
Arapça resmi dil olmaktan çıkarılıyor ve İbranice ülkenin tek resmi dili kabul ediliyor.
İsrail'in dünyadaki tüm Yahudilerin devleti olduğu ve dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail'e dönme hakkı bulunduğu bildiriliyor.
Yasalarda herhangi bir boşluk olması halinde Yahudi şeriatının referans alınacağı belirtiliyor.
Yani bazı kesimlerin "Ortadoğu'daki en demokratik ve laik devlet" dedikleri İsrail resmen "şeriat devleti” oluyor.
Böyle bir madde Türkiye'de kabul edilse, yani "Yasalarda boşluk olması halinde İslam şeriatı referans alınacaktır" denilse, koparılacak yaygarayı tahmin edebiliyor musunuz?
Bütün bunlar başkenti Kudüs olan "Yahudi Hilafeti"nin ilanı anlamına geliyor.
1948'de işgal edilen topraklarda yaşayan ve İsrail kimliğine sahip olan Filistinliler, bugüne kadar işgal rejiminde ayrımcılığa maruz kalıyor ve ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyorlardı.
Pratikteki bu ırkçı ayrımcılık "Yahudi ulus devleti" elbisesiyle yasal hüviyete bürünüyor.
Filistin topraklarının gerçek sahiplerinin varlıkları ve kimlikleri yok sayılıyor.
İşgal rejimi şimdi bu yasaya dayanarak İsraillileştirme ve Yahudileştirme politikalarına hız verecek.
Kudüs'ün demografisiyle daha rahat oynayıp kentteki Filistinli nüfusunu azaltmaya yönelik adımlar atabilecek.
Kudüs'ün İsrail'in başkenti ilan edilerek ABD Büyükelçiliğinin Tel Aviv'den Kudüs'e taşınması ve bu son yasa, işgal rejiminin iki devletli çözümü asla kabul etmeyeceğini gösteriyor.
İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarının tek bir karışından çekilmeye niyeti yok.
Gazze Şeridi'ni ve Batı Yaka'nın bazı bölgelerini Filistinlilerin yönetimine bırakmasının sebebi, söz konusu bölgeleri Filistinliler için birer açık hava hapishanesine çevirmek istemesi.
Kendi kontrolünde bulunan ve Yahudilerin yaşadığı bölgelerde Filistinlileri görmek ve onların sorumluluklarını üstlenmek istemiyor.
İstatistiklere göre İsrailliler'in çoğu da Filistinlilerle birlikte yaşamaya karşı.
Milyonlarca insan kısa sürede tarihi Filistin toprakları dışına gönderilemeyeceğine göre, İsrail'in önünde geriye tek seçenek olarak onları bazı bölgelerde kuşatma altında tutup jandarmalığını da Filistin Yönetimi'ne yaptırmak kalıyor.
Türkiye, “Yahudi ulus devleti” yasasının evrensel hukuk ilkelerini ayaklar altına aldığını ve Filistinlilerin haklarını hiçe saydığını söyleyerek İsrail'e tepki gösterdi.
Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, yasayla Kudüs'ün başkent olarak ilan edilmesinin uluslararası toplum bakımından yok hükmünde olduğu belirtildi.
Kendi kaderini tayin hakkının sadece Yahudilere yönelik bir hak olarak tanımlanmasının “çağdışı ve ayrımcı bir zihniyetin ürünü” olduğu vurgulandı.
İsrail, Amerika'nın ve bazı Arap ülkelerinin desteğiyle Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi'ni inşa etme yolunda hızla ilerliyor.
Bölgesel ve uluslararası şartların lehine olduğunun farkında.
Koskoca İslam dünyasından, Arap ülkelerinden kınamanın dışında herhangi bir caydırıcı tepki yok.
Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin Yönetimi ise yaklaşık iki milyon kişinin yaşadığı ve Gazze Şeridi adı verilen açık hava hapishanesinin kontrolünü Hamas'ın elinden alma mücadelesiyle meşgul.