Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da ortadan kayboluşuyla ilgili yeni bilgiler geliyor ve ulaşılan her bilgi Türk asıllı Suudi Arabistanlı gazeteci için günler öncesinden plan yapıldığına işaret ediyor.
CNN'in diplomasi editörü Nic Robertson, kanalın internet sitesinde yayınlanan analizinde, Kaşıkçı'yı 15 yıldır tanıdığını, Suudi Arabistan'dan çıkmadan önce Kraliyet Divanı'ndan üst düzey şahsiyetlerin Kaşıkçı'yı arayarak tehdit ettiklerini ve susmasını istediklerini yazdı.
Suudi Arabistanlı gazetecinin tehdit edildiği aşağı yukarı kendisini tanıyan herkesin bildiği bir şeydi.
Amerikan NBC televizyonu, Kaşıkçı'nın eski eşinden boşandığını gösteren belgeleri almak için ilk önce Washington'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği'ne başvurduğunu fakat kendisinin İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na yönlendirildiğini, Kaşıkçı'ya istediği belgeleri Türkiye'den alması gerektiğinin söylendiğini öne sürdü.
Şayet bu iddia gerçekse, Washington'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'ın kardeşi Büyükelçi Prens Halid Bin Selman da işin içinde demektir.
DAEŞ'vâri vahşi operasyon için İstanbul'un seçilmiş olmasının bir başka anlamı da şu:
Türkiye'yi küçük görmüşler ve gözlerine kestirmişler.
Amerika'da veya İngiltere'de yapamaya cesaret edemeyecekleri işi Türkiye'de yapabileceklerine inanmışlar.
Ankara'nın sessiz kalacağını, karşı karşıya olduğu ekonomik saldırı sebebiyle Riyad'a tepki gösteremeyeceğini, tepki gösterse bile tepkisinin cılız olacağını düşünmüşler.
Londra'da Suudi Arabistan'a, Kral Selman Bin Abdülaziz'e ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'a her gün ağır hakaretler yağdıran muhalifler var.
Onlardan biri de Ğanim Ed-Devseri.
Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na giderek büyük bir yanlış yaptığına işaret eden Ed-Devseri, Suudi Arabistan istihbaratının kendisini birkaç kez İngiltere dışına çekmeye çalıştığını fakat tuzağa düşmediğini söyledi.
Sanırım Kaşıkçı, Suudi Arabistan'ın Türkiye'de de böyle kirli bir operasyona kalkışamayacağını düşündü.
Türkiye, diktatörlerin zulmünden kaçan mazlumların sığındığı güvenilir bir liman.
Kaşıkçı olayı bu güvenilirliğe darbe vurdu.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve benzeri ülkelerden kaçıp Türkiye'ye sığınan birçok kişi şu an “Acaba benim başıma da gelir mi?” endişesi yaşıyor.
Nitekim Suudi Arabistan resmi trolleri o isimlerden biri olan Profesör Ahmed Bin Raşid Bin Said'i “Kaşıkçı'dan sonra sıra sende” diyerek tehdit ediyor.
Türkiye gerçekten güvenilir bir liman ise -ki öyledir ve öyle olmalıdır- Washington'da ve Londra'da yapmaya cesaret edilemeyen operasyonun Ankara'da ve İstanbul'da da yapılamayacağını tüm dünyaya göstermemiz gerek.
Bunu Kaşıkçı için olduğu kadar kendi milli güvenliğimiz için yapmalıyız.
Türkiye, istihbarat örgütlerinin diledikleri gibi at koşturabilecekleri bir ülke değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Macaristan Başbakanı Viktor Orban ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, başkonsolosluk yetkililerinin “Buradan çıktı” diyerek kendilerini kurtaramayacaklarını söyledi.
Kaşıkçı'nın binadan çıktığının kamera kayıtlarıyla ispat edilmesini istedi.
Erdoğan'ın açıklamaları Kaşıkçı olayının en üst düzeyde titizlikle takip edildiğini ve Ankara'nın bu kez asla sessiz kalmayacağını gösteriyor.
Olması gereken de bu.
Türkiye, şımarık ve maceraperest prense yutulacak lokma olmadığını hatırlatmalı.