ABD Başkanı Donald Trump'ın FETÖ ve PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla yargılanan Papaz Andrew Brunson konusunda Türkiye'ye duyduğu kızgınlığın ve gerginliği yükseltmesinin birkaç sebebi var.
Amerika'da Kasım ayında Kongre ara seçimleri yapılacak ve Trump'ın Evanjeliklerin oylarına ihtiyacı var.
Bilinen ve üzerinde çokça konuşulan sebeplerden biri bu.
Bir diğer sebep de ABD başkanlarının Ortadoğu'daki ülkelerden “Hayır” cevabı almaya alışkın olmamaları.
Bugüne kadar Washington'dan bir telefonla gelen taleplerin bölgedeki “müttefik” ülkelerce hep emir telakki edilip anında yerine getirilmesi.
Böyle bir kötü alışkanlık oluşmuş ve belki de ilk kez bir ülke -her türlü tehdide ve şantaja rağmen- Beyaz Saray'ın talebine olumsuz cevap veriyor.
Örneğin Trump, Haziran ayının sonunda Twitter hesabı aracılığıyla şu açıklamayı yaptı:
“Şimdi Suudi Arabistan Kralı Selman ile konuştum ve ona İran'la anlaşmazlık ve Venezuela'daki karışıklık sebebiyle aradaki farkı karşılamak için Suudi Arabistan'ın 2 milyon varil kadar üretimi artırmasını istiyorum dedim, o da kabul etti.”
Üretimin artırılması ve petrol fiyatlarının düşmesi Suudi Arabistan'ın aleyhine olmasına rağmen Kral Selman ABD Başkanı'nın talebini geri çevirmedi/çeviremedi.
Suudi Arabistan Kralı'na istediğini bir telefonla yaptıran Trump, aynı şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yapamayınca, daha doğrusu yapmaya kalkışıp alışmadığı farklı bir cevap alınca deli oluyor.
İstiyor ki Erdoğan da Kral Selman gibi “ricasını” geri çevirmesin ve yargıya müdahale edip casus papazı ülkesine göndersin.
Trump önceki gün de yine Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, "ABD, Suriye'ye yaptığı saçma sapan 230 milyon dolarlık gelişim ödemesine son verdi. ABD yerine Suudi Arabistan ve Ortadoğu'daki diğer zengin ülkeler ödeme yapmaya başlayacak. ABD'nin, ordumuzun ve bize yardım eden diğer ülkelerin gelişmesini istiyorum!" dedi.
ABD Başkanı'nın bu açıklamasına şu ana kadar Riyad'dan herhangi bir yalanlama gelmedi.
Gelmesi de pek mümkün değil.
Trump istese adamların donlarına varıncaya kadar alır.
Çünkü varlıklarını Amerika'ya borçlular.
Trump'ın seçimleri kazanıp Beyaz Saray'a yerleştikten sonra kabul ettiği ilk konuklardan biri de Mısır diktatörü Abdülfettah Es-Sisi'ydi.
Mısır'da hapiste tutulan Amerikan vatandaşı Ayet Hicazi (Aya Hijazi) o görüşmenin hemen ardından serbest bırakıldı.
ABD Başkanı, The Washington Examiner sitesine yaptığı açıklamada, Amerika'ya dönüşünde Oval Ofis'te kabul ettiği Hicazi'yi nasıl serbest bıraktırdığını anlatırken şöyle dedi:
“Cumhurbaşkanı Es-Sisi'yle on dakika konuşmam yetti. Bu on dakikalık görüşmede kendisine, ‘Aya'nın serbest bırakılması pozitif bir adım ve bu ülke için bir onur olur' dedim.”
Mısır zindanlarında 3,5 yıl tutulan Hicazi, Trump'ın bu birkaç kelimelik “ricası” üzerine salıverildi.
Türkiye'de demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş halkın özgür iradesini yansıtan ve kimseye minnet borcu olmayan bir iktidar var.
ABD Başkanı, Kral Selman'a ve Abdülfettah Es-Sisi'ye tek bir telefonla ya da on dakikalık görüşmeyle yaptırdığını, ucuz şantajlara ve tehditlere pabuç bırakmamasıyla bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yaptıramayacağını öğrenecek.
***
Kurban Bayramınızı kutlar; sevdiklerinizle birlikte nice mutlu ve huzurlu bayramlara kavuşmanızı, bu mübarek bayramın ülkemiz ve tüm dünya için hayırlara vesile olmasını dilerim.