ABD Başkanı Donald Trump'ın sınırsız desteğini arkasına alan Netanyahu hükümeti, Kudüs'ü ve çevresini tamamen Yahudileştirme faaliyetlerine hız verdi.
Kentin kimliğini ve demografik yapısını değiştirme çalışmaları uzun süredir devam ediyordu.
Bu çalışmalar Trump'ın Kudüs'ü işgal rejiminin başkenti ilan etmesinin ve ABD Büyükelçiliğinin Tel Aviv'den Kudüs'e taşınmasının ardından daha da yoğunlaştı.
İşgalciler için nihai hedef kentteki Filistinli nüfusunu olabildiğince azaltmak, tarihi eserleri yok ederek İslam'ın izlerini silmek, "Tapınak Tepesi" olarak adlandırdıkları Mescid-i Aksa'yı yıkıp enkazı üzerinde sözde Süleyman Mabedini inşa etmek.
Doğusu ve batısıyla Kudüs'ün toplam nüfusu 900.000 civarında.
İsrail'e göre bu rakamın 550.100'ü Yahudi ve kentin nüfusunun yüzde 63,3'ünü Yahudiler teşkil ediyor.
İşgalcilerin yayınladığı istatistikler Kudüs'ün nüfusunun 332.600'ünün, yani yüzde 37,7'sinin Arap olduğunu söylüyor
Filistinlilere göre ise Kudüs'teki toplam Arap nüfusu 435.000 civarında.
Yani İsrail'in açıkladığı rakamlar gerçeği yansıtmıyor.
Daha da ötesi, İsrailli bir araştırma merkezinin yaptığı çalışma Doğu Kudüs'teki Yahudi nüfusunun 1990'dan bugüne yüzde 10 gerilediğini, Filistinli nüfusunun ise yüzde 51'den yüzde 61'e çıktığını söylüyor.
Yine aynı merkezin raporuna göre Doğu Kudüs'te Filistinliler çoğunluk olmasına rağmen sahip oldukları ev sayısı Yahudilerin sahip olduğu ev sayısının üçte birinden daha az.
Çünkü İsrail, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Yahudi yerleşimciler için sürekli yeni konutlar inşa ederken Filistinlilere inşaat izni vermiyor.
Örneğin, Filistinli bir ailenin çocuğu büyümüş, evlenecek yaşa gelmiş veya evlenmiş, aile nüfusu artmış.
İki oda bir salon ev yetmez hale gelmiş.
Aile, yeni bir ev inşa etmek veya mevcut evine oda eklemek istiyor.
İşgal yönetimi buna izin vermiyor.
İzinsiz inşa ettiğinde de derhal yıkım kararı tebliğ ediyor.
Filistinli aile birçok zorluğa katlanarak inşa ettiği evi kendi elleriyle yıkmak zorunda kalıyor.
Çünkü ev işgal yönetimi tarafından yıkılırsa ayrıca yüklü miktarda yıkım masrafı ödemeye mahkûm ediliyor.
İsrail, Filistinliler'i göçe zorlayarak arazilerine el koymak için inşaat izni vermemenin dışında toplu yıkımlar da yapıyor.
Yıkım tehdidiyle karşı karşıya olan yerleşim bölgelerinden biri de Kudüs'ün doğusunda yer alan El-Han El-Ahmer köyü.
Yıkım öncesi ağır iş makinelerinin girmesi için önceki gün yeni bir yol açmak isteyen işgal yönetimi ekiplerine bölge sakinlerinin direniş göstermesi üzerine işgal güçleri halka sert bir şekilde müdahale etti.
Filistinli bir kadının İsrail askerlerince darp edilerek yerlerde sürüklendiğini ve başörtüsünün yırtıldığını gösteren video görüntüleri işgal vahşetinin özeti gibiydi.
Türkiye, İsrail'in Ebu Nevvar bedevi topluluğunun evlerini yıkmasını ve El-Han El-Ahmer'de yıkım çalışmalarına başlamasını şiddetle kınadı.
Dışişleri Bakanlığı önceki gün yayınladığı bildiride, "İsrail makamları tarafından fütursuzca sürdürülen bu eylemler, birleşik ve bağımsız Filistin Devleti perspektifini risk altına sokmaktadır” dedikten sonra, işgal yönetiminin bölgede gerilimi artıran ve iki devletli çözüm vizyonunu tahrip eden hukuk dışı faaliyetlere bir an evvel son vermesi gerektiğini belirtti.
İsrail Yüksek Mahkemesi, El-Han El-Ahmer'de halkın gösterdiği direniş üzerine yıkımları 11 Temmuz'a kadar erteledi.
Yıkım kararı verilen ve 250 Filistinlinin yaşadığı 45 ev şimdilik kurtuldu.
Fakat işgal yönetimi planlarından vazgeçmiş değil.
Bu nedenle direnişin sürekli, daha güçlü ve kararlı olması gerekiyor.