İsrailli bakanın reklamını yaptığı demiryolu projesi insana ister istemez Hicaz Demiryolu'nu ve akıbetini hatırlatıyor.
Fransız General Henri Gouraud'nun 1920'de Şam'a girdiğinde Selahaddin El-Eyyûbî'nin kabrini tekmeleyerek “Kalk, ey Salahaddin, biz geldik” dediği ve “Sen Kudüs'ü Hıristiyanlardan geri aldın, bizi buralardan kovdun, fakat bak, işte biz geri döndük” mesajı verdiği aktarılır.
Rivayetin ne kadar doğru olduğu bir yana, bu söz Haçlıların bölgeye yeniden dönme hayallerine işaret eder.
Fransızların ve İngilizlerin Filistin'e, Suriye'ye ve Irak'a dönmeleri Osmanlı İmparatorluğu'nun o bölgelerden çekilmesiyle mümkün olmuştu.
Siyonist Yahudilerin de benzer hayalleri olduğu, Hayber'e hatta Medine'ye dönme arzuları sır değil.
Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Süleyman Mâbedi'ni inşa etme hayalini gerçeğe dönüştürme yolunda adım adım ilerlerken her fırsattan yararlanan Siyonistler, Arap Yarımadası'na dönmek için de uluslararası ve bölgesel şartları en iyi şekilde değerlendirmek istiyorlar.
Körfez ülkeleri rejimleriyle İsrail arasındaki ilişkilerin son günlerde iyice sıkılaşması bunun bir tezahürü.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun geçen ay Umman'a yaptığı sürpriz ziyaretin ardından İsrail Ulaştırma Bakanı Yisrael Katz da geçen gün Maskat'taydı.
Umman'ın başkentinde düzenlenen Uluslararası Ulaştırma Konferansı'na katılan Katz, “Barış Demiryolu” adını verdiği projeyi tanıttı.
Projenin İsrail, Ürdün ve Körfez ülkelerini birbirine bağlayacağını, bölgede daha ucuz ve daha hızlı ek bir ticari yol oluşturacağını anlattı.
İnşa edilecek demiryolunun Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin yararına olduğunu öne sürdü.
“İsrail” ve “barış” normalde asla yan yana gelemeyecek iki kelime.
Fakat günümüzde her kavramın içi boşaltıldığı gibi barış kavramı da ne yazık ki hiç olmayacak şeylere alet ediliyor.
İsrailli bakanın reklamını yaptığı demiryolu projesi insana ister istemez Hicaz Demiryolu'nu ve akıbetini hatırlatıyor.
Sultan 2. Abdülhamid'in İstanbul'u Medine'ye bağlayan projesi ile İsrail'in bugün hayata geçirmeye çalıştığı proje bölgenin acı hikâyesi gibi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeden çekilmesi sonucu ortaya çıkan kukla rejimler gibi İsrail'in demiryolu projesi de Hicaz Demiryolu'nun yıkılıp raylarının yağmalanmasının yol açtığı boşluk sebebiyle gündeme gelebildi.
Hicaz Demiryolu'nu ihya ve İstanbul'u Basra Körfezi'ne demiryoluyla bağlama Türkiye'nin de hayali.
Bölgede farklı projeler arasında kıyasıya bir rekabet ve çatışma yaşanıyor.
Türkiye'nin işbirliği ve ortaklık önerileri hem bölge ülkelerinin hem de İslam dünyasının yararına.
Fakat Arap ülkeleri rejimlerinden bazıları maalesef tercihini İsrail'den yana kullanma niyetinde.
Allah korusun, İsrail'in projesi başarılı olursa Müslümanlar Kudüs'ü ve Mescid-i Aksa'yı kaybetmekle kalmayıp Mekke ve Medine'yi de koruyamaz hale gelecekler.
Türkiye'nin öncülük ettiği proje kazanırsa da Siyonistler kaybedecek.
İsrail'in demiryolu projesi, hayata geçirilecek olursa, Mısır'a da çok şey kaybettirecek.
Süveyş Kanalı değer kaybedecek.
Normalde Mısır'ın milli çıkarlarını korumak için Türkiye'nin yanında yer alması gerekiyor.
Fakat ülkedeki mevcut cunta yönetimi Mısır'ın milli çıkarlarını değil iktidarı elinde tutabilmeyi önemsediği için İsrail'le işbirliğini tercih ediyor.
Netanyahu'ya sığınıp Erdoğan'a saldıran diğer Arap liderlerinin durumu da Abdülfettah Es-Sisi'ninkinden farklı değil.
Koltuklarını korumak için ülke çıkarlarını Siyonistlere ve Evanjelistler'e satmaya hazırlar.
Müslümanlar Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı, Mekke ve Medine'yi korumak için öncelikle İsrail'e hizmet eden rejimlere engel olmalılar.