ABD Başkanı Donald Trump'ın Körfez ülkeleriyle Ürdün ve Mısır'ın katılacağı askeri ve siyasi bir ittifak planı olduğu haberi “İslam NATO'su” adı da verilen “İslam Ordusu” projesini hatırlattı.
Bazılarını kısa süreliğine heyecanlandıran “İslam Ordusu” gibi “Arap NATO'su” adı verilen bu yeni projenin de tam olarak ne olduğu ve ne işe yarayacağı bilinmiyor.
İttifakın ülkeler arasında füze savunması, askeri eğitim, terörle mücadele ile bölgesel ekonomi ve diplomatik bağların güçlendirilmesi gibi diğer konularda daha derin bir işbirliği öngördüğü söyleniyor.
Amacının da “İran'ın bölgedeki etkinliğini kırmak ve yayılmasını engellemek” olduğu iddia ediliyor.
Katar krizi çözülmeden Körfez ülkeleri arasında siyasi ve askeri işbirliğinin nasıl sağlanacağı meçhul.
Körfez İşbirliği Konseyi'ni oluşturan altı Arap ülkesinden Umman'ın ve hatta Kuveyt'in İran'ı hedef alacak bir oluşumun içinde yer alması neredeyse imkânsız.
Kuveyt Emiri Sabah El-Ahmed El-Cabir Es-Sabah birkaç hafta önce Pekin'deydi.
Ziyaret sırasında imzalanan ikili anlaşmalara ek olarak, Kuveyt ve Çin arasında “stratejik ortaklık” ilan edildi.
Suudi Arabistan - Birleşik Arap Emirlikleri ekseninden uzak durmaya çalışan Kuveyt'in bu adımı, baskılara karşı kendini güvence altına alma arayışının ürünü.
Dolayısıyla Körfez'i “altı ülkeden müteşekkil bir bütün” olarak görmek isabetli bir yaklaşım olmaz.
Arap Birliği içinde ortak bir Arap ordusu kurulması fikri zaten vardı.
Mısır, bu fikrin en hararetli savunucularındandı.
Fakat o proje de bir türlü gerçekleştirilemedi.
Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn dörtlüsü Mursi'nin devrilmesinden bu yana birçok konuda birlikte hareket etse bile tam anlamıyla askeri bir ittifaktan söz etmek zor.
Örneğin Yemen'de Körfez koalisyonunun yanında Mısır askerinin değil Sudan askerinin savaştığını görüyoruz.
Trump yönetiminin “Arap NATO'su” girişiminin Amerika için daha çok silah satışı demek olduğunu söylemeye gerek yok.
Fakat bu adımın bir başka hedefi daha var.
Projenin, İsrail ve bölge ülkeleri arasında “Yüzyılın Anlaşması” adıyla oluşturulmaya çalışılan ittifakın askeri ayağını teşkil edeceğini söyleyebiliriz.
Tabii hayata geçirilebilirse…
“Yüzyılın Anlaşması” projesinin bizzat kendisinin başarıyla uygulanabileceği şüpheli.
Çünkü Gazze Şeridi direnmeye devam ediyor.
Katar ve Kuveyt gibi ülkeler projeye destek vermeye ikna edilebilmiş değil.
Türkiye'nin öncülük ettiği ciddi bir direnç var.
Daha da ötesi, projenin mimarlarından Trump'ın Yahudi damadı ve başdanışmanı Jared Kushner ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman'ın arasının son günlerde pek de iyi olmadığı iddia ediliyor.
Kushner, Muhammed Bin Selman'ı bugünkü konumuna kendilerinin getirdiğini ve dolayısıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nden istedikleri her tavizi koparabilecekleri düşüncesinde.
Trump'ın damadının Yüzyılın Anlaşması'nda bazı noktalara itiraz eden Riyad'a bu nedenle öfkeli olduğu ve hayal kırıklığı yaşadığı söyleniyor.
Buna karşılık, Suudi Arabistan Kralı'nın Veliaht Prens'i uyardığı ve “Onlar bize muhtaç ve bizim görüşümüzü almak zorundalar” dediği belirtiliyor.
Arap sokağında, Kral Selman'ın oğluna “Çok hızlı gidiyorsun, biraz yavaş ol” dediği ve frene bastığı, hatta her şey hazır olmasına rağmen tahtın genç prense devrinin ertelendiği konuşuluyor.
Şayet bu iddialar doğruysa, Suudi Arabistan Kushner'in peşine takılmanın kendisine vereceği zararların farkına varmış demektir.