Dolar

42,8338

Euro

50,6521

Altın

6.167,34

Bist

11.340,10

Asabiyet problemi ve insan olmak keyfiyeti

5 Ay Önce Güncellendi

2025-08-16 15:00:03

Halil Yakut

Tarihsel süreç içerisinde insan, yaratılışını kemale erdirmektense, empati denilen psikolojik yerleştirme kaygısı içerisinde kendini tamamen soysuzlaştırdı.

Varlığını başkasına armağan ederek mutlu olup başkası olabilmek için gösterdiği mücadeleyi kutlu sayarken aldandı ve yaratana isyan, yaratılışına ihanet etti.

Kendisi ve çevresi arasında kalıp hatta kendinden geçerek, ilişkiye girdiği toplum reflekslerinde kendi reaksiyonlarını felce uğratıp saplaşma psikolojisi içerisinde olgunlaşarak kütükleşti.

Sosyolojik vakıalar içerisinde akamete uğrayan psikolojisini ve şuurunu, sürü güdümünde ıslıkla yönlendirilebilir Pawlov'un klasik koşullanması neticesine getirdi.

Aidiyet ve asabiyet duyguları körelmiş insanın, kendisine ait beş hassayı başkalarının duyu organlarıyla yaşama acizliği, öz benliğini unutturdu kendisine.

İnsan, insan olmak değerleri içerisinde bocalayıp yaratılış gayesinin dayanılmaz ağırlığı altında ezilmektense, insan suretinde kalıp var olmanın dayanılabilir hafifliğiyle ucuza sattı ilahi kıymetini.

‘İnsan' diye tarif edilen yaratığın, insanlığını kendi kudreti neticesinde elde ettiği bir keyfiyet olmadığını biliyoruz zaten.

Peki insan diye tarif ve taltif edilmenin keyfiyeti nedir?

Allah'ın en şerefli varlık olarak tavsif ettiği insanın, esfel ve sefil olma istibdadı nerden geliyor?

Yekten ve hepten yitirdiğimiz değerler nelerdir?

İctimai şuurumuzu toplumca intihar etmeye sevk eden yoksunluğunu çektiğimiz değerlerimiz nelerdir?

Birey ve topluma yönelik bu sorun ve sorular, ontolojik ve etik olarak felsefi bir problem gibi dursa da verilecek cevaplar hayatımızda birebir yaşadığımız olay ve olgulara işaret edecektir.

Hakk'ın milliyeti yok. O, insanı bir çamurdan yarattı ve ilahi kudretinden üfledi. Hakk'a tapan, topraktan yaratılmış bir millet ile Hakk'a isyan eden, ateşten bir millet var sadece bu dünyada. O, ‘kalem' denilen yazgaca ve benzeri bütün eşyaya nasıl bir isim verdiyse, insan için de ait olduğu asabiyete ve kabileye de isim verdi.

Millet olarak tanımlanmanın Allah katında kıymeti, bir eşya mesabesindedir.

Fakat birbirimizi Allah'ın koyduğu isim ve işaretlerle tanımlayıp çağırmazsak işte o zaman eşyanın hakikatine ve Allah'ın kudretine isyan eden topraktan yaratılmış üçüncü bir millet oluruz.

Yani ki; son yıllarda haksızlığa ve zulme karşı durmanın milliyetini değiştirmeye ve bununla birlikte dinini de değiştirmeye kadar götürecek vahim pratiklerle karşılaşıyoruz.

“Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisi ışığında aslında dinimizden olmayan hiç kimseyi sevmemek anlaşılmalıdır ve öyledir.

Ama bu, sevmediklerimiz için zulmü reva görmemize ve haksızlığı hak görmemize kesinlikle engel değildir.

Çünkü hakkın milliyeti yok ve zulüm toprakla ateşin kavgasındadır.

Müslüman olmak, insan olmanın bütün tekamülleriyle tezahür etmek ve hiçbir millete bakılmaksızın hakkı savunan olmaktır.

Sahi Hak ile münasebeti iyi olmayınca, haksızlık karşısında dilsiz bir ilişkiye giren yaratık insan mıydı?

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Tunceli ve Diyarbakır semalarını aydınlatan ışık ve patlama sesi

Haber Ara