Yeni Şafak'tan Kemal Öztürk, AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'a, mahalli seçim sürecindeki beka tartışmasına nasıl baktığını sordu.
Yıldırım dedi ki:
“Başından beri ittifaklar arası tartışmalar, seçimi yerelden genele çekiyor. Bunu doğru bulmuyorum. Bu yüzden ısrarla İstanbul'da yerelde kalmaya özen gösteriyorum. Biz devlet başkanı seçmiyoruz, şehri yönetecek kişiyi seçiyoruz. İstanbul'da genel siyasetin, kutuplaşma siyasetinin gölgesinde kalırsak yazık olur, İstanbul adına üzülürüm… Bu beka tartışmasının yerelde gündemde olmaması lazım. İstanbul'u ve İstanbulluların sorunlarını tartışmamız gerekir. Benim gönlüm razı değil buna.”
Çok güzel.
Yine de bir şerh düşmeden geçemeyeceğim:
Beka tartışmasının “yerelde gündemde olmaması” yetmez; genel siyasette gereğinden fazla gündemde olmaması da lazım.
***
Beka meselesi hayat memat meselesidir.
Bir şeyi “Türkiye'nin bekası için” istemek, bir şeye “Türkiye'nin bekası için” çağırmak, o şey olmadığında veya yapılmadığında Türkiye'nin yıkılacağını ileri sürmektir.
Ağır kelimedir “beka”, ağır sözdür “beka meselesi”.
40 yılda bir, bıçağın gerçekten kemiğe dayandığı yerde -mesela FETÖ'nün devleti ele geçirecek gibi olduğu 17-25 Aralık süreci veya 15 Temmuz gecesi gibi bir yerde- sarf ederseniz yer gök sarsılır.
Ağzınıza sakız ederek yerli yersiz demeden her gün 40 kere sarf ettiğinizde ise hafifler, etkisini kaybeder.
Sonra bir gün gerçekten bir beka meselesi doğar ve siz bunu söylersiniz de millet oralı olmaz; Allah korusun.
***
‘Türkiye çok zarar görür', ‘Türkiye ağır darbe alır', ‘Ülke olarak birçok kazanımımız tehlikeye girer', ‘Ülkemiz geriye gider' gibi ifadelerin yeterli olacağı -hatta yetip de artacağı- hususlarda ‘Türkiye için bir beka meselesi' deme alışkanlığından vazgeçilmesi veya vazgeçilmemesi, “beka meselesi” sözünün tesir kuvveti için bir beka meselesidir.