Dolar

34,8685

Euro

36,6398

Altın

3.021,13

Bist

10.048,55

'Türkiye’de çok gecikmeli de olsa, hukuk devleti ve demokrasi adına iyi şeyler de oluyor'

28 Şubat Sürecine dair alınan mahkeme kararını değerlendiren Türkiye Gazetesi yazarı İsmail Kapan, 'Türkiye’de çok gecikmeli de olsa, hukuk devleti ve demokrasi adına iyi şeyler de oluyor. 28 Şubat Sürecinin asker faillerinden on dört kişinin davası sonuçlandı ve cezalarının infazı süreci de başladı' dedi.

4 Yıl Önce Güncellendi

2021-08-21 06:42:08

'Türkiye’de çok gecikmeli de olsa, hukuk devleti ve demokrasi adına iyi şeyler de oluyor'
İsmail Kapan'ın, “28 Şubat Sürecinin” hesabı bitti mi?" başlıklı makalesi şöyle: Sel ve yangın felaketleri, Afganistan'daki kritik gelişmeler sebebiyle, çok önemli bir davanın sonucu, kamuoyunda yeteri kadar reaksiyon uyandırmadı. 28 Şubat Sürecine dair mahkeme kararı çok mühim… Kısa bir hafıza tazelemesi yapalım. Mahut “SÜREÇ”, ismini 28 Şubat 1997 tarihli MGK Toplantısından almıştı. Hani o dokuz saat süren ve sonrasında “POSTMODERN DARBE” diye tanımlanacak ‘süreci' başlatan toplantı… “Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin!” diye kurgulanan ve aynen o şekilde sahneye konulup yürütülen süreç. Nitekim Necmettin Erbakan başkanlığındaki 54. Hükûmet, bahse konu MGK kararlarının dayatılması sebebiyle, dört ay sonra istifa etmek zorunda kalmıştı. Amma süreç bitmemişti tabii. Hatta iki sene sonra yani Şubat 1999'da, dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, “28 Şubat gerekirse bin yıl sürer…” diye yeniden gözdağı vermişti. İşte o sürecin sonunda, Türkiye siyasi ve ekonomik olarak yönetilemeyecek bir durumla yüz yüze gelmişti. Yaşı müsait olanlar için bu kısa özet yeter. Daha genç olanlar Google'a başvursun!.. Evet, aradan 27 sene geçti. 28 Şubat sürecinin asker ve sivil failleri ile onlara müzahir (yardımcı) olanların bir kısmı artık hayatta değil. Mesela; kendince ateşi söndürmeye çalışan itfaiyeci rolünü üstlenen devrin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel… “28 Şubat'ta Nizamiyeden döndük…” diyen, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı. “Beşli Çete” diye anılan bir takım iş ve işveren kuruluşlarının o zamanki başkanları. Velhasıl liste uzun. O yüzden detaya girmeyeceğiz. Yalnız şu anektodu anlatmam gerekiyor. 28 Şubat MGK Kararları sonrasında, Süleyman Demirel her zamanki muğlak ve esnek konuşmasını daha da muğlaklaştırmıştı. Anlayacağınız kimden yana tavır aldığını belli etmemek için fazlasıyla elastiki konuşuyordu. O günlerde ben bir yazı yazdım ve şöyle bir ifade kullandım: (TÜRKÇEYİ İYİ BİLENLER DAHİ SAYIN DEMİREL'İN NE DEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAYAMIYOR…” Ertesi gün enteresan bir gelişme oldu. Cumhurbaşkanı Demirel, Ali Kırca'nın “Siyaset Meydanı Özel” isimli programına çıkma kararı aldı ve birkaç gün boyunca şu fragman yayınlandı: “DEMİREL; TÜRKÇE KONUŞACAĞIM VE HERKES ANLAYACAK…” Gerçekten o programda, kendisi net konuştu ve söyledikleri anlaşıldı. Benim dikkat çekmek istediğim husus, o zamanki anayasa maddesine göre, MGK kararlarının hükûmet için danışma niteliğinde değil, “bildirim” mahiyetinde ve uyma mecburiyeti getiren hükmün, antidemokratik özelliği idi. Anayasayı her zaman çok başarılı şekilde yorumlayan usta politikacı, o programda da aynısını yaptı. Amma dingil kırılmıştı bir kere!.. Devletin başı olarak, demokrasinin korunması için ağırlığını koymak yerine; kendisi de daha önce iki defa askerî darbeye maruz kaldığı hâlde, ortada görünmeye ve kendince ateşi söndürmeye çalışıyordu. Ne yazık ki, neticede antidemokratik müdahale etkili oldu ve sivil iktidar kaybetti… Türkiye'de çok gecikmeli de olsa, hukuk devleti ve demokrasi adına iyi şeyler de oluyor. Mesela 12 Eylül 1980 darbesini yapan askerlerin yargılanması gibi… Gerçi yaş ve sağlık durumları sebebiyle, aldıkları cezanın infazına imkân kalmadı. Ama olsun, en azından kanun dairesinde hesabın sorulması çok önemliydi. Şimdi de benzer bir durumla karşı karşıyayız. 28 Şubat Sürecinin asker faillerinden on dört kişinin davası sonuçlandı ve cezalarının infazı süreci de başladı. Yine bazı sanıklar artık hayatta olmadığı için onlar adına hüküm vermeye mahal kalmadı. Ama Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bahse konu davayı kesinleştiren 3 bin 833 sayfalık gerekçeli kararı, Türkiye'nin hukuk ve demokrasi tarihi için çok önemli bir belgedir. Bu karardan bir iki pasajı burada vermek gerekiyor. Söz konusu kararda; “Birtakım sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra, basın-yayın kuruluşlarının (O dönemde, bol bol “ismini açıklamak istemeyen generallere” dayandırarak manşet atan gazeteler…), üniversitelerin, sendikaların, sermaye çevrelerinin, sivil bürokrasinin, yargı mensuplarının desteği alınarak, 28 Şubat 1997 MGK kararlarının hükûmete dayatıldığı” belirtilerek, seçilmiş bir hükûmetin işlevsiz hâle getirilerek, istifaya zorlandığı…” ifade ediliyor. Kararda ayrıca 28 Şubat Sürecinde, bütün toplum üzerinde psikolojik harekât uygulandığı, bu çerçevede, gerilim, korkutma, beyin yıkama, düşman algısı oluşturma ve benzeri yollarla toplumun baskı altında tutulduğu, laik-anti laik şeklinde ayrıştırılmaya çalışıldığına da dikkat çekiliyor. Netice olarak, on dört sanık hakkında; olay tarihinde yürürlükte olan madde hükmü gereğince, “Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren ıskat (düşürme) veya vazife görmekten cebren menetme suçundan müşterek fail olarak sorumlu tutulma” hükmünü veren mahkeme, “Sanıkların fikir ve eylem birliği içinde ve bir organizasyon dâhilinde isnat edilen suçu işledikleri konusunda, tam bir vicdani kanaat içinde olduğunu kararında belirtiyor. Hayli gecikmeli de olsa, çok önemli ve ibret alınması gereken bir karar…

Haber Ara