Rusya-Ukrayna savaşında Atlantik İttifakı'nın Ukayna'ya verdiği desteğin çok daha "esaslı" hedefleri taşıdığına dikkat çeken Prof. Öğün, aynı savaşın AB-Çin ve ABD arasında da yaşandığını vurguladı.
Prof. Öğün'ün yazısından önemli bir bölüm:
Herkes, Rusya'nın bir süper güç olmak niteliğini hakîkaten hak edip etmediğinden şüpheye düşüyor. Evet, gerek Napolyonik savaşlarda gerek II. Umûmî Harp esnâsında Hitler karşısında Rusya evvelâ dağıldı, daha sonra toparlanıp kazandı. Ama bu senaryoyu Ukrayna karşısında iknâ edici bir şekilde kullanmak pek de mümkün değil. Zelenski ne Napolyon ne de Hitler; vasat, eski bir komedyen. Ukrayna ise ne Fransa ne de Almanya; “gariban” Ukrayna. Rusya'nın sıkışmışlığı burada. Kazanması durumunda bile prestij savaşını kaybetmiş olacak. Maddî kayıplar bir şekilde giderilebilir; lâkin prestij savaşının mağlûbiyetini tâmir etmek en zorudur. Rusya bu açıdan savaşı zâten kaybetti. Bu iki kardeş milleti karşı karşıya getirmek ve savaştırmak kimin tezgâhı ise o tezgâhın çok yaman bir tezgâh olduğunu teslim etmek gerekiyor.
"HEDEF, AVRASYA'YI CEHENNEME ÇEVİRMEK"
Rusya-Ukrayna savaşının aslında başka bir sûretiyle Almanya (AB) ile İngiltere-ABD (Atlantik) arasında yaşanan bir savaş olduğunu sık sık zikrettim. Bu savaş diğer bir yüzüyle de Çin'e karşı. Çin'in Avrupa'ya erişmesini, bilhassa Almanya-Çin kavuşmasını sabote etmeyi hedefleyen kıt'alararası çok katmanlı bir oyunun kanlı bir epizodu. Avrasya, Asya ve Avrupa'nın buluşmasını ifâde ediyor. Bilhassa seçilmiş durumda. Avrasya'yı cehenneme çevirmek Asya ile Avrupa'yı birbirinden koparmaktır. Kafkasya ve Balkanlar üzerinden muhtemel bir Karadeniz savaşı oyunun sâhasını büyütüyor. Afganistan, Pakistan ve Hazar'dan başlayarak Türkistan coğrafyasını istikrarsızlaştırmak bu trajik oyunun diğer epizodları. Çin'in uzun seneler boyu emekle kurduğu ve geliştirmek istediği karasal ticârî ağları darmadağın etmek istiyorlar. Denizlerde de durum farklı değil. Pasifik'te Çin'in deniz yolundan çıkışını Tayvan ve Malakka Boğazı üzerinden muhasara ediyorlar. Japonya'yı, Avustralya'yı devreye alarak muhasarayı büyütüyorlar.
Buna mukabil Çin; Türkistan devletleri, Afganistan, Pakistan, İran ve nihayette Körfez Arapları'nı yakınlaştırmayı gâye edinen bir karşı hamle yaptı. Atlantik cevap vermekte gecikmedi. Afganistan'ın İran husûmetiyle sahneye çıkması, Kırgızistan'daki darbe girişimi, Hazar'da zâten mevcut olan Âzerbaycan-İran gerilimine ekleniverdi. Bu işlerin bir ucu da şaşmaz bir şekilde bizi tutuyor.
"ESAS MESELE KUZEY KUTBU HAKİMİYETİ VE SİBİRYA"
Ama meselenin daha az konuşulan, ama yukarıda saydıklarımızdan çok daha belirleyici olan başka bir boyutu daha var. Küresel ısınmanın neticesi olarak kutupların erimesiyle oluşan yeni ticâret yolu tekmil hesapları yeniden yapmayı gerektiriyor. Çin ticâret gemilerinin rotasını kuzeye çevirerek Sibirya'nın kuzeyinden kolayca Baltık'a; oradan da Avrupa'ya ulaşması mümkün oluyor. Bu su yolu imkânı, Asya karayolu bağlantılarını yok etmiyor belki, ama ikinci dereceye düşürüyor. Savaş karada çıktı, ama mücâdele esas olarak denizlere taşınıyor. Kanada, ABD ve Rusya bu havzanın birinci derecede patronları. Japonya, Baltık Avrupa'sı ise bu sürece müzahir kuvvetler. Rusya'nın Ukrayna ile savaştırılması, irili ufaklı Baltık devletlerinin Rusya karşıtı bir çizgide hemhiza yapılması kutuplardaki paylaşımın ayak sesleri. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya dâhil edilmek istenmesi bu sebepten. Bir diğer boyut ise küresel ısınma neticesinde uçsuz bucaksız ve iskânsız Sibirya topraklarının yüksek bir zırâî verimliliğe kavuşacak olması. Bu topraklar, nüfusu azalan Rusya'dan alınmak isteniyor. Yâni esas mesele ne Asya, ne Avrupa ne de Avrasya. Esas mesele Kuzey Kutbu'ndaki hâkimiyet ve Sibirya'nın yağmalanması. Diğer meseleler elbette varlığını ve bölgesel ağırlığını devâm ettiriyor; lâkin artık bu merkezî meseleye eklemlenme kapasitesine göre meseleleşiyor.
YeniŞafak