Irak'ın petrol zengini Kerkük kenti geçtiğimiz haftalarda uzun bir süre gündemdeydi. Her şey Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin, kurduğu hükümete güven oyu vermeleri karşılığında, Mesut Barzani'nin partisi Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) Kerkük'e geri dönme sözü vermesi ile başladı. Özellikle de Şorava bölgesinde bulunan ve Kerkük Ortak Operasyon Merkezi olarak kullanılan binanın KDP'ye iade edilmesi konusu gerilimin yükselmesine neden oldu. Binanın verilmesine karşı çıkan Arap ve Türkmenler protesto çadırları kurdu. KDP destekçisi gruplar sokak gösterileri düzenledi. Tırmanan şiddet olaylarına güvenlik güçlerinin müdahale etmesi sonucu çıkan çatışmalarda dört Kürt gösterici yaşamını yitirirken, kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Irak mahkemeleri, sükunetin sağlanması ve itirazların incelenmesi gerekçesi ile KDP'nin eski genel merkez binasına dönme sürecinin askıya alındığını açıkladı.
AA analisti Can Hasasu, Irak'ta yerel seçimlerin de yaklaşması nedeniyle hem ülkede hem de dünyada büyük yankı ve tedirginlik uyandıran Kerkük'teki olaylarını 4 başlık altında değerlendirdi.
PEŞMERGE KERKÜK'E GERİ Mİ DÖNÜYOR?
Bu soruya kısaca "Hayır." diyebiliriz. Irak'ta yasal olarak faaliyet gösteren partilerden biri olan KDP, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) de en büyük siyasi grubunu oluşturuyor. Mesut Barzani liderliğindeki KDP, ülkenin diğer kentlerinde olduğu gibi Kerkük'te de faaliyet gösterme hakkına zaten sahip. Kerkük, IKBY'nin federal yönetim sınırları içerisinde olmasa da 9 Nisan 2003'te Saddam Hüseyin yönetiminin devrilmesi ile Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) desteğini arkasına alan Kürt partiler kentte hakimiyet kurdu. IKBY'ye bağlı Peşmerge güçleri, 2014'te terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasından sonra Irak ordusunun Kerkük'te boşalttığı üslere konuşlanmaya başlamış ve 3 yıl boyunca kentte denetimi fiilen ele almıştı.
Dönemin IKBY Başkanı olan Mesut Barzani'nin girişimleri ile 25 Eylül 2017'de düzenlenen sözde "bağımsızlık referandumu" merkezi Irak yönetiminin tepkisine yol açtı. Bu ilhak girişiminin ardından, merkezi hükümete bağlı güçler 16 Ekim 2017'de Kerkük'e girerek kentteki Peşmerge varlığına son verdi. Yani zaten DEAŞ'ın oluşturduğu defakto durumdan faydalanarak, Irak anayasasına aykırı bir şekilde, Kerkük il sınırları içine konuşlanan KDP ve KYB Peşmergeleri; Erbil ve Süleymaniye'ye geri çekilmek zorunda kaldı. Irak anayasasına göre Peşmerge, sadece IKBY sınırlarında, iç güvenlik operasyonları yürütebilir ve merkezi yönetime bağlı olan Kerkük onların yetki alanında bulunmuyor.
KDP BİNASI GERİLİMİ
KDP ve es-Sudani arasında varılan mutabakatta Kerkük'te bulunan 33 siyasi parti binasının iadesi yer alıyor. Tartışmaların sebebi bu binalardan bir tanesi: Kerkük'ün kuzeyinde, Erbil yolu üzerindeki Şorava semtinde bulunan eski KDP Kerkük İl Binası. Irak ordusu 16 Ekim 2017'de Kerkük'ü geri aldığında, KDP binasını Kerkük Operasyonlar Komutanlığı karargahı yapmıştı.
KDP destekçileri kendi inşa ettikleri binanın geri kalan 32 bina gibi kendilerine iade edilmesi gerektiğini söylüyor. Karargahın önüne protesto çadırları kuran Arap aşiretler ve Türkmenler, binanın devlet arazisi üzerine, kaçak olarak inşa edildiği için zaten devlete ait olduğunu ve iadesinin söz konusu olamayacağının altını çiziyor.
Belgeler bina arazisinin bir kısmının Petrol Bakanlığına, geri kalanın da Maliye Bakanlığına ait olduğunu gösteriyor. Mahkeme kayıtları incelendiğinde, arazinin asıl sahibinin Sıddık Beg Aslan kızı Şefika Hanım adlı Kerküklü bir Türkmen kadın olduğu ortaya çıktı. Söz konusu binayı da içeren geniş bir arazinin, Baas Partisi'nin yönetime gelmesinin ardından, "tarım reformu" adı altında 1967 yılında zorla istimlak edildiği anlaşılıyor. Şefika Hanım'ın günümüzde yaşayan tek varisi ise Ahmet Mustafa Şevki adlı Kerkük Ticaret Odası'na kayıtlı Türkmen bir iş adamı. Avukatı Ahmet Hayrullah Ömer, Devlet Emlak Müdürlüğünün, arsa üzerindeki kaçak inşaatın başladığı 2012 tarihinde KDP'yi mahkemeye verdiğini ve bu davanın sürdüğünü belirtti. Şorava bölgesindeki diğer binaların da yasalara aykırı bir şekilde inşa edildiğini söyleyen Ahmet Hayrullah, bu davanın iade kararının iptali için önemli bir dayanak teşkil edebileceğini düşünüyor.
TÜRKMENLER VE ARAPLAR NEYE KARŞI ÇIKIYOR?
Nisan 2003'te Saddam rejiminin son bulması ile kuzeyden Amerikan güçleri ile birlikte gelen Peşmerge güçleri Kerkük'e girdi. Baas Partisi döneminde baskılara ve işkencelere maruz kalan Kürt gruplar, Saddam sonrası Kerkük'te iyi bir sınav veremedi. Yıllarca Araplaştırma politikası ile kentin demografisini değiştiren Irak diktatörünün devrilmesi ile normale dönmeyi bekleyen Kerkük halkı bu sefer Kürt partilerin benzer uygulamalarıyla karşı karşıya kaldı. Bu dönemde Kerkük'te yaşayan Türkmen ve Araplara yönelik saldırı, kaçırma ve suikast eylemleri hızla arttı. Kentte yaşayan varlıklı Türkmen ve Arap aileler özellikle hedef alınıyordu. 16 Ekim 2017'de Kerkük'e Irak merkezi hükümet güçleri girdikten sonra bu olaylar bıçak gibi kesildi. Kerküklü Türkmen ve Araplar, KDP ve KYB'yi 2003 ile 2017 arasında kentte yaşanan şiddet olaylarının sorumlusu olarak görüyor. Bu iki gruba duyulan tepkinin temelinde de bu güvensizlik yatıyor.
KERKÜK'TEKİ İÇ VE DIŞ GÜÇLER KİMLER?
Peşmerge güçleri iki ana gruptan oluşuyor. Bunlar Barzani'ye bağlı KDP Peşmergeleri ve Celal Talabani'nin KYB'sine bağlı Peşmergeler. Bu gruplar aslında rakip ve uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Her ne kadar dışarıdan tek bir güç olarak görünseler de Kerkük hakimiyeti konusunda da rekabet halindeler. KDP, tarihi olarak Türkiye ile daha yakın ilişkilere sahip. KYB ise İran'a daha yakın ve terör örgütü PKK'yı Kerkük, Telafer ve Diyale gibi IKYB kontrolü dışındaki bölgelerde konuşlandırarak onları kendi amaçları doğrultusunda kullanma stratejisi izliyor.
Tüm bu tartışmaların odağındaki KDP binasının hemen 600 metre ilerisinde KYB Kerkük İl Binası yer alıyor. Orası da devlet arazisi üzerine inşa edildi ve kaçak. İran ile iyi ilişkileri olan KYB yönetimi, kentin kontrolü merkezi hükümete geçtikten kısa bir süre sonra binasına geri dönebilmişti. İran, Irak hükumeti ve Haşdi Şabi güçleri üzerinde büyük bir etkiye sahip. Kerkük kentinin merkezi hükümette kalması hususu Tahran için de önemli. Ancak Türkmen grupların güçlenmesini de kendisi için tehdit olarak görüyor.
Irak Türkmen Cephesi (ITC), Irak Türklerini temsil eden en güçlü siyasi kuruluş. Genel merkezi Kerkük'te bulunan ITC, Kerkük Ortak Operasyon Karargahının 2017'den sonra kentte yeniden tesis edilen güvenliğin simgesi haline geldiğini düşünüyor. ITC, KDP'nin siyasi partiler kanunu çerçevesindeki hiçbir faaliyetine karşı olmadıklarını ancak devlet arazisi üzerine inşa edilen bir binanın mütecaviz tarafa iadesinin adalete olan güveni sarsacağını savunuyor ve konunun Irak yargısının kararına bırakılması gerektiğini vurguluyor.
Kerkük'te yaşayan Arapların büyük bir bölümü Saddam döneminde bölgeye yerleştirildi. Bu insanlar ne Şii hükümete ne de Kürt yönetimine güveniyorlar. Türkiye ise bölgedeki Sünni Arap aşiretler nezdinde itibar duyulan bölgesel bir güç.
Saddam Hüseyin'i deviren, birinci ve ikinci körfez harekatlarında başı çeken ABD, Kerkük'teki gelişmeleri yakından izliyor. Washington'ın Kerkük politikası Irak anayasasının 140. maddesine dayanıyor. Saddam sonrası yazılan ilk anayasaya bu maddeyi koyan da kendileri zaten. Buna göre kente yerleştirilen Araplardan isteyenler geri gönderilecek, göç ettirilen yerel halk geri getirilerek zararları karşılanacak. "Normalleştirme süreci" denen bu aşamadan sonra Kerkük'ün kaderinin referandum ile tayini ön görülüyor. Türkmen ve Araplar bu maddenin ABD'nin baskısıyla anayasaya ihdas edildiğini ve Kürt grupların 15 yıl boyunca kentteki demografik yapıyı planlı bir şekilde değiştirdiğini söyleyerek maddenin geçersizliğini savunuyor.
Kentteki olaylarla ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kerkük'ün yapısını bozacak her eylem, Irak'ın bütünlüğünün bozulması demektir. Bu coğrafyanın huzurunun, bütünlüğünün bozulmasına izin vermeyeceğiz." sözleri Türkiye'nin Irak politikasının özeti niteliğindedir. Ankara, Türkmen soydaşları kadar terör örgütü PKK'ya karşı bölgedeki Kürt müttefiki olan KDP ile de iyi ilişkiler içinde. Türkiye, Saddam rejiminin devrilmesinden bu yana Irak'ın bütünlüğünü savunuyor ve Kerkük'ün tüm etnik gruplara eşit söz hakkının verildiği özel bir yönetime sahip olması gerektiği tezini destekliyor.
Bu makaledeki fikirler yazarına aittir ve TİMETURK'ün editöryal politikasını yansıtmayabilir.