İhvan eski milletvekili Dr. Muhammed Emad Saber'in “Beklenen Milli Akım ve Demokrasinin Bekçiliği” başlıklı makalesi:
Türk halkının Temmuz ortasında yapılan 2016 darbesine tepkisinin beşinci yıldönümü, çoğu Afrika'da ve Arap bölgesinde gerçekleşen askeri darbelerin tarihi ve bugünü nedeniyle övgüyü, kutlamayı ve gururu hak eden popüler bir olaydır. Zira Arap bölgesi, benzeri görülmemiş bu tür bir popüler pozitifliğe tanık olmamıştır.
Çünkü alışılagelmiş olan, darbenin televizyonda açıklanmasıyla, sokaklara tanklarla birlikte sadece bu iğrenç anayasal suçun destekleyicilerinin inmesidir.
Yeni olan ise, sokakların darbeye direnişler ve sebat ile karşı çıkan insan seliyle dolup taşması, sert çatışmalar yaşanması ve tankların hareket etmesine engel olmalarıdır. Bu olay, bizlere, Mısır kanal şehirlerinin işgale karşı koyma cesaretini ve kahramanlığını hatırlattı. Tekrar söylüyorum, insan seli, tanklara karşı direndi ve bazı bölgeleri, birimleri hatta limanları ve havalimanlarını kuşattı, bu direniş sadece eylem ve gösteriden ibaret değildi elbet.
Her dinden, her mezhepten, her düşünceden, her tayfadan, her yaştan ve her renkten oluşan halk, darbeye teşebbüs eden ordu bölüklerine ve komplo ülkelerine ‘'Burada halk var, halk; egemenliğin, sözün ve tercihin tek sahibidir, darbe dönemi dönmeyecek şekilde geride kalmıştır'' demek için sokaklara döküldü.
Darbeye, Erdoğan taraftarları ve muhalifleri birlikte direndi. Ona oy verenler ile düşürmeye çalışanlar, teyit edenler ve muhalefet edenler birlikteydi. Çünkü hepsi yeni Türkiye'yi ve demokrasiyi, haklarını, özgürlüklerini, şereflerini ve onurlarını istiyorlardı.
Türkiye, kahraman şehit Adnan Menderes'in kutlu yolculuğuyla başlayan doksanlar ve daha öncesi altmışlardan bu yana demokratik deneyiminin inşa ettiği üst düzey entelektüel, zihinsel ve duygusal farkındalığın bir modelidir. Bu Türk ortak zihniyeti, deneyim birikimi, düşünce ve renk çokluğundan oluşan insan toplulukları, insanların yaşadığı tüm sorunları çözmenin en iyi yolunun demokratik yol olduğunu, bazı çözümler gecikse de kaçınılmaz olarak yine de çözümün geleceğini anladı.
Öte yandan, askeri yönetimin çözüm üretmediğini, sivil hayatla ilgili olmadığını ve diğer kurumlar gibi devlete bağlı bir kurum aracılığıyla belirli bir işlevsel misyona sahip olduğunu, egemen bir kurum olmadığını ve başkalarının efendisi olmadığını idrak etti.
Darbeye karşı direnen genel milli akım, seçilen devlet başkanını korumak için hazırlanan bir kalkan, devlet kurumlarına debdebe ve kargaşa yaşadığında bir destek ve isyancı darbecilere ve taburlara çıplak göğüsle direnen direniş duvarı idi.
Darbeye karşı direnen genel milli akım, kargaşa, çatışma ve kaos yaşandığında, devletin ve kurumlarının rolünü oynadı. Ümmetini, halkını ve ailesini kurtarmak uğruna kanını ve canını feda edenler oldu, çünkü, kölelik hayatını sürdürmek yerine efendi ve insan gibi yaşadıkları demokrasinin kalesi yıkılmamalıydı.
Darbeye karşı direnen genel milli akım, on yıllarca birikimlerle gerçekleşir, öyle bir akım ki, ne ihtiyacın ne de yoksunluğun zihnini bulandırmasına, ne de medyanın yanlış yönlendirmesine müsaade etmeyen bilgi ve bilincin araçlarını elinde tutan bir akımıdır. Bu yüzden aklından vazgeçmemiş ve vicdanını satmamıştır.
Genel milli akım, yöneten ve muhalefet eden partilerde, devlet kurumlarında, kilisede, camide, üniversitede, partide ve sokakta var olan değerlerin, düşüncelerin ve unsurların toplamıdır. Ayrıca, güvenlik ve istihbarat organlarında ve askeri kurumun kendisinde mevcuttur. Bundan dolayı, ordu kurumunda ve devlet kurumlarında bu yasal ve anayasal suçu onaylayan oy birliği gerçekleşmemişti. Zira darbeye direnenlerin sayısı, teyit ve tahkik edenlerin sayılarının iki katından fazlaydı.
Genel milli akım, kurumlar yok olduğunda halkın iradesini koruyan beklenen umuttur; komplolar ve ikiyüzler hortladığında kazanımlarını koruyandır ve maceralara ve arzulara kapılanlara karşı garanti belgesi ve emniyet valfıdır.