2009 yılında verdiği bir röportajda sarf ettiği “Yunan ordusunun Anadolu işgalinde yaptıklarını düşününce insan Yunan olduğundan utanıyor” ifadeleri ile ülkesinde gündeme oturan, 1983-1997 yıllarında 14 sene boyunca Yunanistan Dışişleri Bakanlığı diplomat olarak görev yapan Akademisyen Alexis Iraklidis, Diriliş Postası'ndan Batuhan Gülşah'a konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 7-8 Aralık'ta yapacağı Atina ziyareti öncesinde Türk-Yunan ilişkileri değerlendiren Iraklidis, şunları söyledi:
“İKİ TARAF DA ÖNYARGILI”
İki tarafta da, diğerinin kendisiyle ilgili görüşü hakkında büyük bir yanlış anlaşılma var. Yunan tarafını tabii ki daha iyi biliyorum. Yunanlar, 1974'te Kıbrıs'taki travmanın ardından “Doğu'dan gelen tehlike: Türkiye” fikrini benimsediler. Türkiye tarafından tehlike altında olduklarını sanıyorlar. Türkiye, Kıbrıs'ın tamamını alacak, Ege'deki bazı Yunan adalarını alacak, Trakya bölgesinin tamamını ele geçirecek. Bu görüş oldukça yaygın. 1974'ten sonra gelen Karamanlis hükümeti, bunun böyle olmadığını anladı fakat Yunanlar'ın fikri değişmedi. Daha sonra 1981'de Andreas Papandreu geldi ve “Türkiye saldırgan bir ülke ve topraklarımızın bir bölümünü ele geçirmek istiyor” görüşü milli politika oldu. Daha Turgut Özal iktidara gelmeden Yunanistan'da “Yeni Osmanlıcılık” terimi ortaya çıkmıştı bile. Bu kavram, Türkiye'de ilk kez Özal zamanında duyulmuştu.
"HAYALİ DÜŞMANLAR"
Diğer taraftan, Türkiye'de, 1954'te başlayan Kıbrıs Sorunu ile birlikte Megali İdea yine belirdi. Türkiye'deki inanca göre, bazı Yunan milliyetçiler ki sayıları son derece fazla ki bütün Yunanlar milliyetçi, daha önce alamadıkları bazı toprakları Türkiye'den alma niyetindeler. Yani karşı tarafın ne istediği hakkında iki tarafta da bir korku hâkim. Yunanlar, Türkler'in tehdit olduğunu düşünüyor, Türkiye'de ise Megali İdea tehlikesi mevcut. İşte bu yüzden Ege sorunu üzerine yazdığım kitaba “Hayali düşmanlar” adını verdim.
"ÜNİVERSİTEDEN ATILIYORDUM"
Benim stratejime göre -1996'daki Kardak Krizi'nden sonra gazetelerde de bunu yazmaya başladım- Türkler'in bizi nasıl gördüğünü anlatmaya çalışmak gerekiyordu. Ben de buna cesaret ettim. Biz, Türkler'den korkuyoruz. Türkler ise Yunan ordusundan değilse de Yunan milliyetçiliğinden çekiniyor. Bunları çıkıp anlattıktan sonra Yunan Solu ve Sosyal Demokratlar bana teşekkür etti, çünkü gözlerini açtım. Çünkü daha önce Türkiye, onlar için saldırıya hazırlanan bir Atilla'ydı... Üstelik Türkiye'nin saldırgan bir ülke olmadığı görüşünü destekleyince az daha üniversitedeki yerimi kaybediyordum.
Diyeceğim o ki, iki taraf da diğerini görmeli ve tanımalı. İşte bu noktada siz, gazeteciler ön plana çıkıyorsunuz. 1999'a kadar iki tarafın arasında en ufak bir temas yoktu. Diğer taraf için daha çok bilgi, daha çok temas lazım. Gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları bu buzu 1999'da kırdı. En büyük dezavantaj, ilişkilerin olumlu bir çerçeveye girdiği 1999'dan bu yana 2 temel ayrımın hiçbirisinde çözüme ulaşılamadı: Kıbrıs Sorunu ve Ege Adaları Sorunu. Kıbrıs'ta mesele, Kıbrıslı Rumlar ve Türkler arasında. Birlikte yaşayıp yaşamayacaklarına onlar karar verecek. Batı Trakya'daki müftü atamaları veya Heybeliada Ruhban Okulu diğer örnekler...
“TÜRKLER AB KONUSUNDA HAKLI”
Avrupa yürüyüşü artık geçerli değil; Türkler'in çoğu Avrupa Birliği için o eski heyecanı taşımıyor ve belki de haklılar. Çünkü Avrupa, onları kucaklama ve birliğe dâhil etme konularında özel bir çaba sarf etmedi. Konuya dönecek olursak, Erdoğan gelince Türkiye'nin Kıbrıs ve Ege'deki tutumu derhal değişti. Türkiye'nin durgun siyaseti gitti ve yerine gerçekten sorunlara yaklaşım içinde olan bir politika geldi. İlk defa ciddi anlamda çözüm için görüşmeler başladı. Az daha sorunlar çözülecekti. Merkez sağ Karamanlis (dayatmacı bir Dışişleri Bakanı Molyviatis ile) gelmeyip, merkez sol Simitis ile o dönemde devam edilseydi, Ege'de çözüme ulaşılacaktı. Kıbrıs'ta da sorunlar az daha çözülecekti. Ancak çözüm istemeyen Rauf Denktaş gidince bu sefer Rum tarafında Tasos Papadopulos iktidara geldi.
“ERDOĞAN'IN LOZAN AÇIKLAMALARI YANLIŞ ANLAŞILDI”
Erdoğan'ın söyledikleri Yunan basınında başka türlü gösterildi. “Lozan'ı sorgulayarak Türk-Yunan sınırlarına dikkat çekiyor” dendi. Yunan milliyetçilerin ekmeğine yağ sürüldü. Hâlbuki böyle bir şey yok. Anladığım kadarıyla Sayın Erdoğan, Lozan'ın Musul-Kerkük ile ilgili bölümlerini kastediyor. Ancak sıradan bir Yunan diyor ki “Adaları, Trakya'yı almak istiyor” ve korkuyor.
İlgili habere gitmek için fotoğrafa tıklayınız: