Gazeteci Fahrettin Dede, Mısır'un Suudi Arabistan'a verdiği, önceden Osmanlı Devleti'nin hakimiyetinde olan Tiran ve Sanafir adalarına ilişkin bir yazı yazdı.
'HANGİ TAŞI KALDIRSAN ALTINDAN İSRAİL'İN ÇIKTIĞI BİR DÖNEMDE...'
Dede, "Bugün Mısır yönetiminin Suudi Arabistan'a hiçbir şey kazandırmayacak bu adaları Arabistan'a vermek için bu kadar istekli görünmelerinin altında başka bir şey aranması oldukça doğaldır. Hele ki Ortadoğu'da hangi taşı kaldırsan altından İsrail'in çıktığı bir dönemde…" ifadelerini kullandı.
Dede'nin yazısı şöyle:
"Mısır Parlamentosu'nun Suudi Arabistan'a verme kararı aldığı Tiran ve Sanafir adalarının el değiştirmesinin Ortadoğu'da yol açacağı belirsizlikler bir tarafa, 21'inci yüzyılda her bir ülkenin değil bir karış toprak vermek başkasının bir karış toprağına göz diktiği bir dönemde yaşıyoruz. Mısır yönetimi, Suud ile anlaşmalı bir şekilde “Tiran ve Sanafir Suudi Arabistan'ındır” derken, geniş halk katmanları ise adanın Mısır'a ait olduğunu haykırıyor. Yani Mezopotamya'da Araplar, Türkmenler, Kürtler; Iraklılar, Suriyeliler; Müslümanlar, Hıristiyanlar, Nusayriler, Sünniler; en ılımlısından en radikaline terör örgütlerinden devletlere kadar herkes biraz daha fazla toprak elde etmek derdindeyken; biraz aşağısında Mısır ve Suudi Arabistan gayet medeni bir şekilde aralarındaki toprak ihtilâfını çözüyor. Bugün pek çok ülke arasında toprak ihtilâfı var ama bu derece sühûlet ve medenîlikle iş çözeni de görülmedi. Hele ki vahşi Ortadoğu'da!..
TİRAN-SANAFİR, AZ DAHA ALMANLARA SATILACAKTI
Tiran ve Sanafir adalarının satışı bundan tam 107 yıl önce; adaların Osmanlı hakimiyetinde olduğu dönemde de gündeme geliyor. Üstelik Devlet-i Aliye'nin en zayıf olduğu, çökmek üzere olduğu bir zaman diliminde yaşanıyor bu durum ve Osmanlılar, adaların satılamayacağını ilan ediyor. İlk olarak; 29 Kasım 1910 tarihinde Sadaret'ten Dahiliye Nezareti'ne yazılan bir yazıda “Akabe körfezi girişinde Tiran adasının ecnebi bir şirkete satılmak ya da kiralanması konusunda haberler alındığı” belirtilerek, konunun açıklığa kavuşturulması ve satım haberinin doğruluğu durumunda adanın Osmanlı hükümetince satın alınması isteniyor. Yapılan tahkikatlar sonucunda adayı satmak isteyen kişinin, adanın kendisinin olduğu iddiasında bulunan Kahire'de mukim Abdüsselam Paşa el-Müelha oğlu Yusuf Bey el-Müelha olduğu ortaya çıkıyor. 7 Aralık 1911'de yine Sadaret'ten Dahiliye Nezareti'ne gönderilen yazıda; Yusuf Bey'in Alman hükümeti ve Alman şirketleri ile Tiran adasına kömür deposu kurulması ve bir liman inşa edilmesi için müracaatta bulunduğu belirtiliyor.
OSMANLILAR ADAYA ASKER ÇIKARTIYOR
Daha sonraki yazışmalarda Akabe Kaymakamlığı da yazışmaya dahil oluyor ve Yusuf Bey'in adanın kendisine ait olduğunu belirtir resmî ya da gayrı resmî bir yazıya haiz olmadığı, adaların bölgedeki diğer bazı adalar gibi Osmanlı egemenliğinde olduğu belirtiliyor. Ayrıca Kızıldeniz'in girişini tutan Akabe Körfezi medhalindeki Tiran ve Sanafir'de ileride bir oldu-bittiye meydan vermemek için burada jandarma karakolu inşa edilmesi ve asker gönderilmesi kararı alınıyor. Adaya Şam Taburu'ndan 10, Kerek Taburu'ndan 5, Medine Taburu'ndan 10; toplamda 25 nefer, başlarında Medine taburundan Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Efendi ile Akabe'ye doğru gönderiliyor.
Yani hasıl-ı kelam, -adaların gerçekte kime ait olduğu bir tarafa- ülkeler bilvesile kendi egemenliğine geçmiş toprak parçalarından kolay kolay vazgeçmezler. Dün, Osmanlı'nın Tiran ve Sanafir için verdiği çaba bunun ispatı… Bugün de Mısır yönetiminin –Suudi Arabistan'a hiçbir şey kazandırmayacak- bu adaları Arabistan'a vermek için bu kadar istekli görünmelerinin altında başka bir şey aranması oldukça doğaldır. Hele ki Ortadoğu'da hangi taşı kaldırsan altından İsrail'in çıktığı bir dönemde…"